41,9404$% 0,35
48,7934€% 0,67
55,8604£% 0,47
5.544,31%-0,50
9.593,00%-0,02
10.941,79%3,14
4773748฿%1.95437

İklim bilimci Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş’in değerlendirmelerine göre, ülkenin üçte ikisinden fazlası halihazırda yıllık su açığıyla karşı karşıya.
İklim değişikliğinin etkisiyle bu oran önümüzdeki 20-25 yıl içinde yüzde 80’e ulaşabilir. Bu tablo yalnızca ekolojik değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir kriz anlamına geliyor.
Akdeniz ikliminin egemen olduğu Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu’nun büyük bölümü, Türkiye’de kuraklıktan en fazla etkilenen alanlar arasında. Güney Marmara ve Doğu Anadolu’nun güney kesimleri de bu riskli kuşağa dahil. Kuraklık olasılığı açısından en kırılgan bölgeler ise Güneydoğu Anadolu, Akdeniz kıyıları ve Batı Anadolu.
Bugün için kuraklık riskinin en düşük olduğu alanların ise Karadeniz Bölgesi, Kuzeydoğu Anadolu (Erzurum, Kars, Ardahan) ve yüksek dağlık bölgeler olduğunu belirten Türkeş, ancak bu bölgelerin de gelecekte yazları kurak Akdeniz ikliminin ve yarı kurak step ikliminin etkisi altına gireceğini, dolayısıyla ‘görece güvenli’ alanların da tehdit altında olduğunu vurguluyor.
ÜLKENİN NEREDEYSE TAMAMINDA ETKİLİ
Türkiye’nin mevcut hidroklimatolojik koşullarının, ülke topraklarının yaklaşık yüzde 65’inin yarı kurak veya giderek kuraklaşan bir yapıya sahip olduğunu gösterdiğinin altını çizen Türkeş; “Bu durum, tarım topraklarında sertleşme, verim kaybı ve yeraltı sularının hızla çekilmesiyle kendini hissettiriyor. Konya Ovası’nda görülen obrukların artışı da bu tabloyu teyit ediyor” diyor.
Türkeş, 1 Ekim 2025’te başlayan yeni su yılında Türkiye’nin büyük bölümünün uzun süreli tarımsal ve hidrolojik kuraklık koşullarında olacağını öngörüyor ve Karadeniz’in bir kısmının, Kuzeydoğu Anadolu ve yüksek yaylalar dışında ülkenin neredeyse tamamının kuraklıktan doğrudan etkileneceğine dikkat çekiyor.
GIDA FİYATLARINI YÜKSELTECEK
Kuraklık, tarımda en somut etkisini gösteriyor. 2024-2025 döneminde hem tahılda hem de meyvelerde ciddi rekolte kayıpları yaşandı. Meyve fiyatları sert yükselirken incir, kayısı, kiraz gibi ürünler adeta ‘lüks tüketime’ dönüştü. Türkeş, kuraklığın üçüncü yılına girilmesiyle gıda fiyatlarının 2025-2026 döneminde daha da artacağı uyarısında bulunuyor. “Bu durum gıda enflasyonunu tetikleyecek ve özellikle dar gelirli grupları ağır biçimde etkileyecek. Türkiye halen dinamik bir kuraklık yönetim sistemine sahip değil. Suyun olmadığı bölgelerde yüksek su tüketen ürünlerin ekilmesi sürdürülemez. Silajlık mısır, yonca gibi çok su isteyen yem bitkilerinin salma sulama yöntemleriyle ekilmesi, hem yeraltı sularını tüketiyor hem de krizi derinleştiriyor. Çözüm, kuraklığa dayanıklı çeşitlere yönelmek ve stratejik ürün planlamasıyla gıda güvenliğini sağlamak” diye anlatan Türkeş, kuraklığın yalnızca tarımsal üretimi değil, enerji, sanayi ve turizmi de etkilediğini belirtiyor.
Barajlarda azalan su, enerji üretim maliyetlerini artırırken; yaz turizmi bölgelerinde su kıtlığı ciddi sorunlara yol açıyor. İstanbul gibi büyük kentler içinse içme suyu tedariki, kritik bir risk alanı haline geliyor. Türkeş’e göre, eğer bütüncül bir kuraklık ve su yönetimi politikası hayata geçirilmezse, su kıtlığı sadece ekonomik dengeleri değil, toplumsal huzuru da tehdit edecek.

Giresun’da Atık Yağ Denetimi