34,8266$% 0.12
36,8181€% 0.05
44,4564£% 0.21
2.978,97%1,23
4.891,00%0,43
10.257,39%1,75
3389766฿%-2.41206
15 Kasım 2023 Çarşamba
Ölmeden Önce ‘Allah’a Teslim Olmak’ ve Kadir Gecesi
Kentsel Dönüşüm ve Konteyner Evler; Lüks Değil, Mecburiyettir
Toplumsal Sorunlar ve Altyapıları
Bir Varmış Bir Yokmuş Çiftçilere İkramiye Yokmuş
Bir Ağır Hasta Ziyaret Ediyor
Büyük Millet Olmak
Temmuz ayında emekli maaşlarına yapılan yetersiz zamlar çok tartışılınca kamuoyunda Cumhuriyetin 100. yılı münasebetiyle emeklilere bir defaya mahsus ikramiye verileceği söylentileri çıkmaya başladı. Bu söylentiler zamanla 5.000 Lira olacak şekilde somutlaşmaya başladı. Sonunda iş ciddiye bindi ve meclis açılınca hükümet kanadına mensup bir grup milletvekili çıkacak bir kanun içine bir madde olarak bu ikramiyenin ödeneceğini iliştirdi.
Bu düzenleme “Kurumca bu Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca 2023 yılı Ekim ödeme döneminde gelir veya aylık ödemesi yapılanlara dosya bazında 5.000 TL tutarında bir defaya mahsus olmak üzere ödeme yapılır” şeklinde yapıldı. İstisna olarak da “Gelir veya aylık almakta iken 2023 yılı Ekim ayı içinde bu Kanun veya 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamında sigortalı olarak çalışanlar ve bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamına girecek şekilde faaliyette bulunanlar ile sigortalı olup olmadıklarına bakılmaksızın 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasında sayılan işyerlerinde aylıkları kesilmeksizin çalışanlara bu madde uyarınca ödeme yapılmaz” şeklinde 5510 sayılı kanuna geçici 98. madde olarak kabul edildi.
Bu maddenin uygulanması için de Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verilerek “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile ödeme tarihini belirlemeye Kurum yetkilidir” Bu madde gereğince bugüne kadar çıkarılan herhangi bir genelgeye rastlamadık ama kurum bu ödemeleri hesaplara yatırmaya başladı. Buna göre 11-13 Kasım tarihleri arasında SSK emeklilerine, 14 Kasım tarihinde de Bağkur ve Emekli Sandığı emeklilerine ödeme yapacağı duyuruldu. Ancak bu tarihler arasında parasını almak için banka ve PTT kapılarına giden bazı emekliler hesaplarına para yatmadığını görerek sükûtu hayale uğradılar. Uğradılar çünkü yukarıda belirtilen madde gereğince emekli değil çalışan gibi değerlendirildiğini öğrendiler.
Meclis zaten çalışan emeklileri kapsam dışında tutarak büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Bu sefer de babadan dededen kalan birkaç dönüm araziyi boş bırakmayarak onu işlemeyi ve ekonomiye katkı sunmayı devlet çalışma olarak görmüş ve onları kapsam dışında bırakmıştı. Bu durum garip bazı durumları da ortaya çıkarmadı değil dönüm başına 170 Lira aldığı için bu ikramiyeden olan birçok kişi mağdur olurken kayıtdışı çalışan çok büyük kesim de bundan yararlanmış oldu.
İşin diğer bir garip yanı da bürokrasinin meclis iradesine vurduğu bir başka darbe oldu. Doğum borçlanmasında olduğu gibi meclis iradesinin aksine bürokrasi ödenecek olan bu ikramiyeyi de önledi. Bilindiği gibi meclis doğum borçlanmasını da askerlik borçlanması gibi çıkardığı halde bürokrasi doğumdan önce sigortası olmayan kadınların borçlanması yapmasını önlemişti. Bu defa da olay o kadar vahim olmasa da muhtemelen 5 milyon civarında bir çiftçi kitlesi bu ödemeden yararlanamayacak. Bu da siyasi iktidara yerel seçimlere giderken bir darbe olacak gibi görülüyor. Oysa bu ödeme hiç gündeme gelmese bu kadar tahribat yapmazdı. İlk etapta çalışmak zorunda kalan emekliler küstürülürken ikinci etapta da aile gelirine ufak tefek katkı sağlamak için tarımla uğraşan, ziraat odasına kaydı olan büyük bir kitle kaybedildi. Bu saatten sonra bir düzenleme yapılır mı hiç sanmam öyle olsa bir iki haftadır bunu dillendiren oda başkanları dikkate alınır ve iş daha başından düzeltilebilirdi. Bürokrasinin bu yorumu iktidar sahiplerinin canına mihnet bir yorum oldu. Zaten vermiyorlardı şimdi hiç vermezler. Öyle ya emekliler bütçe üzerinde büyük yük oluşturuyorlar.
Geçtiğimiz ay yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçimleri boyunca ülkenin ekonomik durumu yeterince tartışılamadı.
Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve psikolojik ortam da buna müsaade etmedi. Gerek siyası konjonktür, gerekse deprem gibi 11 vilayeti etkileyen ama gerçekte tüm ülkede şok etkisi yaratan felaket, gerek ekonomik durum insanları bir yerde tam da patlama noktasına getirmişti. Bu dönem hayırlısı ile sona erdi. Ancak etkileri seçim sonrası kurulan hükümetin kucağına pimi çekilmiş bir bomba gibi konuldu. Adeta ikinci Kemal Derviş gibi uzun süredir aforoz edilen bir teknisyen olan Mehmet Şimşek ekonominin başına getirilerek kendisinden Alâeddin’in Lambası gibi sonuçlar bekleniyor. 20 hatta 100 yılın birikmiş sorunlarına bir Mehmet Şimşek ne yapsın? O da kendine öğretilen bir takım tedbirleri uygulamaya başladı. Neo liberal ekonominin gereği olarak fiyatları serbest bıraktı ve döviz son bir yılda artmadığı kadar bir ayda arttı. 19 Liradan alığı doları 26 liraya, 20 liradan aldığı Euro’yu da 28 liraya çıkardı. Akaryakıt fiyatları neredeyse her akşam zam görmeye başladı. 18-19 lira bandına kadar inen akaryakıt fiyatları 30 liraya dayandı bile.
Bunun yanında en kolay yollardan biri daha denendi. Vergi mükellefi daha eski borçlarını yapılandırmadan binlerce kalemden oluşan mala iki puan daha KDV ilave edildi. 18 olan genel oran 20’ye 8 olan indirimli oran ise 10’a yükseliverdi. Bazı malların KDV’si ise daha da yükseldi. Temizlik maddeleri olan deterjan, şampuan, kâğıt temizlik ürünleri ile ıslak mendiller indirimli orandan genel orana yükseltildi. Yani % 8’den 20’ye çıkarıldı. Oysa özellikle temizlik ürünlerindeki bu artışın izahı mutlaka yapılmalı. Artık bu ürünler lüks tüketimin konusu olmaktan çıkalı yıllar oldu. Tabi bu arada birinci taksidi Ocak ayında ödenen ve ikinci taksidin de ödemesi başlayan Motorlu Taşıtlar Vergisinin bir kat olarak yeniden ödenmesine karar verildi. Bu da ayrı bir garabet olarak karşımıza çıkıverdi.
Bu harala gürele içinde asgari ücretin tespiti, memur maşlarının tespiti, emekli, dul ve yetim maaşlarının tespiti gibi konular önemli gündemler olarak karşımıza çıktı. Öncelikle kamu işçilerine verilen astronomik zamlar karşısında memurlar sesini yükselterek en az işçiler kadar maaş almaları gerektiğini dillendirdiler. Bunun üzerine hükümet 8 bin liralık seyyanen zam ile birlikte %86 maaş zammı verdi. Böylelikle memur maaşı en az 22 bin liraya yükselmiş oldu. Kamuda ez az işçi ücreti ise 15 bin lira oldu.
Asgari ücretliler de %34 oranında zam alarak 2023 yılının ikinci yarısında ücretlerini 11.400 liraya çıkardılar. Yılın ilk yarısında alınan zamla birlikte bu oran % 107 oldu. Böylelikle çalışanların maaşları arasında derin uçurumlar oluştu.
Toplumun belki de en sesi çıkamayan kesimi ise bu arada unutuldu gitti. Kamu işçisi ve memur emeklilerinin görece yüksek maaş aldıkları düşünülürse, işçi ve bağkur emeklilerinden oluşan büyük bir kesimin maaşında belki de hiçbir artış olmayacak. İşçi ve bağkur emeklilerinin 4-5 bin bandında maaş aldığı düşünülürse büyük bir mağduriyet yaşanacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Üç dönemdir uygulanan taban maaş sistemi ile maaşları önce 3.500 sonra 5.500 ve en sonunda da 7.500 liraya çıkarılan bu kesim şimdi açıklanan % 25 zam oranı ile ilk altı ayda aldığı maaşı geçemeyecekler. Belki bir iki yıl daha bu rakamı bulmaları mümkün olmayacak.
Bir aylık süreçte memurlara % 86, kamu işçisine % 46, asgari ücretliye ise % 34 zam verildi. Emekliye ise reva görülen artış ise % 25 oldu. Bunlar kısa sürede olduğu için izan sahibi herkesin dikkatini çekiyor. Hesapsız kitapsız milyonlarca insanı emekli etmenin külfeti yapılan zamlarla beli iki büklüm hale gelmiş emeklilerin sırtına yüklenemez. Elbette büyük bir deprem felaketi geçirdik ama bunun külfetini de millet olarak birlikte ödemeliyiz.
Yap İşlet Devret ile ülkenin kaynaklarını bir avuç mütegallibeye aktaranlar, onlara ne isterse verenler, Kur Korumalı Mevduat ile bir avuç para babasına hem döviz fiyat garantisi hem de faiz garantisi verenler, bu ülkenin esas sahibi olan, bu ülkenin gelişmesinde kalkınmasında ve büyümesinde katkısı olan emeklileri göz ardı edemezler. Onları kaderleri ile baş başa bırakamaz, onları bir avuç ekmeğe muhtaç edemezler.
Bir önceki yazımızı “Bakalım 29 Mayıs İstanbul’un Fethi, ‘Cumhur İttifakı’ için gerçek bir bayram olacak mı, bunu da hep birlikte göreceğiz” diye bitirmiştik.
28 Mayıs Pazar günü yapılan ikinci tur seçimler de sonuçlandı. Recep Tayyip Erdoğan beklendiği gibi ikinci(üçüncü) defa 52 oranında oy alarak seçimleri kazandı. Bu sonucun en baştan tahmin edilmesi hiç de zor değildi. Kamuoyunda sağ muhafazakâr oyların %70 civarında olduğu tahmin ediliyordu. Bunun için sol tandanslı adayın seçim kazanması mucizelere bağlıydı.
Seçim yapılacak mı yapılmayacak mı, yapılacaksa ne zaman yapılacak tartışmalarının yapıldığı bir ortamda Recep Tayyip Erdoğan kararını verdi ve seçimi 1950 seçimlerinin yapıldığı tarih olan 14 Mayıs’ta yapmaya karar verdi. Bunu yaparken de “yeter söz milletindir” demeyi de ihmal etmedi. İşin ironik tarafı da bunu 20 yıldır iktidarda olan birinin söylemesiydi. Her dönem bir şekilde ortaya çıkan olağanüstü durumlar vesilesiyle seçimin beka meselesi olduğu ilan edilerek oyların kendisinde konsolide olmasını sağlayan reis bu dönem de oyları toplamayı bildi. Yer yer sertleşen seçim dönemi konuşmaları aradaki fay hatlarını iyice büyüttü. Öyle ki ‘öğle yemeğini şu lokantada yedim’ dediğim yakınım ‘Orada yemek yenir mi, o firavun olmuş’ deyiverdi. Böyle demesinin tek nedeni reise oy vermemesiydi.
Oysa bizler ayrı ayrı partilere oy verebilmeli ve komşularımızla siyasi düşüncelerimizden dolayı birbirimize tahammül edebilmeliydik. Ayrı düşünmek vatan hainliği ile eşleştirilince oy verenler de bunu düşmanlık gibi algılamamalıydı.
Seçimler yapıldı bitti, reis 5 sene daha iktidarda kalmayı garantiledi. Ancak bütün bakanlar milletvekili yapılınca ve sonuçlar da kritik sayıda kalınca reis bütün bakanları değiştirdi. Değiştirdi demek ne derece doğru olur bilinmez, çünkü birçok bakan zaten bakan yardımcısı olarak icra makamındaydı. Şimdi yan odadan daha büyük bir odaya taşındılar. Şunu da yapalım dedikleri her şeyi kendileri yapacak bir yetkiye kavuşmuş oldular. Sürpriz bakan var mı bilmiyorum. Ama MİT Müsteşarı Hakan Fidan, buğulu bir makamdan gelerek Dış İşleri Bakanlığı gibi yabancısı olmadığı bir koltuğa oturuverdi. Güzel bir kültür ve siyaset adamı İbrahim Kalın da onun yerine geçti. Hemşerim Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı M.Fatih Kaçır ise Mustafa Varank’ın yerine bakanlık koltuğuna oturdu. Belçika’dan beri takip ettiğimiz Mahinur Özdemir ise Cezayir Büyükelçiliğinden gelip Aile Bakanımız oldu. Önemli bir değişiklik de Milli Savunma Bakanlığında oldu. Yaşar Güler selefi Hulusi Akar gibi Genelkurmay Başkanı iken bakanlık koltuğuna oturuverdi.
Bu arada Ak Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş meclis başkanlığına oturdu. Eski bakanlar komisyon başkanı olurken, grup başkanı ve başkan vekilliklerine ise beklenen kişiler seçildi. Bütün olumsuz eleştirilere rağmen Özlem Zengin yine grup başkanvekili oluverdi. Fatih Erbakan “bütün şartlarımız kabul edildi” diye söylemişti. O şartlar ile Özlem Hanımın görevi hiç uyuşmasa da bekleyip göreceğiz; el mi yaman bey mi?
Bu arada arkadaşlarım Çankırı Milletvekili M. Emin Akbaşoğlu grup başkanvekili olarak yerini korurken İstanbul Milletvekili Hasan Turan yeniden meclis idare amiri oldu. Hemşerim M. Fatih Kaçır da Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak Giresun için bir umut oldu.
Pandemiden sonra 6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin gölgesinde yapılan seçimler kimseye bayram neşesi vermese de halk yeni sürprizlere açık olmadığını verdiği oylarla gösterdi. Şimdi yapılacak çok iş var, döviz ve altın fiyatlarında son üç yılda meydana gelen müthiş artış, Kur Korumalı Mevduat ile oluşan büyük yük, deprem hasarlarının karşılanması gibi ateşten gömlek giyen yönetim erki bakalım bu işleri nasıl başaracak? Biz yine de yeni dönemin hayırlar getirmesini temenni edelim.
Önceki gün bir arkadaşım 2002 seçim sonuçlarını gösteren bir grafik yayınladı. Bu grafiğe göre 2002 seçimlerinde kullanılan oyların %45’i meclis dışında kalmış. Demokratik ülkelerde olsa yeniden yapılacak bir seçim olurdu bu durum. Buna göre Ak Parti aldığı %35 oy ile meclisin %65’ini ele geçirmiş, CHP de %20 ile meclisin geri kalanının oluşturmuştu.
2001 ekonomik krizi sonucu oluşan bu durumun en önemli nedeni krize sebep olduğu düşünülen Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ve Demokratik Sol Parti bu sonuçlarla tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştı. Dönenim mağduru Fazilet Partisinin büyük parçası olduğu düşünülen Ak Parti bu sonucun kazananı olmuştu. Ancak kurucusu ve başkanı Recep Tayyip Erdoğan dönemin oligarkları sayesinde meclis dışında kalmış, onu bir el tutup bulduğu bir formülle meclise ve oyuna dahil etmişti. Ondan sonra yapılan seçimler, çeşitli ihanet senaryoları devreye sokulduğu için ülkeyi bir türlü demokratik ortama kavuşturamadı.
Buna çare olarak düşünülen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi getirilirken parlamenter sistemin de zafiyetleri göz önünde bulundurularak iki partili sistem öngörülmüştü. Hükümet etmek için %50 barajı getirilerek ülkede bulunan parti sayısı azaltılarak insanlar Amerika’da olduğu gibi Cumhuriyetçiler ve Demokratlar gibi iki ana akım etrafında birleşecekler ve seçimler sonucunda ikisinden biri kazanarak ülkeyi yönetecekti. Ama esas kurgu Recep Tayyip Erdoğan ölene kadar başkan olmaya devam edecekti. Bakmayın siz kanuna iki dönem kuralı koyulduğuna, kanun bu çoğunluğu bulur değiştirirsin.
Yapılan 2014 ve 2018 seçimleri ile cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan bütün yetkileri tek elde topladı. Artık yapılan en küçük bir yatırım, en küçük bir atama bile ondan habersiz olmuyor. Artık her şey Recep Tayyip Erdoğan’ının tasvibi ve onayı ile yapılıyor. O yüzden bakan bir şey yaparken, vali bir köye giderken, belediye başkanı sorumlu olduğu beldeye yol yaparken reisin gözüne bakar oldu. Son deprem çalışmalarında gördük ki, bir ile birden fazla vali, bir ilçeye birden fazla kaymakam, onların da üstüne koordinatör bakanlar atandı. Hani biz bürokrasiyi yok etmek için gelmiştik. Kim neden sorumlu olduğunu bir türlü anlayamadı. Herhalde bürokrasinin de kafası karışmıştır bu işe.
Bu ortam içinde gidilen 2023 seçimlerinde halkın feraseti galip gelerek çok renkli bir seçim süreci yaşamasak da çok renkli bir sonuç ortaya çıkardı. Hedeflendiği gibi ikili sistemi darmaduman etti halkımız. Öyle sıkı kalıpları benimsemediğini gösterdi. Bir kere hedeflendiği gibi parti sayısı azalmadı arttı. Seçim takvimi başında 130’a yakın partinin olduğu ve 30’ün üzerinde partinin seçimlere katılma hakkı olduğu açıklandı. Gelinen noktada 24 partinin seçime katılacağı ortaya çıktı. İki ittifak yerine en az 4 ittifakın oluştuğu bunların da 20’ye yakın partiyi içine aldığı ve kalanların da kendi isim ve logoları ile seçime katılacağı kesinleşti. Sonuçta 4 cumhurbaşkanı adayı ve 4 ittifak ve 24 parti ile seçim yarışı başladı. Seçim boyunca gelişen olaylar ve çalışmalar sonucunda Muharrem İnce cumhurbaşkanlığı yarışından çekilse de partisi seçime devam etti.
Sonuçta Cumhur İttifakı %49,5, Millet İttifakı %45, Emek ve Özgürlük İttifakı %10,5 ve Ata İttifakı da %2,5 oy aldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de sonuçlar buna benzer oldu. Recep Tayyip Erdoğan %49,5 Kemal Kılıçdaroğlu %45 ve Sinan Oğan da %5 oy aldı. Mecliste ise çok partili bir yapı oluştu. Ak Parti, MHP, CHP, İyi Parti, Yeşil Sol Parti, Saadet, Gelecek, Deva, Demokratik Parti, Hüda Par, TİP, YRP, TDP ve DSP gibi benim tespit ettiğim kadarıyla şimdilik 14 parti meclise girmiş bulunuyor. Bu da bütün sistemin iflası demek. Millet İttifakının geri getirmeye çalıştığı parlamenter sistem istemsiz olarak sanki geri gelmiş oldu. Oysa bu sistemle koalisyonlara ihtiyaç kalmayacak ve daha rahat hükümet kurulacaktı. Daha seçimler başlamadan koalisyonlar oluştu. Çünkü %50 almak o kadar kolay bir şey değildi. 21 yıldır iktidarda bulunan ve bu sistemi kendi elleri ile kuran parti bile kendine yeteceğine inanmayarak 7 yıldır MHP ve BBP ile sürdürdüğü koalisyona HÜDAPAR, Yeniden Refah ve Demokratik Sol Partiyi ekleyerek ortak sayısını 6’ya çıkarmıştı. Bir de yandan çarklı Vatan Partisi desteği düşünülürse eleştirdiği 6+1’i çoktan yakalamıştı. Millet ittifakı ise 1,5 yıldır sürdürdüğü çalışmalara 6 ortakla devam etmiş ve HDP de dışardan destek vadetmişti.
Seçim sonucu ortaya çıkan bu tablo bu dönem bütün düşünce ve partilerin mecliste iyi kötü temsilini sağladı. Mecliste oturumların daha renkli olacağı şimdiden tahmin edilebilir. Milletimiz çok iyi bir ferasetle herkesi mecliste görmek ve tartmak isterken de kendini fantezilere kapattı. Recep Tayyip Erdoğan’a %49,5 oy vererek “bir dönem daha bizi idare et” dedi. 28 Mayıs’ta yapılacak seçimde bunu söyleyip söylemediğini test edeceğiz.
Bakalım 29 Mayıs İstanbul’un fethi, Cumhur İttifakı için gerçek bir bayram olacak mı, bunu da hep birlikte göreceğiz…
Pazar günü yapılan seçimler iyisiyle kötüsüyle bitti. Saçlar döküldü keller görüldü. Çok stresli bir seçim dönemini geride bıraktık. İnsanlar dedikleri ile değil demedikleri ile hesaba çekildi. Bir şey söylesen neden söyledin, söylemesen neden söylemedin diye hesaba çekildi. Seçim döneminde bir şey yazmadım. Yazamadım desem daha doğru olur. Geçmişimiz gereği bizi bir yere yakıştıranlar yazdıklarımızı/paylaştıklarımızı yanlış anladılar. Dostlarımız hemen onu mu destekliyorsun, bunu mu destekliyorsun deyip gönül koyuyorlardı. Oysa bizim müktesebatımız yanında bir de kıyısından köşesinden medya mensupluğumuz ve yazarlığımız da var. Yayınladığımız her haberin kendi görüşümüz olmadığını arkadaşlara anlatmakta zorlandık. Gereksiz münakaşalara sebebiyet veren bu durum tatsız gürültülere de sebep olabiliyor.
Hayırlısı ile seçimler başladı ve bitti. Geçen dönem görev alan birçok arkadaşımız bu dönem görev alamadı. Bir kısmı da istediği halde görev verilmedi. Ancak Pazar günü yapılan seçimler sonucunda milletvekili seçimi yönünden biterken cumhurbaşkanlığı için öngörülen %50+1 oy oranına kimse ulaşamadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki yarışma 15 gün sonra tekrar edecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan %49,5 oy alırken Kemal Kılıçdaroğlu da %45 oranında oy alarak ikinci tura kaldılar. İnşallah hayırlısı olur ve ülke seçimlerden sonra daha rahat bir havaya kavuşur.
Yapılan seçimlerde AK Parti’den birçok dostumuz meclise girmeye hak kazandı. Hasan Turan arkadaşımız İstanbul birinci bölgeden üçüncü defa seçildi. Muhammed Emin Akbaşoğlu dostum Çankırı’dan üçüncü defa seçilerek meclise girdi. İnşallah bu dönem ikisinden de güzel yerlerde özel görevler bekliyorum. Müktesebatları buna uygun.
28.Dönem Milletvekili seçimleri sonucuna göre gurbette kazanan Giresunlu adaylar da belli oldu. Sırası seçilmeye müsait olan adaylardan Büşra Paker, Hulki Cevizoğlu AK Parti’den, Burak Akburak İyi Parti’den ve Hasan Bitmez de CHP listesinden Saadet Partisi milletvekili seçildiler.
İyi Parti’den seçilen Genel Başkan Yardımcısı Burak Akburak ise çıraklıktan yetişen hemşericiliği ile Giresunluların mecliste uğrayacağı bir kapısı olacak.
İstanbul ikinci bölgeden AK Parti listelerinden seçilen Hulki Cevizoğlu ve Büşra Paker ise Giresunluları ilk defa temsil etmenin heyecanını yaşayacaklar. Büşra Paker bir Alucralı kızı olarak meclisin en genç milletvekillerinden biri olacak.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Bitmez, Alucralı bir hemşerimiz olarak partisine uzun yıllar hizmet etmiş biri. Bu dönem Millet İttifakı bileşenlerinden biri olarak CHP listelerinden Kocaeli’nden aday gösterildi ve kazandı. Gurbette bir başka hemşerimiz CHP Samsun Milletvekili seçilmiş. Remzi Mamaşoğlu abimizin yazısında gördüm. Dr. Murat Çan’ı da tebrik ederiz.
Bir de Giresun gelini var ki şöhreti dünyayı tutmuş biri. Başörtü mücadelesinin sembol isimlerinden biri olarak iki dönem Konya Milletvekilliği yaptı. Leyla Şahin Usta bu dönem Ankara Milletvekili olarak görev yapacak.
Bu dönem Giresun’u mecliste AK Parti’den Prof. Dr. Nazım Elmas hocamız ve Ali Temür, CHP’den Elvan Işık Gezmiş ve MHP’den Ertuğrul Gazi Konal temsil edecekler. Kendilerine şimdiden başarılar dileriz.
AK Parti’den İstanbul Milletvekilliği yapan Aziz Babuşçu ve Vedat Demiröz arkadaşımız ve dostumuz olarak bu dönem üçüncü dönem olmalarının sonucu olarak listelere alınmadılar. Giresun Milletvekilleri Cemal Öztürk, avukatım Sabri Öztürk ve Kadir Aydın bu dönem kendilerine görev verilmeyenlerden. CHP Milletvekili Necati Tığlı’ya da bir dönem yeter denildi.
Seçilenlere başarılar dilerken geçen dönem çalışan ve emeği geçenlere de teşekkür ederiz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.