42,4532$% 0.04
49,3468€% 0.08
56,1476£% 0.06
5.747,96%-0,56
9.427,00%-0,64
11.128,45%0,11
3694009฿%0.32009

26 Ekim 2025 Pazar

Ölmeden Önce ‘Allah’a Teslim Olmak’ ve Kadir Gecesi

Kentsel Dönüşüm ve Konteyner Evler; Lüks Değil, Mecburiyettir

Toplumsal Sorunlar ve Altyapıları

Bu Adaletsizliği Gidermek Elimizde…

Bir Ağır Hasta Ziyaret Ediyor

Sağlam Aile Röportajı - 4
Bir önceki yazımızda ‘TÜRMOB’da Tarihi Bir Fırsat Doğdu’ demiş ve devam etmiştik. TÜRMOB seçimlerini düzenleyen 3568 sayılı kanunun ilgili maddelerine baktığımızda 22/10/2025 tarihli mazbatanın kanuna aykırı olarak düzenlendiğini söylemek mümkün. Çünkü kazandığı iddia edilen bazı kişilerin hizalarındaki oyu almadığı yapılacak en ufak bir araştırma ile ortaya çıkacaktır. Kanun açıkça grup ve bağımsız adayların oylarının önce bire sonra ikiye ve üçe daha sonra dokuza kadar bölüneceğini söylüyor. Alınan ve hesaplanan bu oyların ise kurul üyeliği kazanılmasında hesaba katılacağını söylüyor. Ancak oy pusulası ile mazbatayı karşılaştırdığımızda karşımıza değişik isimler çıkıyor.
Örneğin seçimin galibi Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Grubunun (ÇDMG) listesinin 5. sırasındaki Güney Yılmaz yedek olarak gösterilmişken onun altındaki 2 kişinin yönetim kurulu üyesi olduğu ilan edilmiş durumdadır. Aynı durum Türkiye Muhasebeciler ve Denetçiler Grubu (TÜMDEP) listesinde de vardır. Listenin ilk iki sırasında yer alan Turgay Kanarya ve Muharrem Kaya atlanarak Mehmet Ali Aktaş kazananlar listesine alınmıştır. Güney Yılmaz’ın hesaben 222 oy aldığı ortadayken yedek listede karşısında 159 oy aldığı yazılmıştır. Yine Turgay Kanarya’nın 244 aldığı hesaplanırken yedek listede karşısına 122 yazılmıştır.
Daha önce de defaetle ifade ettiğimiz Birlik Yönetim Kurulunun teşkilini düzenleyen 35. Maddeye göre yönetim kurulunun 5 YMM ve 4 SMM’den oluşacağına dair hiçbir hüküm bulunmamaktır. Madde çok açık bir şekilde yönetim kurulunun 9 asıl ve 9 yedek üyeden oluşacağını bunun da 5’inin YMM olacağını belirtmiştir. Yıllarca bu durum asıl listede 5 YMM olacağı şeklinde algılanmıştır. Oysa kanun koyucunun bunu murat etmediği Disiplin Kurulunu düzenleyen 38.maddesinden anlaşılmaktadır. Yasa koyucu bu maddede ‘Asıl üyelerin üçünün yeminli mali müşavir olması mecburidir’ şeklinde bir düzenleme yaparak konuyu tasrih ederek münakaşaya yer bırakmamıştır. Şayet yönetim kurulu teşkilinde de aynı şey murat edilseydi seçilecek 5 YMM’nin asıl listede olması gerektiği şeklinde bir düzenleme yapılabilirdi. Yapılmadığına göre yapılacak her türlü düzenleme kanun koyucunun iradesine ters olacaktır.
Açıklanan bu liste aynı zamanda grupların yaptıkları bu liste ünvanlardan ari olarak kendini üye oldukları bu birlikte kimlerin öncelikle temsil edeceğinin irade beyanıdır. Bu beyanı ters yüz etmek ilçe seçim kurulu olsa dahi kimsenin haddine değildir. Grubun iradesi ile oluşturulan bu listenin birinci ve ikinci sırası atlanarak üçüncü sıradaki kişiye kazandı demek bu gruba oy veren üyenin iradesine de aykırıdır. Gruba oy verenler listeyi görerek beğenerek ve tasdik ederek oyunu vermiş ama açıklanan liste ile iradesinin gasp edildiğini görerek demokrasiye inancını yitirmiştir.
Bizim hesabımıza göre diğer kurullarda da benzer yanlışlıklar vardır. Bu ve benzeri yanlışlıkların düzeltilerek 135 bin kişilik TÜRMOB üyesi ve bunların seçtiği 2041 kişilik delegenin iradesinin doğru tescil edilmesini sağlamak grupların, adayların ve tabii ki hukuk kurumlarının inisiyatifindedir. İtiraz edersem acaba arkadaşıma ayıp eder miyim diye düşünmeden itiraz hakkı olanların itiraz etmeleri en tabii bir haktır. Yoksa meslek içinde %4’i bile bulmayan bir meslek grubunun oligarşik bir düzende bizleri ilanihaye temsil etmelerinin önüne geçemeyiz.

18-19 Ekim tarihlerinde yapılan TÜRMOB seçimleri tarihi bir fırsat doğurdu. Bilindiği gibi Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirlerin oluşturduğu üst birlikte seçimler hiçbir akademik odada olmayan bir sistem ile seçiliyor. Nispi temsil sistemi ile adaylar ve gruplar aldıkları oy oranında yönetimde söz sahibi oluyorlar. Buraya kadar her şey normal ancak kanunda seçilecek kişiler yanında ünvanlara göre de kotalar konmuş durumda. Yani yönetim kurulunda 9 üyenin 5’ini YMM 4’ünü de SMM’ler oluşturmak zorunda. Diğer kurullarda da ünvanlar ve seçilecek kişiler de tadat edilmiş olması bazı karışıklıklara ve hukuki uyuşmazlıklara sebep oluyor. Nispi temsilin uygulamaya konulduğu zamandan beri uyuşmazlıklar devam ediyor.
Birlik Yönetim Kurulu Madde 35 – Birlik Yönetim Kurulu, kayıtlı olduğu meslek odasında en az üç yıl kıdemli olup serbest veya bir işyerine bağlı olarak bu Kanun hükümlerine göre fiilen mesleki faaliyette bulunan Birlik Genel Kurulu üyeleri arasından üç yıl için seçilen dokuz asıl ve dokuz yedek üyeden oluşur. Yönetim Kurulu üyelerinden beşinin Yeminli Mali Müşavir olması zorunludur. Üst üste iki seçim döneminde iki defa Birlik Yönetim Kurulu başkanlığına seçilmiş olanlar, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe Yönetim Kurulu üyeliğine seçilemezler. 3568 sayılı yasa
Bu maddeye göre açık ve net olarak yönetim kuruluna 9 asıl ve 9 yedek üyenin seçileceği söylenirken yönetim kuruluna 5 YMM’nin seçileceği belirtilmiştir. Bu durum uygulamada asıl listede 5 YMM olarak algılanmış ve bugüne kadar da böyle uygulanmıştır. Çoğunluk sistemi uygulanırken bu durum çok da dikkat çekmemişken nispi temsilin uygulanmaya başladığı 2010 yılından itibaren birçok hukuki tartışmaya konu olmuştur. Oysa yine aynı kanunun 38. Birlik Disiplin Kurulu maddesinde “Asıl üyelerin üçünün Yeminli Mali Müşavir olması mecburidir” diyerek konuyu tasrih etmiştir. Bu maddede böyle bir düzenleme yapılmamıştır.
Geçen senelerde konu yine gündeme gelmiş Turgay Kanarya ve Muharrem Kaya konuyu İlçe Seçim Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu nezdinde takip ederek hakları olan üyelikleri almışlardı. Adı geçenler listelerinde ikinci sırada olmaları sebebiyle aldıkları oyların yarısını kazandıkları iddia edilerek seçilemedikleri belirtilmişti. Oysa birinci sırada kullanılamayan oy grubun oyu olarak Serbest Muhasebeci Mali Müşavir kontenjanı için kullanılmalıydı. İlçe seçim kurulu adayların isteğini reddederken itirazla gittikleri YSK grubun aldığı oyun hesaba katılmasını karara bağlamıştı.
Bu sene yapılan seçimde ise benzer görüntüler ortaya çıktı. Kanunda belirtildiği şekilde yönetim kurulunda oylar 1’den 9 kadar bölünmesi suretiyle Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Grubunun 6 üye kazandığı sabit iken bunun YMM ve SMMM olarak dağılımında sorun ortaya çıkmıştır. Listenin 5.sırasındaki Güney Yılmaz SMMM olduğu için seçilemediği gerekçesiyle sıralamadan çıkarılmış ve 6-7 sıralardaki YMM’lerin kazandığı açıklanmıştır.
Benzer bir durum Türkiye Muhasebeciler ve Denetçiler Platformu (TÜMDEP) listesinde de ortaya çıkmıştır. Listenin 1 ve ikinci sıralarında bulunan SMMM’ler es geçilerek üçüncü sırada bulunan YMM’nin kazandığı açıklanmıştır. 1 ve 2 sıradaki arkadaşların konuyu yargıya taşıyıp taşımayacağını şimdilik bilmiyoruz ama SMMM’ler açısından ortaya tarihi bir fırsat çıkmıştır. Şayet yargı konuya olumlu bakarsa yönetim kurulunda yıllarca tabu olarak karşımızda bulunan 5/4 olgusu da tarihe karışmış olacaktır.
Benzer sorun hem Denetleme hem de Disiplin Kurulu seçimlerinde yaşanmıştır. Kanunda ünvanlara göre kurul üyeliği tahsisi seçme ve seçilme hürriyetine ve delegelerin ve grupların iradelerine vurulmuş birer pranga olarak haksız sonuçlar doğurmaktadır. Gruplar özgür iradesini yaptıkları listelerde göstermiştir. Delegeler de bu listelere göre irade göstererek oylarını kullanmışlardır. Oysa seçim sonucu ortaya çıkan bu adaletsizliği meslek camiasına kanunilik ilkesi ile kabul ettirmeye çalışmak ne derece adildir.
Bunu önlemenin bir yolu olarak süre geçirmeden bütün itiraz mercileri çalıştırılmalı ve gerekirse anayasaya aykırılığı nedeniyle gerekli itirazlar Anayasa Mahkemesi nezdinde de yapılmalıdır.
Temmuz ayında emekli maaşlarına yapılan yetersiz zamlar çok tartışılınca kamuoyunda Cumhuriyetin 100. yılı münasebetiyle emeklilere bir defaya mahsus ikramiye verileceği söylentileri çıkmaya başladı. Bu söylentiler zamanla 5.000 Lira olacak şekilde somutlaşmaya başladı. Sonunda iş ciddiye bindi ve meclis açılınca hükümet kanadına mensup bir grup milletvekili çıkacak bir kanun içine bir madde olarak bu ikramiyenin ödeneceğini iliştirdi.
Bu düzenleme “Kurumca bu Kanun ve ilgili mevzuat uyarınca 2023 yılı Ekim ödeme döneminde gelir veya aylık ödemesi yapılanlara dosya bazında 5.000 TL tutarında bir defaya mahsus olmak üzere ödeme yapılır” şeklinde yapıldı. İstisna olarak da “Gelir veya aylık almakta iken 2023 yılı Ekim ayı içinde bu Kanun veya 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamında sigortalı olarak çalışanlar ve bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamına girecek şekilde faaliyette bulunanlar ile sigortalı olup olmadıklarına bakılmaksızın 5335 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasında sayılan işyerlerinde aylıkları kesilmeksizin çalışanlara bu madde uyarınca ödeme yapılmaz” şeklinde 5510 sayılı kanuna geçici 98. madde olarak kabul edildi.
Bu maddenin uygulanması için de Sosyal Güvenlik Kurumuna yetki verilerek “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile ödeme tarihini belirlemeye Kurum yetkilidir” Bu madde gereğince bugüne kadar çıkarılan herhangi bir genelgeye rastlamadık ama kurum bu ödemeleri hesaplara yatırmaya başladı. Buna göre 11-13 Kasım tarihleri arasında SSK emeklilerine, 14 Kasım tarihinde de Bağkur ve Emekli Sandığı emeklilerine ödeme yapacağı duyuruldu. Ancak bu tarihler arasında parasını almak için banka ve PTT kapılarına giden bazı emekliler hesaplarına para yatmadığını görerek sükûtu hayale uğradılar. Uğradılar çünkü yukarıda belirtilen madde gereğince emekli değil çalışan gibi değerlendirildiğini öğrendiler.
Meclis zaten çalışan emeklileri kapsam dışında tutarak büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Bu sefer de babadan dededen kalan birkaç dönüm araziyi boş bırakmayarak onu işlemeyi ve ekonomiye katkı sunmayı devlet çalışma olarak görmüş ve onları kapsam dışında bırakmıştı. Bu durum garip bazı durumları da ortaya çıkarmadı değil dönüm başına 170 Lira aldığı için bu ikramiyeden olan birçok kişi mağdur olurken kayıtdışı çalışan çok büyük kesim de bundan yararlanmış oldu.
İşin diğer bir garip yanı da bürokrasinin meclis iradesine vurduğu bir başka darbe oldu. Doğum borçlanmasında olduğu gibi meclis iradesinin aksine bürokrasi ödenecek olan bu ikramiyeyi de önledi. Bilindiği gibi meclis doğum borçlanmasını da askerlik borçlanması gibi çıkardığı halde bürokrasi doğumdan önce sigortası olmayan kadınların borçlanması yapmasını önlemişti. Bu defa da olay o kadar vahim olmasa da muhtemelen 5 milyon civarında bir çiftçi kitlesi bu ödemeden yararlanamayacak. Bu da siyasi iktidara yerel seçimlere giderken bir darbe olacak gibi görülüyor. Oysa bu ödeme hiç gündeme gelmese bu kadar tahribat yapmazdı. İlk etapta çalışmak zorunda kalan emekliler küstürülürken ikinci etapta da aile gelirine ufak tefek katkı sağlamak için tarımla uğraşan, ziraat odasına kaydı olan büyük bir kitle kaybedildi. Bu saatten sonra bir düzenleme yapılır mı hiç sanmam öyle olsa bir iki haftadır bunu dillendiren oda başkanları dikkate alınır ve iş daha başından düzeltilebilirdi. Bürokrasinin bu yorumu iktidar sahiplerinin canına mihnet bir yorum oldu. Zaten vermiyorlardı şimdi hiç vermezler. Öyle ya emekliler bütçe üzerinde büyük yük oluşturuyorlar.
Geçtiğimiz ay yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçimleri boyunca ülkenin ekonomik durumu yeterince tartışılamadı.
Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve psikolojik ortam da buna müsaade etmedi. Gerek siyası konjonktür, gerekse deprem gibi 11 vilayeti etkileyen ama gerçekte tüm ülkede şok etkisi yaratan felaket, gerek ekonomik durum insanları bir yerde tam da patlama noktasına getirmişti. Bu dönem hayırlısı ile sona erdi. Ancak etkileri seçim sonrası kurulan hükümetin kucağına pimi çekilmiş bir bomba gibi konuldu. Adeta ikinci Kemal Derviş gibi uzun süredir aforoz edilen bir teknisyen olan Mehmet Şimşek ekonominin başına getirilerek kendisinden Alâeddin’in Lambası gibi sonuçlar bekleniyor. 20 hatta 100 yılın birikmiş sorunlarına bir Mehmet Şimşek ne yapsın? O da kendine öğretilen bir takım tedbirleri uygulamaya başladı. Neo liberal ekonominin gereği olarak fiyatları serbest bıraktı ve döviz son bir yılda artmadığı kadar bir ayda arttı. 19 Liradan alığı doları 26 liraya, 20 liradan aldığı Euro’yu da 28 liraya çıkardı. Akaryakıt fiyatları neredeyse her akşam zam görmeye başladı. 18-19 lira bandına kadar inen akaryakıt fiyatları 30 liraya dayandı bile.
Bunun yanında en kolay yollardan biri daha denendi. Vergi mükellefi daha eski borçlarını yapılandırmadan binlerce kalemden oluşan mala iki puan daha KDV ilave edildi. 18 olan genel oran 20’ye 8 olan indirimli oran ise 10’a yükseliverdi. Bazı malların KDV’si ise daha da yükseldi. Temizlik maddeleri olan deterjan, şampuan, kâğıt temizlik ürünleri ile ıslak mendiller indirimli orandan genel orana yükseltildi. Yani % 8’den 20’ye çıkarıldı. Oysa özellikle temizlik ürünlerindeki bu artışın izahı mutlaka yapılmalı. Artık bu ürünler lüks tüketimin konusu olmaktan çıkalı yıllar oldu. Tabi bu arada birinci taksidi Ocak ayında ödenen ve ikinci taksidin de ödemesi başlayan Motorlu Taşıtlar Vergisinin bir kat olarak yeniden ödenmesine karar verildi. Bu da ayrı bir garabet olarak karşımıza çıkıverdi.
Bu harala gürele içinde asgari ücretin tespiti, memur maşlarının tespiti, emekli, dul ve yetim maaşlarının tespiti gibi konular önemli gündemler olarak karşımıza çıktı. Öncelikle kamu işçilerine verilen astronomik zamlar karşısında memurlar sesini yükselterek en az işçiler kadar maaş almaları gerektiğini dillendirdiler. Bunun üzerine hükümet 8 bin liralık seyyanen zam ile birlikte %86 maaş zammı verdi. Böylelikle memur maaşı en az 22 bin liraya yükselmiş oldu. Kamuda ez az işçi ücreti ise 15 bin lira oldu.
Asgari ücretliler de %34 oranında zam alarak 2023 yılının ikinci yarısında ücretlerini 11.400 liraya çıkardılar. Yılın ilk yarısında alınan zamla birlikte bu oran % 107 oldu. Böylelikle çalışanların maaşları arasında derin uçurumlar oluştu.
Toplumun belki de en sesi çıkamayan kesimi ise bu arada unutuldu gitti. Kamu işçisi ve memur emeklilerinin görece yüksek maaş aldıkları düşünülürse, işçi ve bağkur emeklilerinden oluşan büyük bir kesimin maaşında belki de hiçbir artış olmayacak. İşçi ve bağkur emeklilerinin 4-5 bin bandında maaş aldığı düşünülürse büyük bir mağduriyet yaşanacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Üç dönemdir uygulanan taban maaş sistemi ile maaşları önce 3.500 sonra 5.500 ve en sonunda da 7.500 liraya çıkarılan bu kesim şimdi açıklanan % 25 zam oranı ile ilk altı ayda aldığı maaşı geçemeyecekler. Belki bir iki yıl daha bu rakamı bulmaları mümkün olmayacak.
Bir aylık süreçte memurlara % 86, kamu işçisine % 46, asgari ücretliye ise % 34 zam verildi. Emekliye ise reva görülen artış ise % 25 oldu. Bunlar kısa sürede olduğu için izan sahibi herkesin dikkatini çekiyor. Hesapsız kitapsız milyonlarca insanı emekli etmenin külfeti yapılan zamlarla beli iki büklüm hale gelmiş emeklilerin sırtına yüklenemez. Elbette büyük bir deprem felaketi geçirdik ama bunun külfetini de millet olarak birlikte ödemeliyiz.
Yap İşlet Devret ile ülkenin kaynaklarını bir avuç mütegallibeye aktaranlar, onlara ne isterse verenler, Kur Korumalı Mevduat ile bir avuç para babasına hem döviz fiyat garantisi hem de faiz garantisi verenler, bu ülkenin esas sahibi olan, bu ülkenin gelişmesinde kalkınmasında ve büyümesinde katkısı olan emeklileri göz ardı edemezler. Onları kaderleri ile baş başa bırakamaz, onları bir avuç ekmeğe muhtaç edemezler.
Bir önceki yazımızı “Bakalım 29 Mayıs İstanbul’un Fethi, ‘Cumhur İttifakı’ için gerçek bir bayram olacak mı, bunu da hep birlikte göreceğiz” diye bitirmiştik.
28 Mayıs Pazar günü yapılan ikinci tur seçimler de sonuçlandı. Recep Tayyip Erdoğan beklendiği gibi ikinci(üçüncü) defa 52 oranında oy alarak seçimleri kazandı. Bu sonucun en baştan tahmin edilmesi hiç de zor değildi. Kamuoyunda sağ muhafazakâr oyların %70 civarında olduğu tahmin ediliyordu. Bunun için sol tandanslı adayın seçim kazanması mucizelere bağlıydı.
Seçim yapılacak mı yapılmayacak mı, yapılacaksa ne zaman yapılacak tartışmalarının yapıldığı bir ortamda Recep Tayyip Erdoğan kararını verdi ve seçimi 1950 seçimlerinin yapıldığı tarih olan 14 Mayıs’ta yapmaya karar verdi. Bunu yaparken de “yeter söz milletindir” demeyi de ihmal etmedi. İşin ironik tarafı da bunu 20 yıldır iktidarda olan birinin söylemesiydi. Her dönem bir şekilde ortaya çıkan olağanüstü durumlar vesilesiyle seçimin beka meselesi olduğu ilan edilerek oyların kendisinde konsolide olmasını sağlayan reis bu dönem de oyları toplamayı bildi. Yer yer sertleşen seçim dönemi konuşmaları aradaki fay hatlarını iyice büyüttü. Öyle ki ‘öğle yemeğini şu lokantada yedim’ dediğim yakınım ‘Orada yemek yenir mi, o firavun olmuş’ deyiverdi. Böyle demesinin tek nedeni reise oy vermemesiydi.
Oysa bizler ayrı ayrı partilere oy verebilmeli ve komşularımızla siyasi düşüncelerimizden dolayı birbirimize tahammül edebilmeliydik. Ayrı düşünmek vatan hainliği ile eşleştirilince oy verenler de bunu düşmanlık gibi algılamamalıydı.
Seçimler yapıldı bitti, reis 5 sene daha iktidarda kalmayı garantiledi. Ancak bütün bakanlar milletvekili yapılınca ve sonuçlar da kritik sayıda kalınca reis bütün bakanları değiştirdi. Değiştirdi demek ne derece doğru olur bilinmez, çünkü birçok bakan zaten bakan yardımcısı olarak icra makamındaydı. Şimdi yan odadan daha büyük bir odaya taşındılar. Şunu da yapalım dedikleri her şeyi kendileri yapacak bir yetkiye kavuşmuş oldular. Sürpriz bakan var mı bilmiyorum. Ama MİT Müsteşarı Hakan Fidan, buğulu bir makamdan gelerek Dış İşleri Bakanlığı gibi yabancısı olmadığı bir koltuğa oturuverdi. Güzel bir kültür ve siyaset adamı İbrahim Kalın da onun yerine geçti. Hemşerim Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı M.Fatih Kaçır ise Mustafa Varank’ın yerine bakanlık koltuğuna oturdu. Belçika’dan beri takip ettiğimiz Mahinur Özdemir ise Cezayir Büyükelçiliğinden gelip Aile Bakanımız oldu. Önemli bir değişiklik de Milli Savunma Bakanlığında oldu. Yaşar Güler selefi Hulusi Akar gibi Genelkurmay Başkanı iken bakanlık koltuğuna oturuverdi.
Bu arada Ak Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş meclis başkanlığına oturdu. Eski bakanlar komisyon başkanı olurken, grup başkanı ve başkan vekilliklerine ise beklenen kişiler seçildi. Bütün olumsuz eleştirilere rağmen Özlem Zengin yine grup başkanvekili oluverdi. Fatih Erbakan “bütün şartlarımız kabul edildi” diye söylemişti. O şartlar ile Özlem Hanımın görevi hiç uyuşmasa da bekleyip göreceğiz; el mi yaman bey mi?
Bu arada arkadaşlarım Çankırı Milletvekili M. Emin Akbaşoğlu grup başkanvekili olarak yerini korurken İstanbul Milletvekili Hasan Turan yeniden meclis idare amiri oldu. Hemşerim M. Fatih Kaçır da Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak Giresun için bir umut oldu.
Pandemiden sonra 6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin gölgesinde yapılan seçimler kimseye bayram neşesi vermese de halk yeni sürprizlere açık olmadığını verdiği oylarla gösterdi. Şimdi yapılacak çok iş var, döviz ve altın fiyatlarında son üç yılda meydana gelen müthiş artış, Kur Korumalı Mevduat ile oluşan büyük yük, deprem hasarlarının karşılanması gibi ateşten gömlek giyen yönetim erki bakalım bu işleri nasıl başaracak? Biz yine de yeni dönemin hayırlar getirmesini temenni edelim.