nakliyat
DOLAR

28,9157$% 0.18

EURO

31,6313% 0.07

STERLİN

36,4618£% 0.12

GRAM ALTIN

1.869,23%0,61

ÇEYREK ALTIN

3.083,00%0,71

BİST100

8.107,19%1,85

BİTCOİN

1064191฿%-1.58049

İmsak Vakti a 05:48
Giresun HAFİF KAR YAĞIŞLI -9°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
X
Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

27 Kasım 2023 Pazartesi

    Erbakan’ın Takip Ettiği Esaslar

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yeryüzünde muhalefete yapılan ilk darbe olma niteliği taşıyan 1980 ihtilalinden sonra başta Erbakan olmak üzere bütün MSP’li yöneticileri hapsedilmişti. Tabii hayat devam ediyor ve namaz vakitleri de girip çıkıyordu. Bu arada fiziki ve ruhi imkânların elverdiği kadar MSP gurubu ferdi veya cemaat olarak namazlarını kılıyorlardı.

    MSP gurubunun, bütün zorluklarına rağmen namazlarını kılma istek ve arzularını tespit eden hapishane kumandanı; “Ben sizin İslami söylemlerinizi insanları aldatmaya yönelik tamamen siyasi bir hareket olarak görüyordum. Hâlbuki siz her hal ve şart altında bile Allah’a kulluk yapmaktan vaz geçmiyorsunuz” demiş, kendilerini takdir ettiğini bildirmiştir.

    Söylem ve eylemlerinin taban tabana zıt olduğu zamanımız idarecileri yanı sıra, milli görüşçülerin söylem ve eylem uyumuna işaret eden birçok insan gibi bu kumandan da tarihe not düşerek ‘Samimi ve ihlaslı insanların varlığına’ işaret etmiştir.

    İSTİŞARE VE KARAR

    Hocamız, genellikle yapacağı işleri o iş için ehil yakın arkadaşları ile istişare eder, eğer o işi yaparken işe ait kesin bir bilgisi varsa onu uygulamaya koyardı.

    “Biz de…” derdi, Bir konu enine boyuna istişare edilir, istişare esnasında bir arkadaşımız menfi bir görüş belirtirse ona “bozguncu” gözüyle bakılmaz, “menfi görüşler bu konu hakkında konunun bütünü görmemizi sağlalar ve bizim tedbir almamızı gerçekleştirirler” diye kendilerine teşekkür ederiz, derdi.

    Yapılacak iş hakkında istişare tamamlanınca bu istişareyi oylamaya sunmaz. “Bir Başkan istişare sonucu bir genel kanaate varırsa o kanaatini karar olarak bildirir. Her kes de o kararı bütün gücüyle destekler” derdi.

    Bu uygulamasını inançlarımız açısından açıkladığı gibi; “Bir askeri toplumda komutan bir konuyu istişare eder anca karar komutana aittir. Yani kararı, 100 tane yüzbaşı vermez bir albay verir” derdi.

    Yürütme merkezinin aldığı karar herkesi bağlar; “Herkes gücünün yettiğince verilen kararın hayata geçmesine çalışır” derdi.

    Bir kararı beğenmemek, karara karşı çıkmak, karar aleyhine kulis yapmak, adam toplamak, hizip oluşturmak gibi bütün hareketler bize yasaktır. Bizim inancımızın temeli iman ve itaat üzerinedir. Ne bahane olursa olsun biz de isyan yoktur.

    BİR ÖMÜR BÜTÜN GÜCÜMÜZLE

    Erbakan’ın uzun zaman koruma polisliğini de yapmış olan Komiser Hasan Gül anlatıyor.

    Erbakan Hocamız bütün çalışmalarını bir program dahilinde yapardı. Bir salon veya meydan konuşmasında o salon veya meydanın dolu veya boş olması onu bakmaz, salon veya meydan sanki tıka basa doluymuş gibi uzun uzun konuşurdu. O yorulma nedir bilmez, hamle üzerine hamle yaparak hepimizi şaşırtırdı.

    Artık ömrünün sonuna doğru bizler iki koruma polisi olarak kollarına alttan girer ve onun programını yapmasına yardımcı olmaya çalışırdık.

    Yine böyle bir günde Hocamız Trabzon’a program yapmış, onu sabah erkenden evinden alarak önce hava meydanına, sonra uçakla Trabzon’a götürmüştük.

    Akşama kadar 3 – 5 ayrı yerde konuşan Hocamız yorulmuştu. Uçağın geri dönüş vakti de geldiğinden yine iki koruma olarak Hocamızın koltuk altlarına girerek onu uçağa getirdik. Uçağın içinde ön tarafta VİP bölümüne kadar götürdük. Oturacağı koltuğun yanına kadar getirdik ve bundan sonrasını kendisi halleder düşüncesiyle onu kendi haline bıraktık.

    Ama o biz kendisini bırakır bırakmaz koltukların önüne yığıldı kaldı. Hemen koltuklarının arasına girdik ve yerine oturmasını sağladık.

    Bütün bir ömrünü cihadla geçiren bir insanın hayatının son demlerinde “Bir ömür, bütün gücüyle cihad” nasıl yapılır bir kere daha Hocamızda şahit olduk.

    Kendisine; “Nasıl anılmak istendiği” sorulduğunda cevaben de; “Malıyla, canıyla cihad eden bir insan olarak anılmak istem” derdi.

    Devamını Oku

    Nasıl MGV’li Olunur?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir olayın içinde olmak o olayın büyüklüğünü idrak etmeye yetmiyor. O olayın içinden çıkar, biraz da zaman geçtikten sonra o olaya bakarsanız onun büyüklüğünü ve cesametini ancak o zaman anlayabilirsiniz. Aşağıda okuyacağınız olay da işte tam anlatmaya çalıştığım şeyin ta kendisidir.

    2003 yılında tanıştığım Diyarbakırlı Seyfettin ismindeki arkadaş benimle tanıştığı gün bir anekdotunu anlattı.

    Diyarbakır / Bağlar Belediye Başkanı Ahmet Yağmur’u makamında ziyaret…

    Ramazan ağabey 90’lı yıllarda Diyarbakır’ın filan ilçesinde çalışırken, Diyarbakır’dan MGV Milli Gençlik Vakfından bazı görevliler geldi ve bana;

    “Seyfettin usta sana önemli bir vazife vereceğiz” dediler. Ben; “Ne vazifesi?” dedim.

    “MGV İlçe Temsilciliği yani MGV İlçe Başkanlığı görevi” dediler.

    Ben şaşırdım kaldım, gidin daha iyi birini bulun dedimse de ısrar ettiler. Zira benim adımı verenler, “Bu işi Seyfettin yapar” demişler.

    Arkadaşlara itiraz ettim çünkü ben ara sıra içki içen biriydim bu vazife bana uygun değildi.

    İlçeden ileri gelenlerde ısrar edince biz zaruriye görevi üslendim.

    “Ne yapılması gerekiyor? Nasıl çalışmalar yapacağız?” diye sordum, anlattılar.

    Sonunda görevi kabul ettiğimde bana;

    “Bak Seyfettin usta, bu İlçedeki gençlerden sen mesulsün. Ahlaklı bir gençlik yetişmesi için gece gündüz çalışmalısın. Gençliğin abisi, babası sensin dediler” ve gittiler.

    Artık İlçede, MGV Başkanıydım.

    Lakin kötü alışkanlığım olan alkolü henüz temelli bırakmamıştım.

    Ara sıra gittiğim bir içkili mekân vardı. Gayri ihtiyari oradan geçerken içkili mekâna oturdum.

    Garson beni görünce hemen içki ve mezeler getirdi masaya koydu.

    Kendimle yani nefsimle savaş başladı. Bir masaya, bir etrafıma baktım.

    Kendi kendime. “Seyfettin, sen MGV Başkanısın, Ümmetin gençlerine örnek olmalısın. Gençler sana emanet edildi” dedim, veeeee… Önümdeki içkili masaya öyle bir tekme savurdum ki gürültüyü duyan işyeri sahibi koştu yanıma geldi.

    “Abi bir hatamız mı oldu? Abi, kusurumuza bakma…” demeye başladı.

    Ben ayağa kalktım ve yüksek sesle bağırdım. “Bana bakın! Bana içki getirme bir daha! Ben Milli Gençlik Vakfı Başkanıyım ve bu İlçedeki tüm gençlerin ahlakından sorumluyum. Tamam mı?” dedim.

    Mekân sahibi; “Tamam abi, hayırlı olsun” diyerek boynunu büktü ve ben o gün alkolü bıraktım.

    Gece gündüz hayır işlerinde koştum.

    ——

    Şimdi gelelim, bir başka gençlik profiline yani Kürşat Ayvatoğlu’na,

    1993 doğumlu yani 28 yaşında.

    AK Parti iktidara geldiğinde bu genç 8 yaşındaydı.

    Önce Belediye’de, sonrada AK Parti Genel Merkezi’nde büro elemanı olarak çalışmış.

    Kokain çekmesiyle gündem oldu.

    Ancak daha önemlisi milyonluk jiplerle eğlence yerlerinde harcamalarıyla genç kız arkadaşlarıyla sosyal medyadaki görüntüleriyle dikkatleri üzerine çekti.

    Nasıl oluyor da bir büro memuru 28 yaşında milyonluk insan oluyordu?

    Hem de “Hz. Ömer’i (r.a.) arıyoruz” diyen muhafazakâr bir partinin Genel Merkezi’nde…

    Hem de Bakanlarla, hatta reisle çekildiği fotoğraflarla gösteri yapan bir çocuk.

    AKP Genel Merkezi’ndeki 28 yaşındaki bir çocuk bu vaziyetteyse diyerek düşünmeye başlamaz mı insanlar.

    Elbette kokain çekmesi şahsi bir kabahat,

    Fakat milyonluk mal varlığına nasıl kavuştu?

    Genel Merkez idarecileri bunu sorgulamadılar mı? Yoksa?

    Hep beraber kollektif olarak mı çalışıyorlar? Yoksa bu işleri hep beraber mi yapıyorlar diye gelmez mi insanların aklına? Acaba Genel Merkez böyle ise İl Başkanlıkları ne âlemdedir demezler mi?

    Bu olaylar, Önce AHLAK ve MANEVİYAT’ın ne kadar önemli olduğunu anlattı bana.

    Devamını Oku

    Milli Görüş Son Nefese Kadar

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Gençlik çalışmalarımda 50 yıl, Milli Gençlik Vakfı çalışmalarımda ise 17 yılımı doldurmuştum. 12 Ağustos 1997 pazar günü vakıf senedinde de belirtilen yasal Genel Kurulu toplamaya karar verdik. Ankara ANFA’da bir büyük salon tutarak hazırlık çalışmalarına başladık. Pek tabiidir ki bu önemli çalışmamızı Hocamız Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a da haber verdik.

    Hazırlıklarımız hızla sürerken o esnada Balıkesir/Altınoluk’taki yazlığında bulunan Hocamız; “Nevzat, 11 Ağustos’ta yanıma gelsin” diye haber göndermiş.

    Yanımda RP Refah Partisi Konya Milletvekili Lütfi Yalman olmak üzere önce uçakla İzmir’e gittik. Bir gece İzmir de kaldık. Ertesi günü arabayla Altınoluk’a geçtik.

    Cumartesi günü öğle üzeri bizi kabul eden Hocamız: “Nevzat, seni görevden alacağız ama bırakmayacağız da… Söyle bakalım, gazetede mi görev almak istersin yoksa teşkilatta mı?” diye sordu. Ben de:

    “Hocam, beni muhayyer mi bırakıyorsunuz?” dedim. O da “Evet” dedi. Bu sefer ben; “Hocam siz de biliyorsunuz ki ben teşkilattan geldim. Her halde teşkilatta daha faydalı olurum” diye cevap verdim. O: “Gazan mübarek olsun” diyerek konuşmamızı tamamladı.

    Ancak ben bir konuya daha açıklık getirmesini istedim.

    “Hocam, biliyorsunuz ki vakıf adına 8 seneden beri biri Aydınların dergisi ‘GENÇLİK’ diğeri çocukların sevgilisi ‘KIVILCIM’ iki ayrı aylık dergi çıkartıyoruz. Bu dergileri de devretmemi ister misiniz?” dedim. Hocam bana: “Dergileri sen çıkarmaya devam et” dedi. Elini öpüp ayrıldık.

    Ertesi gün ANFA’nın büyük salonunda toplanan MGV Vakıf Mütevelli Heyeti, Genel İdare Kurulu Üyeleri, Bölge ve Şube Başkanlarımızla çok samimi ve coşkulu bir Genel Kurul gerçekleştirdik. Ben görevimi merhum Adnan Demirtürk’e devrettim. Genel Kurul’da birkaç sene önce Hocamızın bana verdiği ‘Milli Gençliğin Şeref Başkanı’ unvanım da oylanarak ittifakla kabul edildi.

    Bu arada yeni Vakıf Yönetimi benim zorlamama rağmen dergilerle irtibatını kesti. 20.000 tirajlı iki dergi bir yıl sonra 1.000’er tiraja düştü. Hocama bir haber göndererek dergileri kapatmaya mecbur kaldığımı bildirdim ve onları kapattım.

    MAHŞERDE HESAP KORKUSU

    Görevimi devrettikten sonra aradan 10 sene kadar bir zaman geçti. Fakat bu arada bana bir görev verilmedi. Benim içim içimi yiyor ve; “Acaba” diyorum, “Bu görev verilmeyişinin sebebi nedir?” diye düşünüyorum.

    Bu arada SP’de Hocam Genel Başkanlıktan ayrılmış yerine “Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim” diyen Numan Kurtulmuş Genel Başkan olmuştu. Daha fazla dayanamadım ve Altınoluk’ta bulunan Hocamızı ziyaret etmek için randevu istedim.

    Hocamız; “Gelsin” buyurmuş. Bir Cuma günü Altınoluk’a gittim.

    Cuma namazını yakın bir köy camisinde kıldık. Cuma’dan sonra Hocamız gazeteciler için günün açıklamalarını yaptı ve özel görüşmeler için bir odaya geçti. İlk olarak da beni çağırdı. Bana: “Buyur, Nevzat…” dedi.

    Ben 10 sene kadar önce benim görevden ayrılmam esnasında yaptığımız konuşmaları hatırlatarak “Hocam, aradan 10 yıldan fazla bir zaman geçti. Bu arada RP kapatıldı. FP Fazilet Partisi kuruldu ve kapatıldı. SP Saadet Partisi kuruldu. Ancak bu süre içinde siz bana bir görev vermediniz.”

    Ben bunları konuşuyorum ama Hocamız konuşmamı hiç kesmeden sadece beni dinliyor.

    Ben devam ettim: “Hocam, bana görev vermeyişiniz, acaba benim bilemediğim bir hatam, bir kusurum var da ondan mıdır? Hocam eğer böyle bir hatam veya kusurum varsa onu mahşere bırakmayalım. Ne yapılacak, nasıl telafi edilecekse onu dünyada yapalım” dedim. Bunun üzerine Hocamız:

    “Kesinlikle bir hatan ve kusurun yoktur. Biz bu arada davalarla, duruşmalarla çok meşgul olduğumuzdan senin konunla ilgilenememişiz” dedi.

    Ben: “Hocam, o zaman mesele yok. İster görev verin, isterse vermeyin” dedim ve elini öperek ayrıldım. Ama gönlüm rahatlamış, beni ezen acılardan kurtulmuştum.

    Bundan sonra ne zaman görüşsek, ayrılırken Hocam hep; “Gazan mübarek olsun, Nevzat” diye dua ederek ayrılıyordum.

    Nevzat Laleli

    Makine Mühendisi

    Milli Gençliğin Şeref Başkanı

    Devamını Oku

    Kudüs’ü Kurtarmanın Yanındayız

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Her yıl Ramazan ayının sonlarında, çeşitli ambargolar altında bile bir ay orucunu tutmuş bayram yapmaya hazırlanırken İsrail’in saldırısına uğrayan Filistinliler, bu Ramazan sonunda da (2021 yılı Ramazan’ı) aynı akıbete uğradılar ve havadan ve karadan bombalandılar.

    Yine birçok insan çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı genç olmak üzere katledildiler, birçok ev yıkıldı ve harabe haline geldi.

    Müslüman ülkelerin halkları Corona salgını sebebiyle sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen kendilerine kesilecek yasaklara aldırmadan sokaklara çıkarak Kudüs’ün Yahudi’nin zulmünden kurtarılması için mitingler yaptılar. Bazı Batılı ülkelerin insanları ise insan olmanın verdiği reaksiyonla sokaklarda İsrail karşıtı gösteriler yaptılar.

    Ama ülkenin bütün yetki ve yönetimi ellerinde olan özellikle Müslüman ülkelerin yöneticileri, sanki ellerinde yetki ve imkân yokmuş gibi sadece kınama beyanatları vererek güya sorumluluklarından kurtulmaya çalıştılar.

    Lafa gelince İsrail karşıtı gibi gözüken bu idareciler, iş İsrail’le siyasi, ticari ve askeri iş birliklerine gelince halkın gözüne baka baka onlarla el sıkışmaktan ve işbirliğinden kaçınmadılar.

    YA MİLLİ GÖRÜŞCÜLER

    Medyanın yayınları ile narkozlanmış halk seçimlerde Milli görüşü gereği gibi tanıyarak ona oy vermemiş ve maalesef onu meclis dışı muhalefetinde bırakmış olmasına rağmen ülke yönetiminde bulunanlara; “Yahudiler, sözden, kınamadan anlamazlar. Onların anladıkları tek dil onlara yaptırım uygulamaktır” demişler ve yaptırımları sıralayarak İncirlik hava meyanının kapatılması, İsrail’e atılan bombaların zamanında kendilerine bildiren Kürecik radar üssünün kapatılması, İsrail ile siyasi, iktisadi ve askeri işbirliklerinin durdurulduğunun ilanı, İsrail Büyükelçisinin ülkeden çıkartılması, D8 İslam ülkeleri Birliğinin devreye sokulması gibi somut teklifler getirmişlerdir.

    Milli görüşçüler bununla da kalmamış, çeşitli illerdeki mitinglerde öncülük yapmışlar hatta AGD – MGV’li gençler İncirlik üzerine yürüyerek ‘İncirliğin kapatılmasını’ istemişlerdir.

    1960’lı yıllarda ABD’nin kullanımına açılan İncirlik, o günden bu güne bizim 1974 de Kıbrıs Barış harekâtını yapmamız üzerine, ABD’nin bize ambargo uygulamasına misilleme olarak ilk defa 1976 yılında CHP-MSP Hükümeti tarafından kapatılmıştır. O günden sonra da Yöneticilerimiz bir daha ABD’ye misilleme yapma cesaretini gösterememişlerdir.

    KUDÜS’ÜN KURTARILMASI

    1980 yılında çeşitli siyasi ayak oyunlarıyla MSP Milli Selamet Partisi, hükümetten düşürülmüş, 1977 seçimlerinde milletvekili sayısı 48’den 24’de düşürülmüş ama MSP, TBMM’de kalmayı başarmıştı.

    AP’nin dış işleri Bakanı Hayrettin Erkmen’in İsrail lehine bir jest yapması ve başkentini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması üzerine, TBMM’de Hayrettin Erkmen aleyhine bir gensoru önergesi veren MSP gurubu, yaptığı sıkı ve etkili kulis çalışmaları ve meclis konuşmalarıyla mecliste yapılan oylamada Hayrettin Erkmen’in Bakanlıktan düşürülmesini sağlamıştı.

    Hemen bu büyük olayın ardından 6 Eylül 1980 tarihinde Konya’da bir miting tertiplemiş ve milyonlarca insanı orada toplamayı başarmıştı.

    Ben o yıllar, Genel Merkezi Konya da bulunan ‘Kur’an Kursları Federasyonu Genel Başkanı’ idim ve Federasyonun 1. Olağan Genel Kurulu’nu 5 Eylül 1980 günü Konya da yapmıştık. Kongreye katılan bütün delegeler ve misafirler Konyalılar tarafından bir gece misafir edilmiş ve ertesi günü yapılacak olan mitinge de katılmışlardı.

    Bu mitingin adı ‘Kudüs’ü Kurtarma Mitingi’ idi.

    Miting tamamen yasal bir temel üzerine oturuyordu. Beş kişilik bir tertip heyeti bütün müracaatları yapmış ve gerekli bütün izinler alınmıştı.

    Bu mitingin başmisafiri hiç şüphesiz MSP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve MSP Genel merkez yöneticileri idi.

    Büyük bir insan selinin doldurduğu miting, benim kürsüden miting katılanlara tek ses okutturduğum İstiklal marşı ile başlamıştı. Büyük bir insan seli o gün Konya’yı ayağa kaldırmış ancak ne mitingden önce ne de mitingden sonra hiçbir taşkınlığa ve kanunsuzluğa neden olunmamıştı.

    O gün mitingin İstiklal Marşını kürsüden ben okutmuş, bütün mitinge katılanlarla hep birlikte “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletin istiklal” demiştik.

    Ancak bu arada 8-10 gencin ki (bunların kimliği bizim için bilinmemektedir) biz İstiklal Marşı okurken onların oturduklarını duymuştum.

    Mitingden 6 gün sonra 12 Eylül 1980’de ülkemizden 10 senede bir yapılan askeri darbelerden birinin daha yapıldığını bütün partilerin kapatıldığını, demokratik hayatın askıya alındığını radyolardan duymuştuk. Tabii bu arada Kur’an Kursları Federasyonumuz da kapatılıyordu.

    Bu ihtilal için iki gerekçe ilan edildi. Bunlar; ülkemizde artan anarşi ve terör olayları ile Konya’da yapılan Kudüs’ü kurtarma mitingi idi.

    Resmi izinli bir miting, hiçbir taşkınlık yapılmamış tek bir insana veya bir dükkâna tecavüz olmamış, konuşmacılar Kudüs üzerinde gizli emelleri olan İsrail’i tel’in etmiş ve miting yine büyük bir olgunlukla sona ermişti. Nasıl oluyor da bu miting bir ihtilalin gerekçesi olabiliyordu?

    12 Eylül 1980 gecesi terör ve anarşi de bıçakla kesilmiş gibi kesiliyordu. Hâlbuki belki de yıllardır ülkemiz sıkıyönetimle idare ediliyordu.

    MSP Genel Başkanını ve diğer yöneticileri, yıllarca mahkemelerde yargılandılar. Siyaset yasağına tabi tutuldular.

    Aslında ferasetle olaya bakıldığında İsrail, mecliste Dış İşleri Bakanı Hayrettin Erkmen’i Bakanlıktan düşüren ve Türk kamuoyunu ayağa kaldırarak İsrail’e kafa tutan bu siyasi aksiyonu cezalandırmaya yeltenmiş ve onu siyaset dışı haline getirmiştir.

    Devamını Oku

    Oy Oranına Göre Bakanlık

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    1974’de Erbakan Hocamızın başlattığı ve bir zaferle neticelenen Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD’den gelen üst düzey bir yetkili aynı gün öğlen yemeğini Demirel ile yaptı akşam yemeğini Ecevit ile yedi. Ertesi gün medya (TV’ler ve gazeteler) Bremen mızıkacıları gibi hep bir ağızdan “Erken seçim” çığırtkanlığına başladılar. Bu çığırtkanları AP ve CHP’nin Genel Başkanları verdikleri beyanatlarla destekliyor, durmadan ocağın altına odun atıyorlardı.

    Konu TBMM’de görüşüldü ve erken seçim kanunu AP ve CHP’nin oylarıyla ‘Erken Seçim Kanunu’ yürürlüğe girdi.

    Kıbrıs Barış Harekâtı yapılırken Hükümetteki ortağı MSP’yi kastederek; “Fetih ruhuna karşıyım” diye açıklamalar yapan Ecevit, erken seçim çalışmaları başlayınca, başına geçirdiği asker miğferiyle çektirdiği fotoğrafları bütün ülke geneline dağıttı ve kendini Kıbrıs Fatihi olarak takdim etmeyi uygun buldu. Fetih ruhuna karşı olmakla Kıbrıs fatihi olabilmeyi nasıl bir araya getirdi hala anlamak mümkün değil. Bu miğferli resimler bütün otobüs, minibüs ve dolmuşların arka camlarına astırdı.

    Erbakan Hocamız erken seçim açıklamaları başlayınca bütün illere birer müfettiş göndererek il ve ilçe teşkilatlarını seçime hazırlamayı planladı. Bu çalışma münasebetiyle beni de parti müfettişi olarak Kars’a gönderdi.

    Bir kış günü Kars’ın Göle hariç bütün ilçelerini ziyaret ettim, çalışmaları organize etmeye çalıştım.

    Muarızlarımızın elinde medya gücü vardı veya tek merkezden yönetilen medya Batıcı, faizci partileri tutuyordu. Böylece de muhaliflerimiz medya ile oturdukları yerden bütün ülkeyi tesir altına alabiliyorlardı. Ancak bizim de bunların karşısında kuvvetli bir teşkilatımız vardı. Atalarımız; “Zar oyunu bozardı” demiyorlar mıydı? Nitekim bozdu da…

    1973 seçimlerinde 48 milletvekili çıkartan Milli Selamet Partisi, CHP – MSP koalisyonuna 8 Bakanlık almıştı. 1977 seçimlerinde MSP 24 milletvekiline düşmüşse de yine MSP’siz hükümet kurulamıyordu. Hocamız bu olayı; “MSP eskiden gümüş anahtardı, şimdi altın anahtar oldu” diyecekti.

    Aslında bu seçimde MSP’nin oyu düşmemiş, seçim kanununda yapılan bir değişiklikle mükerrer oy kullananların sayısı artmıştı. Bir evvelki seçimde 25.000 oy’a bir milletvekili çıkarken bu seçimde 30.000 oy’a bir milletvekili seçiliyordu. Bu da MSP’nin milletvekili sayısını düşürdü.

    Ve siyasi platform da adına 1. Milli Cephe Hükümeti denecek olan AP, MHP ve MSP koalisyon Hükümeti kuruldu. Bu koalisyonda da MSP yine 8 Bakanlık aldı.

    Çünkü Hocamız Bakanlıklar paylaşımını, partilerin çıkartılan milletvekili sayısına göre değil koalisyon ortağı olacak her bir partilerin son seçimde aldığı oylarına göre olması şartında ısrar etti. Sonuçta Erbakan’ın dediği oldu ve 8 Bakanlık MSP’ye düştü.

    Bu sonuçtan özellikle koalisyon ortaklarımızın tabanı hiç memnun olmadı ve ülke genelinde “MSP haksızlık yaptı” propagandaları yapıldı. Ancak biz bunlara; “İktidarı bize verin ve siz bizi dışarıdan destekleyin. Memleket idaresi nasıl olurmuş görün” diye cevap veriyorduk.

    Devamını Oku

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.