34,9672$% 0.15
36,7306€% 0.27
44,1260£% -0.31
2.986,41%-0,65
4.905,00%-0,28
10.125,46%0,66
3549345฿%0.26839
CHP’nin o dönemde çok da dikkat çekmeyen dershanelerin kapatılması kararının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra değişik yorumlara sebep oldu.
CNN Türk televizyonunda geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve Ahmet Hakan’ın yönettiği ‘Tarafsız Bölge’ programında konuşan hukukçu Pınar Hacıbektaşoğlu’nun konu ile ilgili iddiaları tartışma yarattı.
Pınar Hacıbektaşoğlu, CNN Türk’te yayınlanan bu programda AKP’nin Fethullah Gülen’in en önemli finans kaynaklarının başında gelen dershanelerin kapatılması kararına CHP’nin itiraz ettiğini ve konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğünü ancak günümüzde kamuoyunun bu gerçeği unuttuğunu ve görmezden geldiğini vurguladı.
Hacıbektaşoğlu, 2002 yılında kurulan AKP’nin kendinden önce Türkiye’de örgütlenmesinin önemli bir bölümünü tamamlayan ve günümüzde FETÖ olarak adlandırılan örgütün tüm yaptıklarının AKP’ye fatura edilemeyeceğini belirtti.
Anayasa Mahkemesi, AKP’nin önerdiği dershanelerin kapatılmasını öngören yasayı iptal etmişti. 13 Temmuz 2015 yılında yayınlanan bir haberde ise şu başlık kullanılmıştı: ‘Dershanelerin Kapatılmasını Öngören Yasayı CHP, Anayasa Mahkemesi`ne Taşımıştı.’ Haberin detaylarında ise şu bilgiler paylaşılmıştı:
CHP İPTALİNİ İSTEMİŞTİ
“Anayasa Mahkemesi (AYM), binlerce öğretmeni ve öğretim kurumunu yakından ilgilendiren 1 Eylül`de dershanelerin kapatılmasını öngören yasayı oyçokluğu ile iptal etti. Böylece yaklaşık 60 bin öğretmen görevine devam edebilecek.
Dershanelerin kapatılmasına ilişkin kanun geçen yıl TBMM`de yasalaşmıştı. CHP yasanın iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle AYM`ye başvurmuştu. Kanuna konulan geçici ek maddeye göre dershaneler 1 Eylül`e kadar ya özel okula dönüşecek ya da bu tarihten itibaren tüm faaliyetlerine son vereceklerdi. Yasa ile halen dershanelerde öğretmenlik yapanlardan bir kısmının Milli Eğitim Bakanlığı kadrosuna dahil edilerek, atamasının yapılması öngörülüyor.
CHP, bu düzenlemelerin iptalini ve yürürlüklerinin durdurulmasına talep etmişti. Milli Eğitim Bakanlığı`nda görev yapan daire başkanı ve üstü personelin yabancı dil koşulu aranmaksınız yurtdışı göreve atanması ile okul müdürlerinin atanmasına ilişkin getirilen yeni prosedür konusunda da CHP`nin itirazları bulunuyordu.”
Bu konu günümüzde unutulmuş olabilir ama geniş çerçeveden bakıldığında ve özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kafalarda çeşitli soru işaretleri oluşturuyor. Şu bir gerçek ki AKP ile Fethullah Gülen Cemaati, uzun yıllar uyumlu bir görüntü çizdiler. O dönemde bir terör örgütü olarak adlandırılmayan bu Cemaat’e karşı CHP her zaman muhalif olmuştu ve AKP’ye bu konuda en ağır eleştirileri yönelten siyasi partiydi.
Ne zaman ki; AKP ve günümüzdeki adı FETÖ olan bu paralel devlet yapılanması dershaneler konusunda ters düşünce bir anda işler değişti. AKP’ye rakip olan bu yapılanma, CHP’den destek görmeye başladı. Dershanelerin kapatılması kararının iptali için Anayasa Mahkemesi’ne giden CHP, bu Cemaat’in televizyonları, radyoları ve gazetelerinin kapatılmasının ardından da ‘Özgür Basın Susturuluyor’ düşüncesini seslendirerek hiç araştırmadan ve sorgulamadan destek vermişti.
‘Düşmanımın dostu, düşmanımdır. Düşmanımın düşmanı da dostumdur’ düşüncesi, siyaset etiğine yakışmayan bir davranış biçimidir diye düşünüyorum. Bu noktada önemli olan memleketin menfaati olmalıdır.
Bakıldığında 90’lı yılların başında askeri okullardan mezun olan yeni subayların, bugün general rütbesiyle 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirdiği bir gerçektir. Tabi bunun öncesi de var. Neredeyse 40 yıla varan bir geçmişi olan FETÖ yapılanmasının sadece devletin askeri birimlerine değil; neredeyse tüm birimlerine sızdığını bugün kabul etmeyen yoktur. Zaten devam eden FETÖ soruşturmalarında çok sayıda üst düzey devlet görevlilerin gözaltına alınmaları ve birçoğunun suçlu bulunarak cezaevine gönderilmeleri durumun ne kadar vahim olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Yani bu suç ne tek başına AKP’nin suçudur, ne de günümüzdeki CHP’nin ya da başka bir partinin suçudur. Geçmişten günümüze birçok siyasetçinin ve siyasi partinin FETÖ konusunda kusuru ve suçu olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’deki siyasi partilerin bugün yapması gereken ise; bundan sonra FETÖ ile mücadele için nasıl bir güç birliği yapabileceklerini görüşmeleridir. Geçmişte yaşanan hatalar, geçmişte kalmıştır. Bu hataları tekrar tartışmaya başlayacaksak, herkesin elinde karşısındakini suçlayacak iddialar mutlaka vardır. Biz birbirimizi suçlamakla uğraşırsak bu sadece FETÖ’nün işine yarayacaktır ki; bundan Türkiye zarar görür.
Türkiye’nin menfaatleri için geçmişe bir sünger çekmemiz gerekiyor. ‘Sen suçlusun, ben suçlu değilim’ kısır çekişmesini siyasetçilerin bir kenara bırakma vakti geldi de geçiyor bile… Tüm enerjimizi; ‘FETÖ’yü Türkiye’den nasıl kazırız’ şeklinde harcarsak; bundan hem AKP, hem CHP ve en önemlisi Türkiye kârlı çıkar…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.