19,0310$% 0.1
20,5002€% 0.73
23,2304£% -0.61
1.188,24%-1,76
1.970,00%-1,29
4.906,63%-1,38
543731฿%2.95635
15 Mart 2023 Çarşamba
Pandemiydi pahalılıktı derken şimdi de deprem oldu; her şey birbirine karıştı. Son üç yıldır ülkemizin başı dertten kurtulmuyor. Pandemi nedeniyle çalışma imkânları ve diğer sosyal yaşantılar epeyce kısıtlanmış, ekonomi iyice daralmıştı. Birden her şeyin fiyatı doludizgin arttı. Ev fiyatları ve kiraları da orantısız arttı. Fiyatlar artmasına arttı ama üretim de azalınca rakamların da önü alınamadı. 700-800 bin liraya pahalı bulduğumuz evler önce bir milyonu daha sonra da 2 milyonu aşıp kendini saray konumuna çıkarttı. Kiralar da hakeza en düşük kiralar bile 2-3 bin lira civarında 10 bin lira ve üstüne de var diyorlar. Gıda fiyatlarına ise yetişilemiyor. Ekmek bile 5 liranın üstünde. Yumurta fiyatları ise 2,5-3 lira civarında. Tüm bunlar devam ederken 11 ilimizi kapsayan 13-14 milyon nüfusu etkileyen deprem ülkede şok etkisi yaratarak herkeste bir korku oluşturdu.
Bunların üzerine açıklanan yeni karar ile iki ay sonra cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yapılacak. Şimdilik 48 bin vatandaşımızın vefat ettiğinin açılanmasına aldanmayalım muhtemeldir ki bir o kadar da henüz cesedi ve kimliği teşhis edilmeyen, izinsiz gömülenler vardır. Bu kadar büyük deprem olunca yapılması gereken hiçbir şey yapılmadı maalesef. Daha o sabah iktidarı ile muhalefeti ile bir araya gelip çözüm üretmesi gerekenler bir aylık süre geçmesine rağmen bir defa bile bir araya gelemediler. İktidar, muhalefetle konuyu görüşmeyi bir zayıflık gösterisi diye zannedilir düşüncesiyle yapamadı. Muhalefet de gittiği yerlerde bu büyüklükte bir depremde ben olsam ne yapardım yerine “buraya devlet gelmedi” diyerek ucuz politika yapmayı yeğledi. Oysa bu büyüklükte bir depremin altından kalkılması hiç de kolay değil.
Tabi bu depremde en büyük başarıyı sivil toplum kuruluşları gösterdiler. Üzerinden 40 güne yakın süre geçmesine rağmen ilk günden başladıkları yardım faaliyetlerini bu güne kadar aksatmadan devam ettirdiler, ettiriyorlar. Bir de belediyeler çok güzel katkı sundular. AFAD koordinasyonunda kendilerine zimmetlenen belediyelerin bölgesinde çalışmalarını ilk günün heyecanıyla devam ettiriyorlar. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Bu süre zarfında bir süre çalışmalarına ara veren TBMM tekrar çalışmaya başlayınca ilk iş olarak Emeklilikte Yaşa Takılanların sorununu çözdü. Bütün sorunlar çözülmese de önemli oranda sorunlar çözüldü. Ancak bağkurlular açısından sorunlar yine bir başka bahara kaldı. Emekli olacağını sanan bağkurlular eski borçlarını sildiremediler. Eksik günleri kadar borçlanma yapmadan sorunlarının çözülemeyeceği bilindiği halde onların bu sorunu görmezden gelindi. Oysa bağkurluların birçoğu kendi primini zamanında ödemedi ama yanında çalıştırdığı işçilerin primlerini hep zamanında ödedi. Yanındaki çalışanı emekli olurken kendisi emekli olamadı. Bu konuda da kimseden bir yardım alamadılar.
Bu arada yeni bir yapılandırma kanunu daha çıktı. Henüz bugün Resmi Gazete’de yayınlanan kanuna göre vergi ve sigorta borçları yeniden yapılandırıldı. Bu kanunlar vergi ödevini zamanında yerine getiren vatandaşın azmini kırsa da siyasiler oy kaygısı ile bu kanunları 3-4 senede bir çıkarmaya devam ediyor. Bu kanunda eskilerin aksine bağkur borçlarının silinmesi ve bağkur süresinin ihyasına yer verilmemesi büyük eksiklik olarak göze çarpıyor.
Deprem bölgesinin yeniden ihyasına başlandı. Yeni konutların yapılması için yeni alanların tespiti, tespit edilen yerlere de konut temellerinin atılması iyi güzel de ülkemizin tamamı deprem bölgesi oralarla ilgili neler yapıyoruz? İzmit depreminin üzerinden geçen 24 yılda ne yaptık? Yaptıklarımız hangi noktada yeniden değerlendirmemiz gerekmiyor mu? Özellikle İstanbul’da olacak bir depremin altından nasıl kalkılacağı konusunda konunun uzmanlarının kafa yormasının zamanı gelmedi mi? Hala İstanbul nüfusunu 5 milyon daha artıracağı hesaplanan Kanal İstanbul rüyaları görülüyorsa vay halimize.
Tüm sorunlar devam ederken seçimlerin nasıl yapılacağı da ayrı bir sorun. 13-14 milyon insanın doğrudan etkilendiği bir ortamda seçimin yapılabileceğine karar veren YSK, işin bütün vebalini yüklendi. Oysa 2-3 milyon insan yaşadığı yerden başka yerde oy kullanırken o bölgenin kaderini de etkileyecekler, oy verdikleri bölgelerin kaderini de etkileyecekler. Bu bile başlı başına bir sorun teşkil etmiyor mu? Ediyor etmesine de iktidar günü kurtarmanın, muhalefet ise iktidara uzanmanın sarhoşluğu içinde…
Başta Maraş, Malatya, Hatay ve Gaziantep illerimizde ağır yıkıma neden olan deprem 15 milyon insanımızı derinden etkiledi. Ancak hasar bununla da sınırlı kalmadı. Bütün yurt sathına dağılan bölge insanı ve onların komşuları ve topyekûn 86 milyon insanımızda derin acılar yarattı. Ülke bir yardım seferberliğine girişerek elindekini avucundakini bölgeye akıttı. Öyle ki küçük çocuklar bile kumbaralarını kırarak içindekini belki bir yaraya merhem olur diye oradaki kardeşlerine gönderdiler. Dernekler, vakıflar, cemaatler seferber olarak bölgeye gittiler kimi su dağıttı kimi de çorba. Kimi çadır kurdu kimi konteyner. Kimi enkaz kaldırdı kimi de yaralı. Kimi enkaz altından canlı çıkardı kimi de vefat etmiş bir bedeni. Bugün 14.gün ancak hala tek tük de olsa canlı çıkarılıyor, enkazlarda canlı emaresi aranıyor.
Elbet bugünler de bitecek. Canlı aramaları biterken enkazlar kaldırılmaya başlandı, başlanacak. Enkazlar bir başka kaldırılacak bu depremde. Ceset bütünlüğüne zarar vermemek için cerrah titizliği ile kaldırılacak enkazlar. İnşallah hepsi bittiğinde bir envanter çıkarılacaktır. Ancak görülen o ki fay üstlerine dikkatsizce yaptığımız kat kat inşaatlar modern tabutlarımız olmuş. Herkesin bildiği bir gerçek de işimizi hile ve hurda ile yürüttüğümüz. Bölgede sağındaki ve solundaki yıkılan binanın altındaki dükkânda züccaciye eşyaları bile düşmemiş ve kırılmamış. Bunu çok iyi düşünmemiz ve sonuç çıkarmamız lazım.
Biz inançlı insanlar olarak hayır ve şerrin Allah’ın dilemesiyle olduğuna inanıyoruz. Ancak bir diğer gerçek de hem hayrı hem de şerri biz dilersek Allah bize veriyor. Şerri dilemeyeceğimize göre yaptığımız kasıtlı kasıtsız bilerek veya bilmeyerek hatalarımız ve günahlarımız bunu başımıza sarıyor. Fayların geçtiği yerler biliniyor ve haritalarımıza işaretlenmişse, biz o bölgelere buna uygun evler yapabiliriz ve yapmalıyız. Ancak birimizin yaptığı uygun olmayan binalar bir diğerimize örnek ve emsal oluyor. O yaptı ben niye yapmayayım diye biz de yapıyoruz. Yapılan 10 kat 15 kat 20 kat evler modern zamanların tabutlukları olarak binlerce insanımıza mezar olmuşsa bunda hepimizin suçu yok mu? Şimdilerde TOKİ Konutlarının neden yıkılmadığını düşünüyoruz. Oysa TOKİ konutları, şehrin dışına rantın olmadığı yerlere ve zemini sağlam bölgelere kuruldu. Bir de bina yapmada son teknoloji olan tünel kalıp sistemleri kullanıldı. Şehrin ortasına metresi milyon liralara çıkan arsalara kurulmadı.
1999 depreminde de bu depremde de sivil toplum örgütleri güzel sınavlar verdiler. Başta İnsani Yardım Vakfı (İHH) olmak üzere Anadolu Gençlik Derneği, Cansuyu, Beşir Derneği ve diğer dernek ve vakıflar yanında kamu destekli Kızılay ve Türkiye Diyanet Vakfı başarılı sınavlar verdiler. Özellikle Diyanet Vakfı binlerce görevliyi anında sahaya sürerek imamlar üzerindeki hep yardım isteyen kişi imajını sildiler. Bunun yanında tabi bunların ve bayan görevlilere çok büyük bir yük de binlerce kişinin defne hazırlanması oldu.
Depremin en olumsuz görüntüleri siyaset alanında oldu. Bir türlü bir araya gelip ülke sorunlarına letafetle tartışamayan politikacılar depremde de kavga etmeye devam ettiler. Beklenen daha ilk gün Cumhurbaşkanının bütün siyasi parti liderlerini bir araya getirerek onlara durumu bütün açıklığı ile izah etmesi idi. Ama maalesef olmadı. Parti liderleri ve yöneticileri ise gittikleri bölgelerde keşke daha pozitif bir dil kullanabilselerdi ama o da olmadı. Ülkenin bu durumunda bile kavganın kimseye yarar sağlamadığı kısa süre sonra yapılacak seçimlerde görülecektir. O zaman kimse “neden böyle oldu” demesin.
İktidarı ve muhalefeti ile siyasetçilerden yaklaşan seçimlerin gelecek yıl yapılacak mahalli idareler seçimi ile birlikte yapılmasını talep etmelerini bekliyoruz. Zamanında yapılacak seçimlerin kimseye faydası olmayacağı gün gibi ortada. Kim gelirse gelsin bu enkazın altından kalkması zor görünüyor. Belki bir seneye kadar bölge insanın acil ihtiyaçları karşılanır da insanlar, siyasal tercihlerini daha rahat yaparlar.
Depremde vefat eden insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılara acil şifalar temenni ediyorum. Acılı halkımıza başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Allah bir daha böyle acıları göstermesin, ülkemizi her türlü felaketlerden korusun.
AK Parti seçim yaklaştıkça kesenin ağzını iyice açtı. Dün gördüğüm bir haber beni iyice gerse de madem öyle gel böyle diyelim. Türkiye’nin borcu tam 400 milyar dolar olmuş. Bu borç sonucu doların bir kuruş artması bile 526 bin asgari ücret tutarında bir artışa neden oluyormuş. Ne yapalım “iktidarımız pahasına olsa da Emeklilikte Yaşa Takılanlar ile ilgili düzenleme yapamayız” diyenler bir tasarı hazırlayıp meclise sundular. Biz de 6 aydır esaslı bir teklif hazırlıyorlar zannediyorduk. Meğer tek maddelik kanunmuş. Kanun teklifi esasında 4 madde ama bir maddesi konuyla ilgili. Diğer maddeler yürürlük ve yürütme maddesi. Diğer madde de taşeron işçilerin zorunlu emekliliğini kaldırmakla ilgili.
Bundan önce yazdığımız iki yazıda teklif hazır olmadığı için tahminlerimizi belirtmiştik. Ancak teklif deyim yerindeyse dağ fare doğurdu sözünü haklı çıkardı. Sunulan teklif mecliste değişir mi bilinmez ama sadece yaş konusu kaldırıldı. Zaten geçirilen 23 senelik süreçte yaş ve prim şartları büyük oranda halledildi. Sadece 1980-90’lı yıllarda işe girenler yönünden sıkıntı kalmıştı. 5000-5975 gün arasında değişen prim gün sayısı aynen kaldı. Emekliliği bekleyen birçok kimsenin hesabını yeniden yapması gerektiği de ortada.
Bu söylediklerimiz işçiler yönünden böyle. Ancak en büyük sıkıntının esnaflar yönünden olduğu da ortada. Geçtiğimiz aylarda 1990’lı yıllarda esnaflık yapan bir müşterim “bizi bağkurlu yapmadınız o yüzden emekli olamadık. Bir gelişme var mı” sözleri hala kulaklarımda. 1980-2000 yılları arasında esnaflık yapan çok sayıda esnaf bilerek veya bilmeyerek bağkurlu olamadı. Çalıştıkları vergi kaydı ve esnaf odası kaydı ile belgelenebilen bu kişiler 2000 ve 2018 yılında çıkarılan aflardan faydalanamadığı için açtıkları çok sayıda davadan da bir sonuç çıkaramadılar. Yapılan bu düzenlemede de umduklarını bulamayan insanımız şimdi ne yapacak?
Ancak bu insanların dertlerini dillendiren kimse de yok. Esnaf ve Sanatkârlar Odaları ve Ticaret ve Sanayi Odalarının bu konuda bir çalışma yapması gerekmiyor mu? Yıllarca aidat aldıkları bu insanların bu sorunları onları hiç ilgilendirmiyor mu? Esnaflık bitti iş de bitti mi diyorlar? Bu insanların birçoğu şimdi emeklilik çağında arkadaşları maaş alıp daha rahat bir hayat sürerken bunlar sosyal dayanışma vakfının kapılarına mı gitsinler? Devlet görevi olan işi takip etmeyerek bunları Bağ-Kurlu yapmamış hiç olmazsa şimdi primini alarak bu insanları emekli yapmanın yollarını arasın.
Kanun hazır meclise gelmişken;
Geçtiğimiz günlerde yazdığım yazıda ‘Emeklilikte Yaşa Takılanlar Kurtuldu Ya Diğerleri’ demiştim. Emeklilikte yaşa takılanlar tasarısı bugünlerde iktidar partisi tarafından imzaya açıldı, yakında meclise sunulacağı anlaşılıyor. Henüz tam metnine vakıf olamasak da çok soruna sadra şifa olacağı anlaşılıyor. İlk günden emekli olacağını açıklayan birçok çalışan mevcut işini kaybetmemek için şimdilik emekli olmasa da emekliliğin, çantada keklik olmasının verdiği rahatlığa kavuştukları söylenebilir. İşi ve statüsü müsait olanlar için emekliliğin bir ek gelir olacağı da aşikâr.
Ancak her kanun başka mağdurlar oluşturmaya devam ediyor. Şimdi de 1-2 günle Emeklilikte Yaşa Takılanlar olmayı kaçıran milyonlar biz neden 17 sene sonra emekli olacağız demeye başladı. Kimse kanun değişir de mağdur oluruz diye bir an önce işe gireyim demez. İş bulacak da işe girilecek. Çalışmadan beni sigorta yap demek zaten hukuka aykırı. Bu durumdakilere ve daha sonra çıkarılan 5510 sayılı kanunla sigortalı olanlara Allah yardım etsin. Onları kıyamette emeklilik bekliyor artık.
5510 sayılı yasa ile sosyal güvenlik dünyamıza kazandırılan doğum borçlanması ile sigortalı kadınlara yeni bir hak tanınmış oldu. Yasa çıkarılırken doğum borçlanmasının aynen askerlik borçlanması gibi olacağı, kadınların da işe başlama öncesi yaptığı doğumları borçlanabileceği çok kere dillendirildi. Ancak yasa çıkıp yürürlüğe girdikten sonra işin hiçte öyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Hatta Anayasa Mahkemesi böyle olamayacağına hükmetti. Yani çalışan anneler, iş hayatı öncesinde yaptıkları doğumları borçlanamadılar. Bu da anneler yönünden büyük mağduriyetler oluşturdu. Önce çocuk mu iş mi tercihini çocuktan yana kullanan ve daha sonra iş hayatına giren kadınlar iki defa mağdur oldular.
Diğerleri içinde önemli bir grup kendilerine staj mağduru diyen çok önemli bir kitle var ki bu grup meslek lisesinde okurken okul tarafından kendileri sigortalı yapılan ve kendilerine sigorta numarası verilenler. Bu gruptakiler daha sonraki iş hayatlarında bu numara ile normal sigortalarına devam ettiler. Çeşitli nedenlerle staj başlangıcı ile normal iş hayatı arasındaki süre uzayanlar da kendilerinin başlangıç tarihlerinin işe başlama olarak alınmasını istiyorlar. Bu gruptakilerin çoğunluğunun 18 yaş altı olduğunu söylemeye bile gerek yok. Bu tarih esas alınırsa birçok kişinin de emekliliğinin yolu açılabilir. Bu gruptakiler de yapılacak bu düzenlemeden faydalanmak istiyor.
Doğum borçlanması ile birlikte zikredilmesi gereken bir grup var ki staj yaptığı için sigorta numarası olanlara tanınan ayrıcalıktır. İş akdi ile çalışma yapmadığı halde bu gruptaki kadınlara doğum borçlanması hakkı tanınarak ortaya bir çifte standart çıktı. Bir grup kadın sigorta başlangıcı doğumdan sonra olduğu için doğum borçlanması yapamazken bir grup kadın da yine normal sigortalı olmadığı halde borçlanma yapabildi. Bu da ortaya çok büyük mağduriyetler çıkardı. Aynı tarihte aynı işe giren iki kadın arasında emeklilik yaşı bakımından telafisi imkânsız mağduriyet oluştu.
Şimdi Emeklilikte Yaşa Takılanlar ile ilgili düzenleme yapılırken tüm bu mağduriyetler ortadan kaldırılabilir. Kadınlara kayıtsız şartsız doğum borçlanması hakkı tanınırken, kadın stajyerlere tanınan doğum borçlanması benzeri borçlanma erkek stajyerlere de tanınmalıdır. Kendisi için iş kazası ve meslek hastalığı için yatırılan sigortalılar, kendileri için yatırılan kısa süreli sigorta prim süresi kadar borçlanma hakkına kavuşmalıdır. Böylelikle anayasal eşiklik de bir nebze olsun sağlanacaktır.
Türkiye 4-5 aydır Emeklilikte Yaşa Takılanlar ile yatıp kalkıyor. Ak Parti hükümeti “siyasi hayatımız pahasına da olsa EYT ile ilgili düzenleme yapamayız” derken birdenbire çark ederek bu konuda düzenleme yapacağını söylediği günden beri gündem hep EYT oldu. Bir sosyal güvenlik uzmanı ve konuya vakıf biri olarak büyük bir yara olduğu ortada. Bu konuda sayısız program yapmış biri olarak konuyu biliyordum ama hükümetin kararlı tutumu bu konuda düzenleme yapılmaz fikrini oluşturmuştu. Ama olan oldu cin şişeden çıktı ve yaklaşık 5-6 milyon kişiden ilk etapta 2,5 milyon kişi bir yıl içinde emekli olacak. Bu da ülke ekonomisine çok büyük bir yük demek…
1999 yılında millet İzmit Depremi yaralarını sararken ve bu depremin sarhoşluğu içinde 506 sayılı yasada ve emeklilik sisteminde büyük ve radikal değişiklikler yapan yasa TBMM’den alel acele geçiriliverdi. Memurlar yönünden birçok düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği yasa 2002 yılında biraz hafifletilerek meclisten tekrar geçirildi. Sosyal güvenlik sistemine kademeli emeklilik olarak geçen bu düzenlemeler kıdemine göre birçok kişinin hayatında değişiklikler yapılmasına vesile oldu. Emeklilik hayalleri yerine göre 1 yerine göre 5 yerine göre de 10 yıl ertelenenler oldu. Üzerinden geçen 23 yıla rağmen hala etkilenen 5-6 milyon kişi olduğu varsayılırsa işin büyüklüğü anlaşılabilir.
Yasa düzenlemesi söz verilmesine rağmen yılsonuna yetiştirilemedi. Şimdi de Ocak ayı sonuna yetişemeyeceği anlaşılıyor ve Şubat ayına sarkabileceği dillendiriliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri bunca zaman ne yapıyor bilinmez. Bize göre birkaç maddelik basit bir kanun bu işi halletmeye yetebilecekken neyin pazarlığı ve hesabı yapılıyor, anlamak mümkün değil. Bu konuda karar verildiğine göre bunun bir çözüme kavuşturulacağı belli ama ceremesini uzun yıllar çekeceğimiz de ortada.
Ben işin esnaf ve tüccarlar yönüne dikkat çekmek istiyorum. Bu kişilerin mensup oldukları eski Bağ-Kur sistemi kadınlar yönünden 20 erkekler yönünden de 25 yıl tam prim ödemesi istiyor. Yani bunların çalıştırdığı işçiler 5000 günle emekli olurlarken bunlar 7200 veya 9000 günle emekli oluyorlar. Yanında çalıştırdığı insanlardan iki kata yakın primle emekli oluyorlar. Birçok işveren yanındaki işçinin primini öderken cebinde parası kalmışsa kendi primini ödediği için bazen emeklilik bile hayal oluyor. Çoğu zaman yıllar boyunca kendi primini ödemeyi de ihmal ediyor. Bu her zaman para azlığından olmuyor bazen de para çokluğundan oluyor. Sosyal güvenlik sisteminden alacağı 3-5 bin lirayı azımsayan işveren yarın bu paraya bile ihtiyaç duyacağını düşünmüyor bile.
Üstad Ali Tezel ile yaptığımız bir program öncesinde sohbetimizde başından geçen bir olayı nakletti. “Bir işyerine teftişe gitmiştim, işyerini teftiş ettikten sonra işyerinin patronuna getir bakalım Bağ-Kur makbuzlarını dedim” diyor. Adam şaşırmış ve ne yapacaksın makbuzları, bana bugüne kadar bunu soran olmadı demiş. Bağ-Kur primi ödemediğini ödemeye de gerek duymadığını söylemiş. Ona sosyal güvenlik sisteminin önemini anlatan üstad, adamın prim ödemesini sağlamış. Yıllar sonra karşılaştıklarında üstadın ellerine sarılan o patron, “Allah senden razı olsun. Sen olmasaydın bugün açtım. O fabrika o işyerleri hepsi elimden çıktı, tek gelirim bağ-kurdan aldığım emekli maaşım” demiş.
Esnaf ve Sanatkâr Odaları ile Ticaret ve Sanayi Odaları Başkan ve yöneticilerinin sesini hiç duymadık bu süreçte. Onların gözü 3-5 kuruş verdikleri mali müşavirlerin ücretlerinde, oysa üyelerinin bu süreçte haklarını bakanlık ve meclis nezdinde dillendirmeliler. Geçmişte Bağ-Kur’un önemini kavrayamayan üyelerinin geriye dönük borçlanmasını sağlamalılar. Çeşitli dönemlerde çıkarılan aflardaki hükümler nedeniyle bu hakkını kullanamadığı için bugün 65 yaş maaşına mahkûm olan veya onu da alamayan esnaf ve tüccarların bu hakkı verilmeli ve borçlanma yoluyla emekli olmaları sağlanmalıdır. Bu konuda görev, esnaf ve sanatkâr odaları ve onlatın üst birliklerine düşüyor. Zaman geçirmeden bu düzenleme içine bağ-kurlular konusunu da sokmanın yolları bulunmalı diyorum.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.