DOLAR

34,8275$% 0.12

EURO

36,8280% 0.08

STERLİN

44,5109£% 0.3

GRAM ALTIN

2.981,21%1,32

ÇEYREK ALTIN

4.895,00%0,51

BİST100

10.257,39%1,75

BİTCOİN

3391443฿%-2.10563

İmsak Vakti a 06:00
Giresun KAPALI
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
X


Hüseyin Avni Alparslan

Milli Mücadele döneminde Karadeniz Bölgesi Giresun yöresinde oluşturulan ve Kurtuluş Savaşı’mıza çok önemli katkılar sağlayan, o zamanki Genelkurmay kayıtlarında ALPARSLAN GURUBU olarak geçen Giresun Nizamiye Alayı’nın komutanı, Giresun Askerlik Şube Başkanı olan Hüseyin Avni Bey’dir.

Onun Alparslan lakap ve adı, Türk Yurdu dergisindeki (o dönemin subay ve aydınlarının okuduğu önemli bir fikir dergisiydi) yazdığı Türk Ulusu ve Türkçe hakkındaki yazılarında ‘Alparslan’ takma adını kullanmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, artık kendisine resmiyette ve çevresinde Alparslan denmekteydi.

Hüseyin Avni Bey, Giresun’un İlçesi olan Tirebolu’nun Cintaşı Mahallesi’nde 1876 yılında doğdu. Hüseyin Avni, Amasya’nın Suluova İlçesi’nden Hüseyin Yazıcıoğlu ailesinden Tirebolu’ya hoca olarak gelen Emin efendinin oğludur. Annesi Tirebolu’lu Yanıkömeroğluzadelerden diğer deyişle Yanıkömeroğulları’ndan, Kadın hanımdır. Başarılı bir tahsil hayatıyla kazanılması zor olan Pangaltı Mekteb-i Harbiyesi’ni kazanır ve başarıyla bitirir. Teğmen rütbesiyle mezun olunca Balkanlara, Selanik’e tayin oldu. Hüseyin Avni, Selanik’li Başyazıcı Ailesi’nden Rıza Ağa’nın kızı Huriye Hanımla evlendi. Çocuğu yoktur. Balkanlar’da eşkıya takibinde görevler yaptı. Jandarma kursuna katılarak jandarma sınıfına geçti. Bulgar çetelerini mağlup etti. 31 Mart Ayaklanması’nda arkadaşlarıyla gönüllü olarak hareket ordusuna katıldı.

1. DÜNYA SAVAŞINDA DOĞU CEPHESİ ve HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN:

1. Dünya Savaşı’nın, Osmanlı bayrağı taşıyan iki Alman savaş gemisini (Sonradan donanmamıza katılıp, Yavuz ve Midilli adını alan) Karadeniz’deki Rus limanlarını bombalayıp savaş gemilerine saldırı haline geçmesi ile, Osmanlı Devleti’nin, zaten Almanya ile ilişkisi artmış olan İttihatçı hükümetin ve Enver Paşa’nın gizlice anlaştığı söylenen Almanya yanında savaşa girmiş oldu. Osmanlı- Rus Savaşı, 1 Kasım 1914 günü sabahı Rus kıtaları, doğu sınırında hep birden Oltu, Micinkent, Soğanlı ve Ağrı Dağı geçitlerinden sınırı geçtiler. İşte konumuz olan Hüseyin Avni Bey, bu savaşlara katılan Bahattin Şakir’in Doğu Masası Başkanlığını yaptığı Teşkilat-ı Mahsusası’nda yer alan, bölge halkından milis kuvvetler oluşturan aktif subaylar arasındadır. Tavasker, Ergenis Tabur ve Müfreze komutanlıkları yapmış, ünlü Çoruh Müfrezesinde (Deli) Halit Paşa’yla birlikte savaşmıştır. Erzurum ilçeleri, Artvin yöresi, Bayburt savaş alanıdır. Çok sayıda muhabereye katıldığı, askeri kayıtlardan anlaşılmaktadır. Hüseyin Avni, Doğu cephesinde savaşırken aynı zamanda ‘Türk Yurdu Dergisi’ne’ ‘Alparslan’ adı ile yazılar yazmaktadır. Kendisi dönemin birçok aydını gibi Türkçü eğilimler taşımakta, Osmanlı Devleti’nin gerilemesi nedenleri olarak Fatih’ten bu yana yönetici kadrolardan Türklerin uzaklaştırılmasını neden olarak görmektedir. Özellikle de öz Türkçe’ye önem vermekte, ülkede yer adları dahil saf Türkçe’ye dönülmesini savunmaktadır. Dilin yabancı kelimelerden o günkü şartlarda Arapça ve Farsça’dan kurtarılmasını savunmaktadır. Çünkü Türkçe ana, zengin ve kelime üretilebilen bir dildir. Bizzat kendisi bu konularda çok sayıda olmasa da makaleler yazıyor, hatta Divan- Lügat-ı Türk’ten faydalanarak kelimeler üretiyordu. Hüseyin Avni, pek çok yerinde görev yaptığı Karadeniz bölgesiyle ilgili, kendisi de o yıllarda Trabzon’a bağlı Giresun İli Tirebolu İlçesi’nden olmasını da dikkate alırsak, bölgede Subay olarak görev yaparken hem de bölgede yaşayan insanlarımızın kökeni hakkında araştırma yapmış ve ‘Trabzon İli Laz mı, Türk mü?’ adlı bir araştırma eserini yazmıştır. Araştırmaları ve kaynaklara göre Giresun yöresi başta olmak üzere bölge ağırlıklı olarak Oğuzların (Türkmen) Çepni ve diğer Türk boylarındandır. Bir miktar etnik olduğu söylenen unsurlar varsa da geçmiş tarihlerden beri Türk Boylarının yerleştiği bölgede bunlarda Türk soylu olması muhtemeldir, zaten halk da bu inançtadır. ‘Alparslan’ bu çalışma ve teorileriyle esasında ‘Tek Millet’ ve ‘Ulus Devlet’ düşüncesine katkı vermektedir. Hüseyin Avni Bey, Osmanlı Devleti’nin çok dinli, uluslu ve etnik yapılı insan yapısını, birlikte barış içinde sürebilecek bir hayatın, Osmanlı Devleti’ni yıkıp dağıtmak isteyen malum emperyalist devletlerin kışkırtma ve misyoner faaliyetleriyle, kanlı çatışmalara ve sayısız acılara sebep olduğunu yaşayarak görmüştür. Çözümü de görmüştür.

HARŞIT ÇAY’I SAVUNMASI:

Rus Orduları karşısında Karadeniz kıyılarında Harşıt Çayı’na kadar gerileyen Ordumuz, Harşıt’ın batısından Tirebolu’da döküldüğü yerden yukarılara doğru cephe oluşturur. Yarbay Hamdi Bey komutasında Teşkilatı Mahsusa Alayı başta, 9 taburlu 3 Alaylı bir kuvvet oluşturulur. Sahil Müfrezesi olan adı, daha sonra 37. Tümen olan bu birlikler, Harşıt’ın öte yakasına Rusları geçirmezler. Sürekli olmasa da kanlı çatışmalar olur. Ancak Rusya’da 1917 Ekim ihtilalinin de olmasıyla Rus Ordusu’nda iç karışıklık ve ayaklanmalar da çıkar. Osmanlı Devleti’yle Erzincan anlaşmasını imzalayıp çekilmeyi kabul eden Ruslar bir müddet sonra Harşıt boylarından da çekilmeye başlarlar. 37. Tümen de takip harekatı başlatır. Trabzon ve Rize kurtarılır. Ancak Rus ordusunda da yer alan ve ayrıca çeteler kurmuş olan Ermeniler ilerlemeye karşı koyarlarsa da dağıtılırlar. Batum ve Kars da geri alınır. Bu esnada Rusya’da iç savaş çıkmış, orduları dağılma noktasında, mukavemeti düşmüştür. Ordumuz; Azerbaycan ve Dağıstan’a, bölge halkından, Azeri Türkleri’nden de aldıkları destekle bir harekat düzenlerler, Ermeni ve Gürcülerle çatışmalar olur. Birliklerimiz hemen tüm Azerbaycan’ı ele geçirir. Hatta İran’ın Hoy şehri ve bölgesini de. Hüseyin Avni Bey’de bu Azerbaycan harekatına katılmıştır. Bu esnada 1. Dünya Savaşı’nın seyri değişmiş ve Almanya teslim olmuştur. Bizim de Irak ve Suriye cephesinde savaş iyi gitmemiştir. Mondros Mütarekesi’yle birlikte Osmanlı bütün ele geçirdiği topraklardan geri çekilir.

Mondros’un ardından İstanbul’da çok kısa bir süre Harita Heyeti’nde görev yapan Hüseyin Avni, artık orduda , Teşkilat-ı Mahsusa’da gönüllü, milis kuvvetler oluşturmuş, pek çok savaşta en önlerde savaşmış bir subaydır. Üstelik Türk ulusu hakkında Karadeniz yöresinde araştırmalar yapmış, eser ve makaleler yazmış biridir. Vatanın içine düştüğü bu durumda önemli görevler yapacak durumdadır. O sıralar Genelkurmay’da oluşan çare arayan ve gizli, açık yeni yapılanmaların onunda içinde olduğu açıktır. Hüseyin Avni, son derece alçak gönüllü, fedakar birisidir. O, en zor görevlere koşan, verilen vazifeyi başarmak için canını öne koyan, sisler arasında kalan gerçek bir kahramandır. Ancak, atandığı görevler de ona üstlerinin verdiği önemi ve güveni göstermektedir. O öncelikle İstanbul’da oluşan devamında Ankara’ya, Mustafa Kemal’e bağlanıp resmiyet kazanan Müdafaa-i Milliye Teşkilatı’nın önde gelen üyesi ve Karadeniz’de Özel Görevlisi’dir.

BİNBAŞI HÜSEYİN AVNİ BEY, GİRESUN’DA:

Hüseyin Avni Bey; Mayıs 1919’da Rize’nin Pazar İlçesi Askerlik Şube Başkanlığı’na, Eylül 1919’da da Rize Askerlik Şube Başkanlığı’na atandı. Bu sırada Samsun’dan Trabzon’a kadar Pontus Devleti kurmayı amaçlayan Pontus çeteleri Milli Mücadele’ye karşı büyük bir bela idi. Giresun yöresi ise bu ayaklanma karşısında Osman Ağa ve milisleri sayesinde Türk hakimiyet alanı halindeydi. Ancak milisler (Kara zıpkalılar) haliyle yeterince düzenli ve disiplinli değildi. İşte Hüseyin Avni Bey, 1 Ocak 1920’de Giresun Askerlik Şube Başkanlığı’na atandı. Bir süre o dönem İlçe olan Giresun’da Kaymakamlık görevini de vekaleten yürüttü. Giresun’da Osman Ağa, Müdafaa-i Hukukçular ve halk ile el ele vererek düzenli birlikler oluşturdu. Giresun Nizamiye Alayı kuruldu. Hüseyin Avni, cesur bir kişi ve ateşli bir milli mücadeleci idi. Aynı zamanda Hüseyin Avni Bey memleketin bu durumunda atak ve cesur evlatlarına ihtiyacını çok iyi biliyor, bilhassa Osman Ağa’yı destekliyor, o muvazzaf Subay olarak, Osman Ağa’da Milis Subay olarak ve Halk üzerindeki otoritesiyle birbirlerini tamamlıyorlardı. Tabi yanlarında Müdafaa-ı Hukuk üyeleri, diğer Subaylar pek çok milli mücadeleci vardı, Giresun halkı vardı. Birbirlerine samimiyetle bağlıydılar, esas neden Vatan’ın kurtuluşuydu açıkçası.

Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan komutasında oluşturulan Giresun Nizamiye Alayı’na, ALPARSLAN GURUBU adı verilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı’nın Türk İstiklal Harbi adlı eserde, Milli Kuvvetler sayılırken, Pontus tehlikesi ve Yunan Ordusu’nun Karadeniz’den çıkartma yapması durumunda 3000 silahlı Alparslan Gurubu da Giresun’da hazırdadır, denmekteydi. Devamen Osman Ağa’nın da katkısıyla yeni gönüllüler toplanmış ve 42. ve 47. Gönüllü Alaylar oluşturulmuştur. Bu Alaylar’ın gönüllü yapılanması ve devam etmesi, Kuva-yı Milliye kuvvetleri özelliğini devam ettirdiklerini aynı zamanda ‘Gayri Nizami Harp’ yapılanmasını ve ‘Özel’ yanlarını vurgulamakta. Kuva-yı Milliye dönemi, gönüllü milisler ‘Çete Savaşı’ yöntemleriyle ayaklanmacılara ve işgale karşı savaşmışlardır. Bugünkü açıklamayla ‘Gayri Nizami Harp’ Topal Osman ve Kara Zıpkalılar’ın savaşı da bu sistemle örtüşebilir.

42. GÖNÜLLÜ ALAY ve HÜSEYİN AVNİ ALPARSLAN, SAKARYA’DA.!

42. ve 47. Gönüllü Alaylar, Pontus ve Milli Kuvvetlere karşı ayaklanmaların bastırılmasında pek çok görev yapmış devamen Ankara üzerinden Türk Ulusu için kritik bir savaş olan Sakarya Savaşı’na katılmışlardır. Savaşın hassas bir safhasında 42. Alay Mangaltepe’nin geri alınması muhaberelerine katılmış, Haymana üzerinden Ankara’ya sarkmayı planlayan Yunan Ordusu ile göğüs göğse savaşmıştır. Askerlerinin de büyük bölümüyle Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan Gököğüz mevkinde Şehit olmuştur. Mangaltepe , Taşlıtepe ve Gököğüz mevkinde, 42. Alay’ın içinde bulunduğu 4. Tümen, 47. Alay ve Muhafız Taburu, yokluk ve cephanesizlik şartlarında, genç subaylar önde, yüzlerce şehit vererek, savaşın kaderini Ordumuz lehine çevirmede etkili olmuşlardır. Esasında Sakarya Zaferi, Tuna boylarından beri gerileyen ulusun kötü kaderinin tersine döndüğü ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin habercisi olan büyük bir zaferdir.

Selçuklu Sultanı Alparslan, Bizans Ordusu’nu yenip, Türk Ulusu’na Anadolu’nun (Malazgirt Savaşı-1071) yolunu açan kişidir. Anadolu’nun da elden çıkma tehlikesi yaşanmakta, bölgemizde Bizans yeniden inşa edilip, Pontus Devleti kurulması planlanıyordu. Yunan ordusu İzmir’den beri Anadolu içine ilelerken Pontusçu Rumlar da Karadeniz’de ayaklanıyordu. Osman Ağa ve milislerinin de ana kuvvetini teşkil ettiği ALPARSLAN GURUBU. İşte oyunu bozan kuvvet… İsmi önemini ve misyonunu yeterince göstermekte. Bugün de boş durmuyorlar. Çeşitli isimlerle açık ve maskeli faaliyetler sürmekte. İmkanları geniş, maddi olanakları çok. Hedeflerini de biliyorlar. Son yıllarda kısmen gündeme gelen Hüseyin Avni Alparslan ve yörenin Kurtuluş Savaşı’ndaki gerçek önemi ortaya konulmalıdır. Binbaşı Hüseyin Avni, gönüllü örgütlenme yapısının 2 Alay asker oluşturması, Topal Osman Ağa ile birlikte hareket eden ancak gönüllülerin disiplin altına alınmasını sağlayan bir komutandır. O, ‘Trabzon İli Türk mü, Laz mı?’ eseriyle bölge halkının bilinçlenmesini, Türk kimliğini daha kuvvetle öğrenmesini sağlayan, yerel gazetelerdeki yazılarıyla da halkın milli mücadeleye katılım ve desteği amacıyla propaganda faaliyetlerini yürüten öncü bir komutandır.

Bu gerçekler, onun düşün yapısı ve birliklerin ve bilahare oluşturduğu 42. Alay’ın Sakarya Savaşı’ndaki Kahramanlık ve Şehitlikleri bugünde ihtiyacımız olan Kuva-yı Milliye ruhunun canlandırılmasında, ülkemiz üzerinde bugünde oyunlar oynayan, bölmeye ve parçalamaya çalışan iç ve dış güçlere karşı bilhassa yeni yetişen nesilleri, gençlerimizi uyandıracak, bilinçlendirecek önemdedir.

Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan, Sakarya Savaşı’nın o kritik saatlerinde Başkomutan Mustafa Kemal; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” emrini verip, emir cephedeki Subaylara ulaşınca o saatlerde, en şiddetli çatışmaların olduğu, Mangaltepe Gökgöz mevkinde, subaylarına o da şu emri vermiştir:

“İzinsiz ve emirsiz çekilen her asker idam edilecektir. Bu savaş böyle bir savaş olacak. Çünkü bu savaş fetih yağma savaşı değil, Vatan Savaşı. Hiçbir hatayı affetmeye hakkımız olmadığı bir savaş. Komutanlarımız izin vermedikçe geri çekilmeyeceğiz, öleceğiz. Askere örnek olacağız. Çocuklarımıza para pul mal mülk değil, milleti için şehit ya da gazi olmuş namuslu bir askerin çocukları olmanın şerefini bırakacağız…”

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.