DOLAR

34,1051$% 0.21

EURO

38,0782% 0.01

STERLİN

45,3241£% -0.01

GRAM ALTIN

2.839,96%0,39

ÇEYREK ALTIN

4.705,00%0,34

BİST100

9.975,61%2,06

BİTCOİN

2147266฿%1.28753

Öğle Vakti a 12:25
Giresun HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
X


Giresunca

Giresun Yöresel Dil Sözlüğü

– A –

Aba: Abla.

Abani: Baş örtüsü.

Abat olma: Zengin olma.

Aburcubur: Karışık.

Abruka: Çevirme, Kontrol altına alma.

Abrul: Nisan.

Acamı: Acemi.

Accuk: Az olan.

Acap: Acaba, Acep.

Aclanmak: Acıkmak.

Adamakıllı: Doğru, Dürüst.

Adref: Etraf, Çevre.

Afkurma: Sinirlenme.

Afur: Ahır.

Aga: Arkadaş.

Agıbet: Acaba, Gelecek.

Ağanamak: İnlemek, Anlamak.

Ağarlamak: Misafir etmek.

Ağartı: Yarı açık hava.

Ağır: Yavaş hareket eden.

Ağırmak: Yüksek sesle bağırma.

Ahacuk: İşte.

Aha: Burada, İşte.

Ahmak: Aptal, Salak.

Akak: Ormandan su akmayan taşlı su yolu.

Akınmak: Kayak, Kaymak.

Akunduruk: Çam sakızı, Reçine.

Akunduz: Geniş yapraklı yabani bir bitki.

Akuru gitme: Yamaç yerde düz gitme, Paralel.

Alaf: Hayvan yiyeceği.

Alamuk: Yarı güneşli hava, Bunaltıcı sıcaklık.

Alartı: Aydınlık.

Allancak: Hamak.

Alaşağı: Horonda eğilme.

Alemeşkere: Alani, Açıkça yapma.

Aluşuk: Devamlı gelen, Alışkan, Ucu yanan odun.

Amade: Hazır olan.

Ambar: Kiler.

Amel: İshal.

Andaval: Salak, Aptal.

Andır: Adı bilinmeyen, İşe yaramayan.

Andır kalsın: Uzak dursun.

Angaz: Büyük, Ağır ve hantal eşya.

Angut: Aptal, Avanak.

Annak: Meydan, Görünür.

Annaklama: Gözetleme, Bakma.

Anlak: Açık alan.

Argış: Yük taşımada verilen mola.

Arpacık: Gözde çıkan sivilce, Ekilecek küçük soğan.

Arı Sokması: Arı ısırması.

Arkuru: Paralel.

Arkurulamak: Yan tarafa doğru gitmek.

Artuk: Yemekten arda kalan.

Aruk: Zayıf.

Aruklama: Zayıflama.

Aşak: Yünden ip yapma aracı.

Aşar: Olgun turşu.

Aşana: Evlere giriş kısmı.

Aşıkatma: Yarışma, Rekabet.

Aşlama: Meyve ağacına aşı veya ekleme.

Aşki: Olayın nedeninin belli olması.

Aşmak: Geçmek.

Aştı: Geçti.

Atkı: Omuza alınan örtü, Şal.

Atlak: Dereden kolay geçme yeri.

Atlama: Ayıklama, Fındık ocağına budama yapmak.

Avcuk: Elin iç kısmı.

Avu: Zehir, Orman güllü.

Avuz: Doğum yapan ineğin ilk sütü.

Ayam: Hava, Hava durumu.

Ayama: Takma ad, Lakap.

Ayalama: Koruma, Yetiştirme.

Ayetse: Yavaş yavaş.

Ayırtlama: Temizleme.

Aykuru: Ters.

Aylak: Avare gezen.

Ayı kulağı: Zehirli bir bitki.

Azgun: Çılgın, Deli.

Azık: Yolculukta bahçede yenecek yemek.

Azma: Olduğundan fazla gözükme, Gelişme.

Azman: Melez.

– B –

Bacca, Bahça: Bahçe, Fındık bahçesi.

Bad: Koyun geceleme yeri.

Baddal: Geniş, Bol.

Bahalı: Fiyatlı.

Bakraç: Kulplu süt, Su kabı.

Balçık: Çok sulu çamur.

Baldıran: Yabani bir bitki.

Bannık: Yabani mor çiçekli bitki.

Bar: Beyaz küf.

Baraballi: Tabanca çeşidi.

Bardabaş: Çok gürültü yapan kişi.

Bat: Tahta avlu, Çit.

Batıl: Geçersiz.

Batırma: Sokma, Delme.

Batman: Bir sürü, Ağır.

Basuk: Zayıf ve cılız çocuk, Kısa, Cüce.

Basur: Mayasıl, Kaşıntı.

Başak: Fındık toplandıktan sonra yerde kalan fındık.

Bayak: Az önce, Demin.

Bece: Gece.

Bed: Kötü, Çirkin.

Beduru: Kuyu kazanı.

Bel: Çatal ağızlı tarım aleti.

Bellemek: Toprağı işlemek.

Belertmek: Korkutmak için gözünü iyice açmak.

Berata: Tabanca çeşidi.

Bere: Koyun sağım yeri.

Beri: Burası.

Besbelli: Herhalde, Belli ki.

Beşbıyık: Muşmula meyvesi.

Beter: Çok fena.

Beylik: Fabrikasyon.

Bezene: Bezelye.

Bıldır: Geçen sene.

Bızdıklama: Hızla koşmak, Tekme.

Bıllak: Parlak.

Biçik: Yeni doğan buzağı.

Bibi: Büyük hala.

Bidutam: Az, Biraz.

Bile: Beraber.

Bileki: Ekmek pişirilen kap.

Bidorama: Azıcık.

Bisürü: Çok fazla.

Bişi: Önemli gizli söz.

Bitduma: Azıcık.

Bittik: Çok az, Minnacık.

Boduç: Ağaç kap.

Bohça: Beze sarılarak taşınan eşya.

Bostan: Hıyar.

Boydak: Yalnız başına.

Boyuna: Sürekli, devamlı.

Bozaltı: Alaca karanlık.

Böce: Fasulye.

Böcük: Böcek.

Böğün: Bugün.

Böğür: Göğüs.

Bökenek: İnekleri ısıran büyük sinek.

Börmek: Uzun sesli öksürmek.

Börülce: Yabani bir bitki.

Bucaklık: Evlerdeki mutfak odası.

Buğuz: Eziyet, Zulüm.

Buğuz Etme: Eziyet, Zulüm etme.

Bukma: Ters çevirme, Sıkma.

Bulaşuk: İspiyoncu.

Bunamak: Çok canı darlanmak, Sıkılmak.

Buruk: Acı.

Buymak: Üşümek.

Bük: Düzlük arazi.

Bükük: Eğri olan.

Büngüldemek: Yerinde duramamak, Oynak.

Bürümcek: Beyaz başörtüsü.

Büsumuk: Bunaltıcı, Sıkıcı, Kapalı.

Büz: Beton boru.

Büzük: Toplu, Buruşuk, Kırışık.

-C-

Cadaloz: Geçimsiz, Çirkef.

Cahal: Bilgisiz, Cahil.

Cahdetmek: Azmetmek.

Camedan: Vitrin, Cam arkası.

Cam Işığı: Gaz lambası.

Camadan: Keçi kılından yapılan sırt çantası.

Camış: Manda.

Canketme: Yeni anlama, Aklı başına gelme.

Cankettirme: Suratına vurma.

Caplama: Az kalın kereste, çıta.

Cara: Akıntı.

Caranak: Sağanak yağmur.

Cavaloz: Sincap.

Caydak: Yalnız, Tek başına.

Cazgır: Çok konuşan.

Cazı: Kurnaz, Hırçın, Fesat kadın.

Ceccal: Çok yaramaz çocuk.

Celecoş: Keş pişirilerek yapılan yemek.

Celep: Koyun sürüsü.

Çember: Başörtü çeşidi.

Ceek Garga: Bağıran alakarga.

Cenderme: Jandarma.

Cenik: Yaylaya göre sahil.

Cepken: Yağmurluk

Cerahat: İltahap, İrin.

Cereme: Zahmet, Eziyet, Sıkıntı.

Cerlemek: Sinirlenme, Bağırma.

Cıbban: Alkış.

Cıbıl: Yırtık pırtık giyinen, Yarı açık elbise.

Cıbıldak: Çıplak, Yoksul.

Cıdık: Ağaç dalından kuş kapanı.

Cıftır: Çok hızlı şekilde.

Cılga: Küçük ark, İnce su yol, Dar yol.

Cılk: Sulu bozulmuş yumurta.

Cımak: Kök, Ağaç kökü.

Cımbış: Komiklik, Şaka.

Cındık: Küçük.

Cıngıl: Küçük su kapı.

Cırank Ettirmek: Vurmak, Ses çıkartmak.

Cırcır: İplik sarma aleti, Devamlı olan ses.

Cırıfta: Küçük ekmek, Kızartma.

Cırıtla: Hamur işi yağda pişen lokma.

Cırım Cıngıl: Çok fazla, Yırtık pırtık.

Cıscıbıl: Çırılçıplak.

Cırtlık: Küçük çalı kuşu.

Cızan: Oyun bozan.

Cızıltı: İnce sızan akan, İnce ses.

Cızmak: Çizmek.

Cibilliyet: Soy, Sülale, Secere.

Cicik: Meme, Göğüs.

Cidduk: Küçük sevimli çocuk.

Ciğik: Küçük ses.

Ciğikleme: Gizlice gözetleme.

Cilim: Yapışkan çam ağacı.

Cimbar: Harabe yer.

Cimcik: Cimdik.

Cinibiz: Keskin zekalı, Kurnaz.

Cingan: Çingene.

Civirtmak: İshal, Oyundan çıkan.

Cont:Lastik çizme, Potin.

Cöbre: Suyu alınmış ezik üzüm posası.

Cöbül: Süzülecek üzüm şırası.

Cufar: Zehir.

Cufarlanmak: Sıcaktan bunalma, Zehirlenme.

Cücük: Civciv.

Cümbür Cemaat: Kalabalık.

Cürüm: Çevre, Etraf.

– Ç –

Çakıldak: Olmamış ham meyve.

Çalan: Şelale.

Çaldırmak: Uyumak.

Çalık: Bakımsız, Zayıf.

Çalım: Gösteriş, Caka.

Çalım Satma: Gösteriş yapma.

Çalpalamak: Çalkalamak.

Çalpara: Kalaylı tencere.

Çangal: Uzun fasulye sırığı.

Çarpık: Felçli.

Çaplama: Sallamak.

Çapula: Ayakkabı.

Çaput: Kalın bez parçası, Eski elbise.

Çardak: Çatı kısmı.

Çatmak: Rastlama, Rast gelme.

Çavgun: Sağanak yağmur.

Çavun: İz.

Çaytak: Bacakları dışa eğri kimse.

Çebiç: Keçi yavrusu, Oğlak.

Çeç: Ayıklanmış tane fındık.

Çekek: Küçük gemi barınağı.

Çekerez: Bir sincap çeşidi.

Çekişme: Ağız kavgası.

Çelik: Oyunda kısa çubuk.

Çençük: Kapı kilidi, Mandalı.

Çenti: Dastardan yapılan süslü çanta.

Çentik: Çizik, İşaret, İz.

Çeltuk: İçi boş fındık çotanağı.

Çepin: Küçük kazma.

Çepni: Karadeniz Bölgesi’ne yerleşen Türkmen Boyları.

Çettüğüm: Kördüğüm.

Çıban: Büyük derin sivilce.

Çıbarca: Eğrelti otu çeşidi.

Çıkıntı: Evlere sonradan ilave edilen oda, Görülen uç.

Çıkrık: Yünden iplik yapma tezgâhı.

Çılmık: İnce çubuk.

Çılpı: Doğrultu.

Çıngıl: Sakık, Sallanan.

Çıpır: Alaca, Çok renkli.

Çıpırdak: Çok parlak renkli.

Çıtır: İnce sık dallı dikenli.

Çıtlaböcü: Ateşböceği.

Çıtlak: Ateş parçası, Kıvılcım.

Çibre: Yazı yazma ucu, dolmakalem ucu.

Çiğselti: İnce yağan yağmur, Çiğse.

Çil: Yeni çimlenmiş tohum.

Çileklik: Çalı çileği, Yaprağından çorba yapılan çilek.

Çillenme: Tohumların çimlenmesi yeşermesi.

Çilli: Yüzü gözü benli.

Çimmek: Yıkanmak.

Çit: Küçük sebze bahçesi.

Çitemek: Dikmek tutturmak.

Çivil: Küçük tane.

Çivit: Çekirdek.

Çomak: Oyunda uzun çubuk.

Çort: Dikenli fundalıklı alan.

Çökelik: Yoğurttan yapılan kuru peynir.

Çömen: Ot yığını, Otluk.

Çömez: Acemi.

Çöllemek: Bahçeden meyve çalma.

Çölük: Küçük ağaç parçası, Kuru ince dal.

Çöör: Mısırın alt sap kısmı.

Çöten: Mısır kurutulan ambar, Darı ambarı.

Çörtük: Yabani küçük armut ağacı.

Çükelik: Çökelek, Kurutulan ayran peyniri.

Çürük ayı: Temmuz ve Ağustos ayları.

– D –

Da: Gösterme sıfatı.

Dadanık: Alışkın.

Dadanmak: Alışmak, Devamlı olmak.

Dadduk: Çok sevimli.

Dadlı: Tatlı.

Dağarcuk: Meşin deri çanta.

Dalaşma: Kavga etme, İt kavgası.

Damlalık: Çatıların alt kısmı.

Dandik: Eğri, Büğrü.

Danil: Geveze, Dangalak.

Darı: Mısır.

Darlanma: Sıkılma, Bunalma.

Dastar: Yün ipliğinden kilim.

Daşgun: Sel, Çok yağan yağmur.

Davun: Zehir, Veba, Kötü.

Dayança: Koltuk değneği, Destek.

Dayaşgan: Destek yapmak.

Dazırtlatma: Hava çıkarma, Yellenme.

Debertmek: Karıştırmak.

Debme: Sıkıştırma.

Değermen: Değirmen.

Değme: Dokunma, Temas.

Dekmük: Tekme.

Denizlik: Pencere cam önü betonu.

Depebızdık: Takla atmak.

Depmek: Ayakla sıkıştırma, Vurma.

Depreşme: Gelişme, Oynak.

Depük: Kuru hava, Islak olmayan.

Derbey: Lüks lastik ayakkabı.

Derleme: Toplama.

Derlen: Toplan.

Derviş: Okumuş, Hoca.

Deşme: Delik açma, Patlatma, Yırtma.

Deydağa: İşte orada.

Deyha: İşte burada.

Deze: Teyze.

Dırmaç: El örgüsü iplik.

Dıtdırıbızdık: Baldırı çıplak.

Dıvılcık: Dolu tanesi.

Dip: Ağaç altı, En son yer.

Dibek: İçinde mısır buğday dövülen oyuk taş.

Dible: Pirinç ve bulgurla yapılan lahana yemeği.

Didinmek: Çok uğraşmak, Çalışmak.

Didişme: Tartışma.

Dikme: Meyve fidanı.

Dildan: Kıskaçlı böcek.

Dillendirmek: Herkesçe bilinilen, Dedikodu, Yaymak.

Dilmek: Kesmek, Bölmek.

Dirgen: Ot toplama tırmığı.

Ditmek: Tırnakla kaşımak, Karıştırmak.

Dişemek: Bilemek, Keskin hale getirmek.

Divit: İplik boyası.

Divildek: Çok hareketli.

Divrin: Bir ağaç türü.

Divron: Ucu V şeklinde uzun sopa.

Diyelmek: Ayakta durma.

Diyek: Ayakta dik duran.

Dizme: Tahtadan oda bölmesi.

Dizlik: Uzun paçalı don.

Dobuş: Sivriliğini kaybetmiş, Körelmiş.

Dongurak: Büyük çan.

Doh: Konuşan birini susturmak ve dikkat çekmek için kullanılan ünlem.

Domagöz: Bezelye haşlaması.

Donatmak: Hazırlamak, Süslemek.

Dolamak: Sarmalamak.

Dolaşmak: İpliklerin karışması.

Doruk: Ladin ağacı.

Dozik: Dangalak, Başı boş.

Dozirik: Delik fındıktan yapılan oyuncak.

Dönbek: İri yuvarlak.

Döngel: Muşmula ağacı.

Döş: Göğüs kemiği.

Döşek: Yer yatağı.

Döşlük: Kolsuz yelek.

Döşürmek: Toplamak, Hasat etmek.

Döşürücü: Dilenci.

Dulanmak: Çok sevmek, Sevincini belirtmek.

Dundar: Üstü kapalı yer, Sakin yer.

Dutak: Kulpsuz el bezi.

Düdek: Olgunlaşmamış meyve tomurcuğu, Gonca.

Düdüklük: Düdük yapılan bir ağaç çeşidi.

Dürzü: Yaramaz insan.

Düşgün: Fakir, Fukara.

Düşük: Erken olan, Erken doğan.

Düşün: Mola, Ara verme.

Düve: Yaşına gelen genç inek.

– E –

Ebegümeci: Yemeği yapılan yabani bir bitki.

Ebelik: Geniş yapraklı bitki.

Ebeguşağa: Gökkuşağı.

Ebrimek: Erimek, Eskimek.

Ecir: Yaptığı davranışın karşılığı, Olacaklar.

Ecünnü: Cin.

Efgurma: Sürekli bağırma.

Efil: Yanma hissi, Esmek.

Efsi: Ucu yanmış odun.

Efrini Almak: Acıdan dolayı aklını almak.

Eğercek: Yün iplik eğirme aleti.

Eğraltlık: Bir tür imece.

Ehel: İyi, Güzel, Usta.

Ekinci: Güneyli, Güneyde iç bölgelerde yaşayanlar.

Elçi: Evlilikte aracı olan kimse.

Elektirik: Pilli el feneri.

Elleme: Dokunma.

Elikgeçi: Geyik, Yabani keçi.

Elmek: Avuç dolusu.

Ellik: Eldiven.

Elti: Erkek kardeşlerin eşleri.

Emi: Oldu mu?, Tamam mı?.

Emmi: Amca.

Emlek: Tutam, Demet, Buket.

Encamı: Toplam, Topu topu, Olancası.

Entari: Kadın elbisesi.

Enni: Geniş.

Enük: Köpek yavrusu.

Erguvan: Mor renkli çiçekli ağaç.

Erikme: Şımarma.

Erinmek: Üşenmek, Çekinmek.

Erzak: Kullanılan ihtiyaçlar.

Erzem: Gerekli, Lazım.

Esbap: Elbise, Çamaşır.

Essah: Gerçek, Hakikat.

Eşkere: Açıkça, Aleni yapılan.

Eşmek: Toprak kazmak.

Eşü: Ekşi, Acı.

Eşün: Ekmek çevirme aleti.

Eteklik: Etek.

Eviik: Üveyik kuşu.

Evcimek: Eli ev işlerine yatkın.

Everme: Evlendirme.

Evcülük: Çocukların aile oyunu.

Evlek: Bir dönüm arazi, Bir çeşit mantar.

Evsi: Bir kısmı yanık odun parçası.

Evlürür: Yeterli.

Evza: Kibrit.

Ey: Bir seslenme biçimi.

Ey vermek: Seslenen kişiye cevap vermek.

Eyce: En iyisi, Âlâ, Güzel.

Eyhe: Başkasına göre hava hoş.

Eylenmek: Oyalanmak, Vakit geçirmek.

Ezentere: Turşu yapılan yabani bir bitki.

Ezgün: Çok olgun, Yumuşak.

Ezme: Çiğneme.

Ezber: Akılda tutma.

Ezük: Çok olgun meyve, Yumuşak.

– F –

Fagaz: Bir tür armut çeşidi.

Fanila: İçlik, İç elbisesi.

Fanle: Kollu atlet.

Fanya: Gaz lambası çeşidi.

Farfar: Şişeden yapılan gaz lambası.

Farfara: Bir tür meşale.

Farime: Çok hafif.

Fasarak: Hafif.

Faşırtı: Ses bozukluğu.

Faşlak: Kötü, Bozuk.

Fayrap: Ucu ateşli odun parçası.

Feğelfeşkil: Paramparça.

Felfekiç: Buruşuk, Yırtık, Parçalanmış.

Fellah: İçten pazarlıkçı, Sahte, Kurnaz.

Fellik: Telaş.

Fer: Derman, Kuvvet.

Fene: Çok, Fazla.

Ferik: Piliç, Genç tavuk.

Ferimek: Hafiflemek.

Feriştah: En iyisi, Çok iyi.

Feşel: Yaramaz.

Fetir: Saçta pişen buğday ekmeği.

Feyri: Renk, Yüz rengi.

Fıraktı: Çubuklardan örülmüş çit.

Fırfıkıç: Ağzına kadar dolu, Sıkışık.

Fırıç: Pişirilmiş meyve.

Fırın Darısı: Fırında kurutulan mısır.

Fırtana: Fırtına, Yağmur.

Fışırtmak: Fırlatıp atmak.

Fışkı: Dışkı.

Fıydırma: Kaldırıp atma.

Fiğ: Yemek yapılan bir bitki.

Firavun: Art niyetli, Fenalık düşünen kişi.

Fiske: Yavaşça.

Fittik: Ağaç kabuğu, Düdük.

Fodul: İtiraz eden.

Fol: Follukta tek olan yumurta.

Follamak: Kabuğundan ayıklamak.

Folluk: Tavuğun yumurtladığı yer.

Foltak: Bolca, Geniş.

Foni: Kabın içine su doldurmaya yarayan gereç.

Fosaldak: Suyu çekilmiş, Susuz.

Förtlek: Dışarı fırlamış nesne.

Förtleme: Kaynama.

Förtletmek: Ateşte kaynatmak.

Fösük: Dişsiz, Dişleri sökülmüş.

Fuzuli: Boşu boşuna, Gereksiz

– G –

Gaale: Dikkat, Dikkate alma.

Gabalak: Yabani bir bitki.

Gaban: Yamaç, Bayır.

Gabzımal: Manav, Sebze ve meyve satıcısı.

Gaccuk: Kadar.

Gacır: Fındığın yaş kabuğu.

Gacırgucur: Sürekli ses yapan, Gürültü.

Gadaklı: Dertli, Sorunu olan.

Gadimi: Sürekli, İki de bir.

Gaflet: Dalgınlık, Yanılgı, Durgunluk.

Gagiliç: Biçimsiz, şekilsiz.

Gagit: Kuru, Dölsüz.

Gagmuk: Parmakları bükmek.

Galemlik: Baca.

Galabalık: Kalabalık, Çokluk.

Galdirik: Yemek yapılan yabani bir bitki.

Galeze: Angarya yapılan iş.

Galp: Zamanı dolmuş, Geçersiz.

Gamalik: İşe yaramaz, Uyuşuk.

Gambak: Kel, Düz.

Gambazlama: Başkasına söyleme, Kandırma.

Ganayaklı: Mazlum, Sessiz, Uslu, Sakin, Uysal.

Gancık: Dişi köpek.

Ganayak: Uslu, Sakin, Olgun, Gariban.

Gandak: Eğrelti dikiş, Tutturma. Ekleme.

Gapcuk: Yara kabuğu, Üst kabuk.

Gapı: Evin ön kısmı, Kapı.

Gararbazar: Yaklaşık olarak, Göz kararı, Aşağı yukarı.

Gara Lastik: Lastik ayakkabı.

Garamuk: İçi çürük fındık.

Garavu: Orman gülü, Pembe çiçekli.

Garçaşturma: Tartıştırmak, Tahrik etmek.

Garduf: Patates.

Garegen: Yabani diken.

Garer: Karar, Tam kıvamı.

Gargara: Karıştırma.

Gartoloz: Yaşlı.

Gartopu: Patates.

Gartobak: Patates, Yer elması.

Garsamba: Fazla olan eşya.

Gasavet: Dert, Sıkıntı. 

Gasla: Yalan.

Gasmak: Germek, Sıkıştırmak.

Gasmuk: Çam kabuğu altı zarı, Kabuk.

Gasmuklu: Çok pis, Kirden kabuk bağlama.

Gatık: Ayran, Aperatif yemek.

Gasıttan: Kasıtlı olarak.

Gavsuk: Fındığın dışındaki yeşil kabuk, Çotanak.

Gavsun: Fındık çotanağı.

Gavun: Bir armut çeşidi.

Gavunç: Sıkma.

Gavut: Kuru ahlat unu.

Gaybana: İşe yaramaz, Hayrı olmayan.

Gaybet: Arkadan konuşma.

Gayde: Türkü, nağme.

Gaydelenmek: Kendi kendine türkü söylemek.

Gaymak: Çok güzel.

Gaymam: Benim güzelim.

Gaza: Kaza, Yaralanma.

Gazel: Kuru yapraklar.

Gazelen: İstemeden olan, Kaza.

Gebic: Kenarı düzgün olmayan.

Gebiçci: Değirmenci.

Gecin: Ayıklanmış fasulye kabuğu.

Geçek: Merdiven, İskele.

Geçi: Fena şey, İnatçı insan.

Gedik: Oyuk, Çukur.

Gedük: Çok oyuk yer.

Gegecen: Bir çeşit orak.

Gelberi: Tırmık.

Gelek: Yaprak.

Gelgeç: Merdiven, İskele.

Gelincik: Küçük yabani bir hayvan.

Gelinçi: Düğün alayı.

Gelişin: Gelince, Geldiğin zaman.

Gemük: Kemik.

Gergen: Dikenli sarmaşık.

Gerce: Sarmaşık.

Gertik: Çetene, Yiv.

Gevmek: Ağızda çiğnemek.

Gerevü: Ucu çatallı dalları çekme sırığı.

Gerzek: Geri zekalı.

Gevük: Kuru odun parçası.

Gı: Kız anlamında.

Gıbrağa: Kurbağa.

Gıcık Sinir bozucu.

Gıcır: Yeni.

Gıcırgıcır: Yepyeni.

Gıcırık: Dönen ağaç oyunu.

Gıç Atmak: Hayvan tekmesi.

Gıdık: Küçük kuplu sepet.

Gılla: Sıradan, Dümdüz, Çok yoğun.

Gıllak: Yağlı, Parlak, Kaygan.

Gımbıl: Oynak.

Gınağ: Bıkmak, Usanmak.

Gınnap: İp.

Gılık: Kıyafet, Görünüm.

Gılkuyruk: İnce, Uzun, Mızmız.

Gıpcık: Meyve sapı.

Gıpta: Kıskançlık.

Gırağı: Donmuş sabah çiğsesi.

Gıran: Tepenin üstündeki düz arazi.

Gırdap: Düğüm, Dönerek kıvrılan su.

Gırkmak: Tıraş etmek.

Gırklık: Koyun yün kırkma aleti.

Gıksı: Kıskaç.

Gısmak: Derisini sıkma, Çimdikleme.

Gışmık: Hayvan tekmesi, Çifte.

Gıt: Az olan.

Gıtlık: Yoksulluk, Açlık.

Gıvırzıvır: Öteberi, Küçük eşyalar.

Gıynak: Tekleme fındık çotanağı.

Gıymık: Küçük ağaç parçası.

Gibcak: Ağaç budağı.

Gidişme: Kaşınma.

Gilik: Yuvarlak küçük ekmek.

Girebi: Dal kesen küçük balta.

Girinti: Tırpan.

Girişme: Başlama.

Gobca: Düğme.

Godura: Oyunda küçük düz taşlar.

Gofil: Fıçı.

Gofti: Haylaz, İşe yaramaz.

Gogil: Saç örgüsü, Ensede toplanan saç topuzu.

Goğuk: Delik, Ağaç kovuğu.

Goğuz: Aralık, Hafiften açık.

Gohnik: Yaşlı kimse, Moruk.

Gol: Kol, Raf.

Golan: Odun taşırken sırta sarılan ip, Semer.

Golit: Taş fırında pişen ekmek.

Gomit: Balık çeşidi.

Gonak: Süslü büyük ev.

Gonuk: Bir yere konmuş.

Goruk: İçi boş fındık.

Gopuk: Bağlantısı olmayan.

Goşmak: Avuç içi, Yanına ekleme.

Goşama: Avuçlama, Avuç ölçüsü.

Got: Külek, Ölçü kovası.

Got Kafa: Büyük, Kalın kafa, Salak.

Gotmak: Kısa ve küçük ağaç kütüğü.

Govuk: Çukur, Mağara.

Goya: Sanki, Yani, Güya.

Gozak: Olgunlaşmamış, Ham meyve.

Gozalak: Çam ağacı kozalağı.

Göbel: Köpek yavrusu.

Göbelek: Şişman, Yuvarlak.

Göçük: İçeri batmış, Uçurum.

Göden: Su kurbağası.

Göfterek: Avare, Haylaz.

Göğ: Yeşil, Olgunlaşmamış meyve.

Göğnümek: Meyvenin yumuşaması.

Göğnük: Yanık, Ateşli kül.

Göğsükızıl: Bir kuş çeşidi.

Gölük: Yük hayvanı, Katır, Hayvan sürüsü.

Göreslenmek: Birini göresi gelmek, Hasret, Özlem.

Görpe: Taze, Yeni.

Gön: Hayvan derisi.

Göscek: Gözlük.

Göze: Suyun topraktan ilk çıktığı yer.

Gukguk: Guguk Kuşu.

Gumbul: Sepet.

Guruş taşı: Ocak başı raf çıkıntısı.

Guşak: Bele bağlanan giysi.

Guşluk: Sabah vakti.

Guvak: Başta bulunan kepek.

Guytak: Çukur yer, Kuyu.

Gübür: Toz birikintisi, Toz kırıntısı.

Gücenme: Alınganlık gösterme, Alınmak.

Gücük: Küçük, Ufak.

Gücük ayı: Şubat ayı.

Gücüktene: Yaylada yetişen çayır bitkisi.

Güdine: Mısır koçanı, Odunsu kısım.

Güfe: Ağaçtan yapılan kap, Fıçı.

Güfine: Hayvanın yiyeceğinin konduğu ağaç kap.

Güğüm: Bakır su kabı, Büyük ibrik.

Güllük: Eğrelti otu.

Gümbül: Birden yuvarlanma.

Gün Darısı: Güneşte kurutulan mısır.

Gündelik: Yevmiye.

Gündelikçi: Yevmiyeli işçi.

Günni: Evden uzak bahçe, orman.

Gürgen: Kayın ağacı.

Güsgün: Dargın.

Güveği: Damat.

Güvenek: İnekleri ısıran büyük sinek.

Güveç: Ağaçtan yapılan kap.

Güverme: Yeşerme, Üstü yeşillenme.

Güzine: Yemek ve ekmek pişirilen fırınlı soba.

Güzlek: Yayla dönüşü sahil.

Güzlük: Yayla dönüşü hayvan beslenen yer.

Güzün: Sonbahar.

– H –

Haarda: Nerede.

Hau: İşte bu.

Haura: İşte şurası.

Haböle: Böyle.

Habu: Bu.

Habura: Burası.

Hacat: İhtiyaç.

Haccak: Güzel.

Haçan: Madem, Öyle ise.

Haçan ki: Ne zaman ki.

Hadi: Başlama, Başlangıç.

Halatım: Kadar, Bu ana gelene dek.

Halefet: Sohbet, Muhabbet. 

Halik: Küçük çakıl taşları, Küçük taşlar.

Halpıtmak: Yiyecek, Yoğurt yemek.

Haltuk: Hayvan bağlama ipi, Tasma.

Hamamlık: Banyo odası.

Ham Etmek: Yemek yeme, Lokma yutma.

Hampal: Biraz zor.

Hamtevek: Yabani ve sarılan uzun bitki.

Hanum: Kadın.

Happak: Sade yoğurt.

Haptirik: Delidolu.

Harar: Çubuktan yapılan büyük örme sepet.

Harhar: Yoğun çalışma.

Harez: Boş arazi.

Harın: Dayanaksız.

Harız: Terkedilen boş tarla.

Hark: Su kanalı.

Hartama: Çatıya kaplanan ince tahta.

Has: İpek, Parlak kumaş, Ona özgü, Yakıştı.

Hasbağal: Dostluk kurma.

Hasbel: Az buçuk.

Haset: Kıskanç, Fesat.

Hasgız: Hanım hanımcık, Nazik.

Haşarı: Yaramaz çocuk.

Haşıl: Mısır yarması yemeği.

Haşimdi: Şu anda, Hemen, Tam şimdi.

Haşlak: Yakıcı, Kavurucu, Yarı pişmiş.

Haşöle: Şöyle.

Hauşu: İşte şu.

Hatça: Hatice adının yöresel söylenişi.

Haus: Hafız adının yöresel söylenişi.

Hatırtı: Gürültü.

Havli: Güç kuvvet, Derman.

Havruz: Çocuk lazımlığı.

Havse: Hafize adının yöresel söylenişi.

Hayan: Yineleme, Yola gitme.

Hayana: Önden, Devamlı.

Hayat: Eve giriş bölümü, Balkon, Antre.

Hayda: Böyle mi olacaktı, Bu da ne.

Hayde: Gel, Gelmesi için sesleniş.

Haylaz: Avare dolaşan.

He: Evet, Onaylama.

Hedik: Karda batmayan ayakkabılık.

Helenpir: Külüstür.

Helim: Halim adının yöresel söylenişi.

Helle: Undan yapılan sulu çorba.

Hendek: Derin kazılmış çukur sınır.

Henki: Şımarık.

Henkirleme: İhtiyarlamak.

Hennük: Islak, Nemli, Tavlı, Verimli yağmur.

Hepek: Kapak, Gizli geçit kapağı.

Hepenk: Evlerde gizli geçit.

Hepirhepir: Alelacele.

Herdem: Her zaman.

Heri: Henüz.

Herk: Tarlayı toprağı sürme işi.

Herkeş: Elalem, Herkes.

Herkiş: Açıkça yapılan.

Hers: Hırsla karışık sinir.

Herslenmek: Sinirlenmek.

Hevlane: Küçük tencere.

Hevle: Aynı, Öyle.

Hevlek: Bir mantar çeşidi.

Heyleme: Hayvanlara seslenme.

Heysin: Hasan adının yöresel söylenişi.

Hılli: Göründüğü gibi olmayan.

Hımbıl: Uyuşuk.

Hınkırmak: Sümkürmek.

Hıntak: Gevşek, Sıkı olmayan.

Hınzır: Gizli, Art niyetli, Fesat.

Hırpani: Biçimsiz giyinen.

Hırpetmek: Birleştirmek, Eklemek, Örtmek.

Hırtlama: Ezerek parçalama.

Hışım: Sinirli bir şekilde birden hareketlenme.

Hışır: Yıkık, Dökük, Eski, Kullanılmaz.

Hışırlak: Yarı eski, Eskimeye başlamış.

Hıtlamak: Kesmek, Parçalamak.

Hıytık: Yırtık, Parçalı.

Hıza: Sıra, Dizi.

Hızan: Çocuk.

Hızar: Büyük testere.

Hızım Darı: Zayıf mısır.

Hilefsiz: Saf, Temiz, Pürüzsüz.

Him: Duvar temelin toprağa oturduğu yer.

Hirtik: Geçimsiz, Dirliksiz, Fesat çıkaran.

Hodul: Kaba, Kabaca.

Hoğol: Çabuk olma.

Hoğoldama: Çabuk koşma.

Hokka: Mürekkep.

Hokkabaz: Cambaz.

Holasa: Gelişigüzel yapılan iş.

Hollama: Fındık ayıklama, Taneleme.

Hombul: Kaba davranan insan, Şişman.

Homhom: İnsanlarla fazla konuşmayan.

Honça: Küçük yün torba.

Hopalak: Tombul.

Hopcin: Fasulyeli ve soğanlı lahana yemeği.

Hopculama: Zıplama.

Hoplama: Yüksek yerden atlama.

Hopul: Unun tortusu.

Horon: Yöresel bir halk oyunu.

Horsa: Heves.

Horsasını Almak: Hevesini almak.

Horsası Geçmek: Hevesi geçmek.

Hortlak: Hayalet, Cin.

Hortik: Küçük yavru.

Hotur: Bodur kalmış ağaç.

Hoşaf: Suda pişirilen meyve, Komposto.

Hoşkil: Bir tür kâğıt oyunu.

Hoşmak: Fasulye ezmesi.

Hoşran: Yemeği yapın yabani bir bitki.

Hoşthoş: Köpek kovalama.

Hoşuran: Yabani bir bitki.

Hoyda: Hep beraber, Birlikte.

Hoyrat: Başıboş, Avare dolaşan.

Hozan: Sık çalılık.

Höl: Çok sulu, Islaklık.

Höldirik: İçi dışı görünen, Basit yapılı eşya.

Höldüredek: Birdenbire.

Höltek: İşi bitmiş, Süresi dolmuş.

Hörelenmek: Kafa tutmak, Dayılanmak.

Hösdüremük: Tatsız içilemeyen çay.

Hörtük: Ayı yavrusu.

Höşül: Bozulmuş ezilmiş meyve ve sebze.

Höşmek: Ekmek ezmesi.

Hulukcu: Çok kalabalık.

Huy: Alışkanlık.

Hütceten: Aniden, Birdenbire, Beklenmeden olan.

– I –

Ibalı: Nemli, Islak.

Ilgın: Baygın.

Imık: Sıcak.

Imımak: Isınmak.

Ipımık: Çok sıcak.

Irgag: Gevşek, Bol olan.

Irgamak: Sallama.

Irganmak: Sallanmak, Kımıldamak.

Irgat: Amele, İşçi.

Irıb: Yöntem, Püf noktası.

Isgarbin: Ayakkabı, Kundura.

Islak: Sulanmış, Yaş. 

Islık: Ağızla çağırma, Tiz ses.

Istınka: Ağzına kadar dolu.

Işgın: Fındığın taze sürgün dalları, Fındık filizi.

Işımak: Gecenin aydınlanması.

Işıldak: Bir çeşit gaz lambası.

Işmal: Yeni taze sürgün.

Işmar: Göz ile işaret etmek, Göz kırpmak.

Iymak: Sermek, Yaymak.

– İ –

İbrik: Kuplu su kabı.

İçellenmek: Üzülmek, Alınganlık göstermek.

İçlik: Gömlek.

İğdiç: Eğri bacaklı.

İkretmek: Tiksinmek, Nefret etmek.

İlenmek: Beddua etmek.

İleriki Gün: İki gün sonrası, Önceki gün.

İlik: Düğme deliği, Kemik içi.

İlistir: Delikli bakır süzgeç, Metal kalbur, Kevgir.

İlmek: Düğüm.

İndem: O kadar değil.

İnme: Felç olma.

İrepata: Ekmek yapmaya yarayan araç.

İrin: İltahap, Cerahat.

İs: Duman, Ateşten çıkan duman lekesi.

İsin: Hüseyin adının yöresel söyleme.

İskemle: Sandalye.

İstif: Yığın, Öbek yapma.

İşmar etmek: Baş, göz ve elle işaret etmek.

İt Dirseği: Arpacık.

İyicene: Hepten, İyice.

İzavra: Köle, Amele.

İzmarit: Sigara artığı, Bir balık çeşidi.

– K –

Kabakcı: Giresunluların Ordululara verdiği lakap.

Kabarcık: Sivilce.

Kabcuk: Boş fındık kabuğu.

Kaçmak: Koşma.

Kağat: Kâğıt.

Kahyası: İlgili, Alakadar.

Kakma: Çivileme, Vurma.

Kakmuklamak: Yumrukla itip kakalamak.

Kaliser: Şebinkarahisar İlçesi’nin yöresel söylenişi.

Kaltak: İşe yaramaz.

Kanca: Askı çengeli.

Kancık: Dişi köpek.

Kanma: Doyma, İnanma.

Kapçak: Su toplama çukuru, Yalak.

Kapşon: Giyeceklerin başlığı.

Karaltı: Gece belli olmayan nesne.

Karakış: Aralık ayı.

Kara Lastik: Lastik ayakkabı.

Karatavuk: Bir çeşit kuş.

Karduf: Patates.

Karşılama: Giresun halk oyunu çeşidi, Geleni bekleme.

Kasele: Ayarlama.

Kasnak: Yuvarlak tahta.

Kaşmir: Parlak kumaş.

Katakulli: Üçkâğıtçılık, Oyun.

Katır: Yük hayvanı.

Katran: Zift.

Katuk: Ayran.

Kav: Kuru ağaç mantarı.

Kavşatma: Genişletme, Yumuşatma.

Kavruk: Çok kurumuş.

Kavuma Gitme: Düğünde gelin evine ziyarete gitmek.

Kavut: Kuru kepekli un.

Kaykılma: Yana kayma, Öte gitme.

Kaynar: Çok sıcak olan.

Kaynarı: Azarlama deyimi, Ölmeyesice.

Kaynana: Eşlerin anneleri.

Kaynata: Eşlerin babaları.

Kayıncı: Hanımın erkek kardeşi.

Kayıntı: Aperatif yapma.

Kazma: Tarım aleti, Toprak eşeleme.

Kebelek: Kelebek.

Keçe: Keçi kılından dokuma, Sert dokuma.

Keçemen: Kertenkele.

Keçibaş: Yarı kel kimse.

Keçilik: Yabani ağaç.

Kef: Cüruf, Tortu.

Kefli: Kir, Kirli.

Kekeç: Kekeme.

Kelep: İplik çilesi.

Kelçük: Meyvelerin iç kısmı, Meyve koçanı.

Kelle: Mısır koçanı.

Kelek: Hayvanların boynuna asılan çan.

Kelem: Karalahana gövdesi.

Keleplemek: Fırlatıp atmak.

Keller: Kertenkele.

Kelif: Basit yapılışlı sığınak, Baraka.

Kelpenti: Çivi sökme aleti.

Kemçük: Biçimsiz, Çukurca.

Keme: Büyük fare.

Kemre: Hayvan gübresi.

Kendir: Kenevir.

Kenef: Tuvalet.

Kerenti: Tırpan.

Kesek: Kısa çubuk, Kuru toprak parçası.

Kesik: Yara, Yaralı.

Kesmük: Tahıl başağı.

Kestirme: Kısa mesafeli yol.

Kesitmek: Dedikodu yapma.

Keşan: Başa ve bele bağlanan yöresel örtü, Peştamal.

Keşap: İçilebilinir berrak temiz su.

Keşgül: Su kabağı, su kabı.

Keşik: Dizi, Sıra.

Keşir: Meyvenin yenilmeyen kısmı.

Ketun: Eli sıkı, Cimri, Bağlı.

Kevgir: Süzgeç.

Keyfanı: İhtiyar kadın, Kocakarı.

Keyif: Rahatlık, Yatmak.

Kıble: Güney’den esen rüzgâr.

Kımıldamak: Ayağa kalkmak, Hareket etmek.

Kıpkızıl: Çok kırmızı.

Kışkış: Kovma, Gönderme.

Kışla: Böğürtlen kaplı orman.

Kıt: Çok az bulunan.

Kıvrıl: Eğri, Bükük.

Kıymık: İnce odun parçası.

Kıytırık: Hafif işe yaramaz, Değersiz.

Kızıl: Olmamış, Ham.

Kile: Ağırlık ölçüsü.

Kiltik: Küçük sabun parçası.

Kivra: Tutarsız kadın ya da kız.

Kiraz ayı: Haziran ayı.

Kiraz duzlusu: Kirazın tuzlu salamurası.

Kirko: Tirizma vurma aleti.

Kodaman: Yaşlı zengin kimse.

Kof: İçi boş.

Kofil: Fıçı.

Konuşuk: Söz birliği, Laf, Söz.

Kopça: Düğme, Kısa bacaklı kimse.

Kopil: Küçük çocuk.

Kopuk: Bağlantısı olmayan, Serseri.

Kor: Ateş.

Korgon: Mısır çorbası.

Koruk: İçi boş fındık.

Kot: Tahıl ölçüme kabı.

Kotmak: Ağaç tabura.

Köhne: Çok eski.

Kökçeğiz: Küçücük ağaç kökleri.

Kökleme: Fındık fidanı.

Köm: Toprak ev, Hayvan ahırı.

Kömeç: Kuru ağaç parçası.

Kömsük: Kısa küçük mısır koçanı.

Kömüş: Manda.

Kösere: Yuvarlak bileği taşı.

Kösmük: Sigara izmariti.

Köstü: Köstebek.

Köstüre: El ile çevrilen yuvarlak bileme taşı.

Kötek: Dayak, Kısa değnek, Sopa.

Köz: İyi yanmış odun, Ateş.

Krizma: Toprağı derin kazma.

Kub: Tutulacak yer, Sap.

Küçüleme: Çember ile sıkı baş bağlama.

Kuduruk: Kuduz, Deli hali olan.

Kufa: Tahta su kabı.

Kulaç: Açılan iki kolun arası.

Kulaklı: İki kulplu tava.

Kulübe: Küçük tek odalı yapı.

Kuma: Aynı erkekle evli kadınlar.

Kuytu: Çukur.

Kuzlak: Kuzey’e bakan, Fazla güneş almayan.

Külek: Yuvarlak tahta kap.

Külek Kafalı: Büyük kafalı, Geç anlayan.

Küllük: Ocakbaşında kül toplanan yer.

Külür: Bezelye.

Külüstür: İşe yaramaz, Eski.

Kümbet: Değirmen unluğu, Büyük ağaç kap.

Kümbül: Kambur.

Küpbaş: Koca kafalı, Başı büyük.

Küpü: Baltanın sırtı, Arka tarafı.

Kürtük: Buz tutmuş erimeyen kar yığını.

Kürün: Su içilen ağaç çeşme.

Kütmek: Küçük tahta oturak, Tabure.

Kütük: Kalın kereste, Kesik ağaç kökü.

Küveç: Ağaçtan yapılan kap.

– L –

Lapçin: Takunya.

Lavaş: Yassı yumuşak ekmek, Pide.

Laz Armudu: Giresun’da yetişen bir armut çeşidi.

Leftir: Karışık.

Lepelek: Hafif, İnce, Tül.

Leş: Hayvan ölüsü.

Lobut: Büyük değnek, Şişman iri kimse.

Lobya: Kuru fasulye.

Lomya: Taze fasulye.

Löç: Islak, Suya doymuş.

Lök: Çok sulu.

Löküz: Piknik tüpünün gazı ile ışık veren lamba.

Lül: Undan yapılan tavuk yemi.

Lülemek: Bir şeyin ucunu yontmak, Sivriltme.

Lülü: Yemlemek için tavuğu çağırma.

– M –

Mabeyin: Oda, Bölme.

Macir: Göçmen.

Macirce: Göçmenlerin konuştuğu dil, Şive.

Mada: İştah.

Madalı: İştahlı.

Madema: Niçin, Neden.

Mafir: Defa, Kere, Kez.

Mağatcama: Meğerse. Onun için.

Mağzer: Tüfek.

Mahna: Mazeret.

Mahnalık: Sebep, Dayanak.

Mahlukat: Yabani havyan, Yaratık.

Makluvat: Zayıf yabani hayvan.

Maksus: Yalandan, Kandırmaca.

Makta: Orman kesim yeri, Arazi bölümü.

Malak: Manda yavrusu.

Mam: Bir tür oyun.

Mamali: Peynir kurdu.

Mandalin: Mandalina.

Mapus: Cezaevi.

Marguç: Biberon.

Mastı: Çoban değneği, Sırık, Sepet çubuğu.

Maşagat: Uzun çalışma, Uğraş.

Maşat: Çalışma, Çaba.

Maşraba: Su içme kabı.

Maraz: Ruhi hastalık, Sıkıntı.

Matrak: Dalga geçme, Güldürme.

Mavzer: Tüfek.

Mayıs: Yabani çilek.

Maza: Dükkân.

Mazı: Direkler üzerine yapılan kiler.

Medek: Dişi manda.

Meci: İmece, Irgat.

Meğel: İsteme yanlısı.

Meğersem: Başka türlü, Alternatif.

Meh: Al, Buyur.

Melanet: Bela, Baş belası.

Melavcan: Diken filizi.

Melhem: İlaç, Merhem.

Melun: Tehlikeli, Şeytan, Yılan.

Mendabur: Kötü, Kirli.

Mendek: Yemeği yapılan yabani bir bitki.

Merek: Hayvan yemleri konulan yapı.

Mertek: Kereste, Direk.

Merulcan: Yenilen taze diken sürgünü.

Mes: Deri ayaklık, Çorap.

Meşagat: Uğraşma, Zorluk çalışma.

Meşebe: Su kabı, Maşrapa.

Mıcır: İnce çakıl taşları.

Mıh: Çivi.

Mırık: Ses çıkarma.

Mırız: Zayıf, Hastalıklı.

Mısgıç: Eli sıkı, Cimri.

Mısmıl: Uyuşuk, Tembel.

Mıymıntı: Huysuz, Sorunlu kişi.

Mızıkçı: Oyun bozan.

Mızmız: Çok nazlı.

Mil: El işi yapılan tığ.

Mintan: Gömlek.

Misir: Domates.

Mitil: Yer yatağı, Döşek.

Miz: Buzağın ağzına takılan çatal demir.

Momuli: Küçük böcek.

Mostra: Kösele.

Mort: Düşüp bayılan.

Mökem: Sağlam.

Mööşkokan: Kötü kokan.

Muabin: Evin ana direği.

Muallak: Sahipsiz.

Mudara: Sağlam olmayan, Eğrelti duran.

Mugalif: Zayıf, Dayanıksız.

Mugayet Olmak: Sahip olmak, Korumak.

Mundar: Birdenbire ve kesilmeden ölen hayvan, Pis.

Munzur: Baş belası, Dert.

Murç: Kalın demir delgi, Keski.

Muska: Boyuna takılan dua.

Musluk: Mutfakta bulaşık yıkama yeri, Lavabo.

Mükgem: Sıkı, Kuvvetli, Sağlam.

Münafık: Fesat, Cadı.

Müsrif: Savurgan, Savruk.

Müşkül: Zor, Zorluk.

– N –

Nacak: Küçük balta.

Nah: Al, Alsana anlamında.

Namazlağ: Seccade.

Namazlık: Beyaz başörtüsü.

Nalça: Ayakkabının alt demiri.

Nalgun: Nakliye, Geçiş ücreti.

Namlu: Mısır sapı, Ot demeti, Tabanca borusu.

Nar: Ateş, Ateş parçası.

Nebri: Gayrimüslim olan kimseler.

Nebze: Azıcık, Zerre kadar.

Nene: Nine, Babaanne, Anneanne.

Ne olisin: Neden karışıyorsun.

Nelik: İhtiyaçlar, Yiyecekler.

Nendabur: Kirli, Kötü.

Nerdek: Üzüm suyu, Şırası.

Nezik: Güzel, Taze.

Nezük: Çok taze, Tatlı.

Nifi: Gayrimüslim kadın, Açık giyinen, Açık saçlı.

Nire: Nereye.

– O –

Oba: Yaylada konaklama yeri.

Obuz: Küçük dere, Dar vadi.

Okarı: Yukarı.

Okka: Ağırlık ölçüsü.

Orak: Mısır ve ot biçme aleti.

Orak ayı: Temmuz ayı.

Oslama: Boşuna.

Osmak: Kıyaslamak.

Otlak: Hayvanların otladığı yer, Mera.

Otluk: Uzun ağaca sarılan mısır sapı, Yığın.

Oyrak: Çukur arazi, Uçurum.

Oysama: Oysa, Halbuki.

– Ö –

Öbür: Başka, Başkası.

Öd: İrin, Cerahat.

Ödlek: Korkak.

Öğürmek: Kusmaya başlamak.

Öğürsek: Kızgınlık gösteren hayvan.

Öklemek: Bağlamak, Sabitlemek.

Öklü: Bir yere bağlı olan.

Ölin: Öğlen vakti.

Ölümcür: Çok hasta.

Ömeç: Tereyağlı taze mısır ekmeği ezmesi.

Örkürmek: Bir kişinin taklidini yapmak, Özenmek.

Örüzger: Rüzgâr, Yel.

Öse: Ateşte ucu tutuşmuş yanan odun.

Öte: Uzak taraf.

Öteki: Diğeri.

Öteberi: Eşya.

Ötürük: İshal.

Öveç: Yaşına gelmiş erkek koyun, Koç.

Öyme: Sürme, Bulaştırma, Dokundurma.

Özül: Yabani ağaççık.

– P –

Pakça: Küçük ev, Serentiye benzer yapı.

Paçuri: Paçavra, Bez parçası.

Padar: Çam ağacı kabuğu.

Pağac: Kor ateşli külde pişirilen ekmek.

Pahal: Bencil, Kıskanç.

Pakla: Fasulye.

Palak: Manda veya ayı yavrusu.

Palan: Minder çeşidi, Kalın örtü.

Palaska: Kemer.

Palaspandıras: Apar topar, Birden, Patır kütür.

Paldır: Otsu hayvan yiyecekleri.

Palıç: Hamur ekmeği.

Paltan: İri kurbağa.

Pancar: Karalahana.

Pança: Pençe, Çok kıllı el.

Pandır: Hayvan yiyeceği yabani ot.

Papara: Ekmek tatlısı, Dayak.

Parıltı: Işık, Alev.

Parlama: Bağırma.

Pasa: Habire, Devamlı.

Paşapaşa: Mecburen, Zorunlu olarak.

Paşka: Tek odalı küçük ev, Kibrit kutusu.

Patar: Kısa kalın kereste.

Patapat: Berabere, Eşit.

Patırtı: Gürültü.

Patik: Kısa örme çorap.

Patlanguç: Yabani bir bitki, Oyuncak.

Patoz: Fındık ayıklama makinesi.

Patpat: Bahçede kullanılan küçük boyutta kamyonet.

Payanda: Destek.

Payandura: Çok kuvvetli destek.

Paydak: Yan yürüyen.

Payırtma: Yırtma, Parçalama.

Paykırtmak: Kaçırmak, Ürkütmek, Korkutmak.

Peğ: Bahçe kenarı taş örgü, Duvar, Engel.

Pek: Sağlam.

Peklik: Kabızlık.

Pelte: Parça, Ayrı.

Peltek: Kekeme.

Pelit: Meşe ağacı çeşidi.

Pere: Koyunların toplandığı yer.

Perçem: Alındaki saçlar.

Pervaz: Kapı pencere kenarı.

Pestil: Pekmez kurutması.

Pestili çıkma: Çok yorulma.

Peş: Yama, Ek.

Peşt: Arka taraf.

Peşgi: Küçük soba.

Peşgir: Havlu.

Peşi: Art, Arka.

Peştamal: Başa ve bele bağlanan yöresel giysi.

Peydah Olma: Meydana gelme.

Pezük: Karalahanaya benzeyen yenilen bir bitki.

Pıddak: Patlamış mısır.

Pıllamak: Uçmak

Pıllaböcü: Uğurböceği.

Pırıltı: Işık yansıması.

Pırlak: Parlak olan.

Pırtı: Elbise, Giysi, Çamaşır.

Pıtırak: Yapışkan.

Pıtlak: Patlamış mısır.

Pıtlak Darı: İnce taneli mısır.

Pıykırtmak: Kaçırmak.

Pıymak: Hızla koşmak.

Picali: Bezelye.

Piç: Fındık kökünden çıkan yeni sürgün.

Pinekleme: İş yapmadan bekleme.

Pipirik: Cesaretsiz, Şüpheci, Gölgesinden korkan.

Pisi: Kedi.

Pişt: Bir çeşit seslenme.

Poğul: Koçanı ile pişmiş mısır.

Port: İşe yaramaz yün.

Porsuma: Yıpranma, Aşınma.

Posurma: Giysilerin eskimesi.

Pörtlek: Patlak.

Pösteki: Yünlü koyun derisi.

Pöstekisi çıkma: Çok çalışarak yorulmak.

Pöşge: Soba.

Pur: Bir çeşit toprak.

Putuna: Turşu konulan büyük tahta fıçı.

Pür: Çam dalı yaprağı.

Pürcek: Çok sık uzun püskül, Salkım.

Püre: Sebze veya meyve haşlaması, Ezmesi.

Püs: Mısır koçanı püskülü.

Püskül: Süs.

– R –

Rafan Gitmek: Çok hızlı gitmek, İlerlemek.

Rahle: Kitap okuma sehpası.

Rahmet: Yağmur.

Reşat: Altın.

– S –

Saablanma: Sahip çıkma.

Sabat: Sabır, Bekleme.

Sac: Üzerinde ekmek pişirilen tandır.

Saçayağı: Sac altı üç ayaklı yuvarlak demir.

Sadır: İdrar.

Sağnak: Yağmur.

Sağrak: Tereyağı saklanan ağaç kap.

Sahan: Geniş ve derince bakır yemek kabı.

Sakar: Hayvanın alında bulunan beyazlık.

Sakat: Vücutta çıkan yaralar, Çıban.

Sakarca: Beyaz çiçekli kökü yenen yabani bir bitki.

Sakırtlak: Kan emici böcek, Kene.

Sal: Tabut.

Salamuk: Tuvalet.

Salık: Tarif, Yön gösterme.

Sali: Salı günü.

Salma: Serbest bırakma.

Salman: Köy bütçesine verilen para.

Sandım: Zannettim.

Saplık: Balta veya kazma sapı.

Saplıayak: Ayran metal kepçesi.

Sarıavu: Sarı çiçek açan ormangülü.

Sarıcalı: Yabani sarı arı, Eşek arısı.

Sarma: Etrafını çevirme, Lahana dolması.

Sasuk: Tatsız, Lezzetsiz.

Savak: Değirmen suyunu yönlendirme.

Savmak: Atlatmak, Kesmek.

Savruk: Müsrif, Eli açık.

Savuşma: Gitme, Sırasını geçirme.

Sayfan: Bahçelerde bekçi kulübesi.

Sazak: Bataklık, Çamurlu.

Sazlık: Sürekli su tutan arazi, Batak.

Sazmak: Islak çimen.

Sef: Yanlış, Hata, Ters yön.

Seflik: Yanlışlık.

Seğirtmek: Koşmak, Fırlamak.

Seki: Tarlalar arası tümsek sınır.

Sekmen: Küçük tahta oturak.

Selek: Orta boy sepet.

Semekse: Üzüm çorbası.

Semete: Sebep, Neden, Uyku sersemliği.

Sendeleme: Dengesini kaybetme.

Sepetbaş: İçi boş kafalı.

Sepgen: Rüzgarla birlikte yağan yağmur.

Serenti: Direkler üstüne yapılan kiler.

Sergü: Üzerinde kurutma yapılan örtü, Çarşaf.

Set: Oturma yeri, Koltuk, Sedir.

Sıbıç: Sebze ve meyve sapı.

Sıçan: Küçük fare.

Sığ: Derin olmayan.

Sıksapı: Sökülüp kurutulan ince mısır sapı.

Sınnak: Hayvanların ayak tırnakları.

Sıpartlama: Elbise kolunu ya da pantolon paçasını kıvırma.

Sıpa: Eşek yavrusu.

Sırf: İnadiye, Onun için.

Sırappa: Sıraya dizili.

Sırgan: Isırgan otu.

Sırıtma: Gereksiz gülme.

Sırnaşık: Şımarık, Yapışkan.

Sıvışma: Saklanma, Kaybolma.

Sıymak: Kaymak, Kayak.

Sıypırmak: Kaydırma, Kenara vurdurma.

Sıytarmak: Alaylı gülmek.

Sibekbaşlı: Gıcık, Aksi, İnat huylu.

Sifde: İlk önce yapılan.

Sifdiin: İlk olarak.

Sille: Tokat.

Silek: Paspas.

Sim: Yaldız, Parlak tel.

Simelek: Uyşuk, İşe yaramaz.

Sin: Saklan.

Sini: Büyük tepsi, Sofra.

Sinmek: Saklanmak.

Sinsi: Gizlice yapmak.

Sirke: Yeni doğan bit yavrusu.

Siron: Yufkadan yapılan yoğurtlu yemek.

Sitil: Madeni su kovası.

Sivil: Ekilecek küçük soğanlar.

Sivsiv: Küçük fare yavrusu.

Sofa: Evin giriş bölümü, Odası.

Soğlama: Fındık hasadı sonunda bahçede tekrar fındık arama.

Somun: Yuvarlak fırın ekmeği.

Somurtgan: Dargın duran.

Söfe: Kapı üstü.

Sökütmek: Üzerindeki elbiseyi çıkartma.

Söykenmek: Bir yere yaslanma.

Su Dökünme: Küçük tuvalet ihtiyacı.

Sulusepken: Sulu yağan kar.

Summuk: Yumruk.

Susak: Su kabağı, Su kabı.

Suluk: Süzme konulan yer.

Sülfü: Pasaklı.

Sümüç: İki parmak arası ölçü.

Sümsük: Yalaka, Şımarık.

Süsme: Hayvanların başı ile insanı iteklemesi.

Süzme: Kurumayan yaş çökelek, Suyu süzdürülmüş yoğurt.

– Ş –

Şablak: Tokat, Şamar.

Şal: Başa ve omuza alınan örtü.

Şalak: Zamanı geçmiş hıyar.

Şalgam: Tohumluk hıyar.

Şamar: Sille, Tokat.

Şangır: Dökülme, Dökme.

Şankurşunkur: Çarçabuk toplanma, Acele.

Şap: Acı, Zehir.

Şapırtdatma: Yemek yerken ağzından ses çıkartmak.

Şapurtma: Sesli öpme.

Şarba: Baş örtüsü.

Şavadak: Aniden, Birdenbire.

Şavulgu: Kısa süren gelip geçen yağmur.

Şayet: Eğer.

Şebek: Balık pulu.

Şelbet: Şekerli su.

Şelek: Küçük sırt sepeti.

Şenlik: Sebze ekilen küçük tarla, Küçük bahçe.

Şıma: Beton, Sıva.

Şilte: Bez örtü, Yatak yorgan astarı.

Şindik: Şimdi.

Şincik: Hemen.

Şiş: Örgü yapmak için kullanılan madeni çubuk.

Şişek: Yaşına gelmiş koç ya da koyun.

Şöfer: Sürücü, Şoför.

– T –

Ta: İşte.

Tacir: Esnaf.

Taflan: Karayemiş.

Taflan Duzlusu: Taflan tuzlaması yemeği.

Tahtakurusu: Kötü kokulu bir böcek.

Takguma: Ağaçkakan kuşu.

Talanmak: Durmadan bir şeylerle uğraşmak.

Talaş: Mısır koçanının dış yaprağı.

Tam: Ağıl, Ahır.

Tangır: İçi boş şekilde ses çıkaran.

Tangırtı: Nerden geldiği anlaşılamayan ses.

Tapma: Dalma, Kaparak alma, Koparma.

Tapış: Paylaşma.

Taran: Sudaki taşın altındaki boşluk, Balık yuvası.

Tarumar: Dağınık.

Tas: Bakırdan yemek ve su kabı.

Tasal: Tembel, İşe yaramaz, Takatsiz.

Tasattuk Etmek: Malının bir kısmını hayrına dağıtmak, Bağış yapmak.

Tay: Taşınacak yük parçası, Küçük at yavrusu.

Taylanmak: Hazırlanmak.

Tazı: Köpek.

Tazılanma: Çabuk olma.

Teçin: Taze tuzsuz peynir.

Tedarik: Hazırlık.

Tehin: Çok hızlı hareket eden küçük bir hayvan.

Tehin Gibi: Atik olmak, Eli çabuk olan.

Tekne kazıntısı: Ailede son doğan çocuk.

Telaşa: Panik, Telaş.

Telaşiye Kalma: Telaşlanmak, Telaşa düşmek.

Telef: Çok yorgun düşmek, Perişanlık.

Telef Tasal: Yorgun argın olmak.

Telesimek: Susamak.

Tesbermek: Kurumak.

Tembi: Uyarı, İkaz.

Tenkme: Tekleme.

Tente: Büyük bez parçası, Sergü.

Terbüşlü: Mutfakta kapaklı tabak.

Terki: Sırt çantası, Eyer çantası.

Terkeş: Ters, Çok karışık.

Tesbermek: Yorulmak.

Tesce: Çok aceleci.

Testi: Toprak kap.

Tevek: Üzüm, kabak ve hıyarın uzun dalları.

Tevekkel: Sakin, Sessiz kişi, Gariban.

Tez: Çabuk, Hızlı bir şekilde.

Tıfıl: Küçük, Küçücük.

Tıkaç: Tıpa.

Tıkız: Sıkıca kapalı, Bağlı, Kapalı.

Tıngırak: Hayvanlara takılan konik çan.

Tibal: Giyimine çok titiz olan.

Tiftik: Keçi yünü.

Tiken: Diken.

Tili: Çok titiz kişi.

Tir: Yemek seçen.

Tirebezi: Pamuklu dokuma, Basma bez.

Tirizma: Toprağı derin kazmak.

Tivsi: Küçük balık, Hamsi.

Toftaşma: Sakinleşme.

Tokarak: Yuvarlakça.

Tokaç: Çamaşır yıkamada kullanılan sopa.

Tokmak: Ağaç takoz.

Toklu: Yaşına gelmiş koyun.

Tombul: Yuvarlak, şişman.

Tonga: Tuzak.

Topuk: Ayağın arka kısmı.

Topuk Otu: Yaylalarda yetişen bir ot.

Topur: Dalda dikenli kestane meyvesi.

Tor: Boncuk, Oya boncuğu.

Toy: Acemi.

Tozak: İnce ve hafif yağan kar, Çok tozlu yer.

Tömbek: Diken meyvesi, Böğürtlen çileği.

Tömbelek: Küçük davul.

Töngel: Muşmula meyvesi.

Tulkurma: Şişme.

Turkurma: Sinirlenme.

Tulum: Peynir konulan koyun ya da keçi derisi.

Tumba: Ham tevekten yapılan balık tutma sepeti.

Tutak: Mutfakta sıcak kap tutacağı.

Tuzlak: Koyunlara tuz verilen yer.

Tüksü: Yakma, Yanmış.

Tülemek: Başlangıç, Meydana gelme.

Tüllermek: Aniden üşümek.

Tümsek: Yüksek yer, Seki.

Tünek: Kümeste tavuk oturakları.

Tünekleme: Oturup bekleme.

Tünemek: Tavuk oturması.

Tütmek: Yanarak duman çıkarmak.

Tütsü: Yakılarak duman çıkarma.

Tüy: Hafif, Kıl.

– U – Ü –

Uçgur: Bel bağı, Don lastiği.

Uçkurusu: Kuru dal.

Ufra: Ekmek pişirmeden önce sacın üzerine serilen un.

Uğurlama: Gönderme.

Uğurak: Varılan yer.

Ula: Erkeklere seslenme.

Ulo: Kadınların eşlerine seslenişi.

Uluk: Pis, Pasaklı.

Umma: Ümit etmek

Umsunma: Ümit ile beklemek.

Unluk: Değirmende un konulan yer.

Urgan: Halat.

Uruf olmak: Üzülmek.

Uslu: Akıllı, Sakin insan, Ailenin yaşı büyük kişisi.

Usulca: Yavaşça.

Uşak: Erkek evlat.

Uy: Bir hayret nidası.

Uyartmak: Uyandırmak.

Uyluk: Hayvanları arka kısmı.

Uyra: Rüya.

Uyuz: Zayıf, Hastalıklı.

Üğüm: Fındık dalları.

Üğütmek: Un haline getirmek.

Ül: Undan yapılan civciv yemi.

Ürkme: Korkma.

Ürmek: Haylamak.

Üşmek: Toprağı eşmek, Çukur kazma.

Üşenmek: Çekirgenlik, İçinden gelmemek, İsteksiz.

Üveç: Yaşı gelmemiş erkek koyun, koç.

Üvez: Küçük sinekler.

Üzmek: Dalından koparmak.

Üzüm ayı: Ekim ayı.

– V –

Vacur Vucur Konuşma: Çok ve boş konuşmalar.

Vakırtı: Gürültü.

Vakur Vukur Etme: Çok gürültü yapmak.

Vallah: Yemin.

Vana: Çeşme musluğu.

Vapur: Gemi.

Varmak: Ulaşmak.

Varta: Zorluklar, Tehlikeli durumlar.

Vay: Şaşma sözü, Şaşkınlık.

Verep: Yamaca karşı düz yol, Düz gitmek.

Vıcık: Sulu çamur.

Vıcırtlatma: Ezme işi yapma.

Vıyık: Kısık ses.

Vızıklanma: Nazlanma, Şımarıklık.

Vire: Daima, Devamlı.

Viy: O da ne.

– Y –

Yaba: Çatal ağızlı tel kürek.

Yaban: Orman.

Yafta: Resmi kâğıt.

Yağlaş: Mısır unu ve tereyağı ile yapılan yemek.

Yakarma: Yalvarma.

Yal: Hayvan yiyecekleri.

Yalak: Su toplanan çukur.

Yalavu: Ateş alevi, Ateşin sıcaklığı.

Yalavuz: Yalnız, Tek başına olan kimse.

Yaltaklanma: Çıkar için kişiye yanaşma.

Yama: Yokuş, Yamaç, Elbiseye ek yapma.

Yamalık: Yamada kullanılan bez parçası.

Yambul: Topal.

Ya Ne: Ne sandın.

Yapma: El ile yapılan aletler.

Yar: Uçurum.

Yardaklanma: Kişiye yağcılık yapma.

Yarık: Açılmış.

Yarma: Mısır kırması.

Yarmaça: Kızılağaç odunu, Yarılmış odun.

Yasan Olmak: Ortadan kaybolmak.

Yaş: Islak.

Yaşmak: Baş örtüsü.

Yavan: Tadı az olan, Tuzsuz.

Yavşak: Bit yavrusu.

Yavşu: Tarlada yetişen yenilen bir bitki.

Yaykın: Kızılağaç.

Yaylım: Otlak, Mera.

Yaymak: Sermek, Hayvan otlatmak.

Yazlık: Yaylaya çıkma.

Yazma: Başa örtülen beyaz örtü.

Yetişme: Bir yere varmak, Büyümek.

Yelönü: İçi boş fındık.

Yen: Süt hayvanı memesi.

Yenlik: Hafif.

Yesir: Koşularak ebelemece oynanan bir oyun.

Yevgi: Hayvan yiyeceği otlar.

Yezit: İnatçı, Menfaatçi kimse.

Yıldırak: Kaygan.

Yılışık: Yalaka, Dalkavuk.

Yılkı: Yaylada dolaşan başıboş yabani atlar.

Yıprak: Becerikli.

Yitmek: Kaybolmak.

Yivdin: Kokulu yabani bir bitki.

Yolluk: Gelin alırken arkadaşlarına verilen bahşiş. 

Yolmak: Bitkileri el ile koparmak, Toplamak.

Yoluşma: Birbirini tutarak çekiştirme, Güreşme.

Yonga: Odun parçası.

Yosma: Güzel alımlı, Boylu boslu.

Yorgan: Yatakta üste örtülen örtü.

Yoz: Kıraç arazi.

Yörek: Beşik bezi.

Yufka: İnce açılan hamur.

Yuğlamak: Devirmek.

Yuka: Derin olmayan, Suyun derin olmayan kısmı.

Yukarı: Üst taraf.

Yunmak: Yıkanmak.

Yüğleme: Bileme, Ucunu sivriltme.

Yüklü: Hamile.

Yürük: Atik, Çevik.

Yüzme: Gölde yıkanma.

– Z –

Zaar: Köpek.

Zabaccak: Yarın sabah, Ertesi gün.

Zahra: Değirmene giden öğütülecek mısır.

Zara: Tahıl, Mısır, Buğday.

Zaten: Halbuki.

Zatiberi: Eskiden beri. 

Zebelemek: Ayağı dolaşmak.

Zebil: Fazla, Çok.

Zeğele: Akşam üstü.

Zeklenme: Konuşarak alay etmek.

Zembelek: Yay.

Zembil: Kıldan dokunan sırt çantası, Askı, Zincir.

Zemheri: Ocak ayı.

Zıbaddatma: Kıvrılıp yatmak.

Zıbarmak: Ölmek.

Zıbıç, Zıbçık: Sebze meyve sapı.

Zıkkım: Zehir.

Zıkkımın Kökünü Ye: Zehirlen. (Beddua.)

Zıldırın Zaarı: Çok gezen, Gezmek.

Zıpka: Yöresel pantolon.

Zırnık: Çok az, Zerre kadar.

Zırvalamak: Dağıtma, Saçmalama, Tutarsız konuşma.

Zırzır: Sürekli gereksiz konuşma.

Zırzop: Delidolu.

Zıt: Ters.

Zıtlık: Terslik.

Zibçik: Zurnanın öttürülen kısmı, Düdük.

Zifir: Sigara dumanı.

Zil: Beşiğe takılan küçük yuvarlak çan.

Zilli: Kavgacı kadın.

Zilzurna: Sarhoş.

Zivzik: Küçük, Küçük fare.

Zollu: İyi, Çok güzel.

Zote: Saklambaç oyunu.

Zuğur: Meydana gelme.

Zumbuk: Yumruk.

Zülüf: Kulak yanı saçlar. Favori.

Züğriyet: Nesil. Kök. Züğül: Özürlü olan. Sakat.

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.