nakliyat
DOLAR

28,9157$% 0.18

EURO

31,6313% 0.07

STERLİN

36,4618£% 0.12

GRAM ALTIN

1.869,23%0,61

ÇEYREK ALTIN

3.083,00%0,71

BİST100

8.107,19%1,85

BİTCOİN

1064191฿%-1.58049

İmsak Vakti a 05:48
Giresun HAFİF KAR YAĞIŞLI -9°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
X
Nuri Kahraman

Nuri Kahraman

27 Kasım 2023 Pazartesi

    Batan Gemi Olsun; ‘Gün’ü Unutma Yeter!

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Günler hızla geçiyor. Bu yılın yaprakları da hevenk hevenk dökülüyor. Soğuk havaya yer açan son ılık rüzgârlar fırtınaya dönüşerek yaprakların ahrını almaya çalışıyor.

    Bu arada aslında rüzgarların önüne katılıp giden hayatlarımızdır. İşte bir yıl daha gitti sararan yaprakların ardı sıra.

    Yıllar giderken biz günlere takılıyoruz. Hep, günleri hoş etme peşindeyiz. Bu bir oyalanma mı, yoksa gerçekte gerçekle yüzleşip gerçeğin aynasında gerçekle yüzyüze gelip ona liyâkat ve vefiyyet meyânında boyalanma mı?

    İsterseniz bu sorunun cevâbını, yine dünkü paydaşımız Sâlih YAZICI gibi İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden arkadaşımız Sâlih DÂNE Bey Hocamızın satır aralarında bulmaya çalışalım; buyrun:

    GEMİLERİN Mİ BATTI?

    “Ne düşünüyorsun, gemilerin mi battı? Batan gemi olsun, sana bir şey olmasında. Ya olursa ehh olabilirse.”

    BAKSANA; HERGÜN BİR ‘GÜN’

    “Baksana ülkede her gün bir gün kutlanıyor en son öğretmenler günüydü. Öğretmenlerimiz aldıkları enerji ve manevi gıda ile yarın aşkla şevkle öğrencilerine kavuşacaklar.”

    BİZİM MEMLEKETTE HER GÜN BAYRAM!

    “Güzeldir bizim memleketimiz adeta bayramlar, şenlikler, kutlamalar, zıplamalar, kahkahalar, eşinmeler, güzellikler ülkesidir bizim ülkemiz.”

    BİR DE CANAVARLAR OLMASA!

    “Bir de şu hayat pahalılığı denilen, enflasyon denilen canavar olmasa. Bir de şu azgın ev kiraları olmasa tam yaşayacak cağdayız. Hastaneler, postaneler, pastahneler, hayvan bakım evleri, yaşlılar için huzur evleri, çocuklar için, evlatları rahatsız olmasın diye bakım evleri.”

    HİÇ KİMSE İÇİN YOK YOK!

    “Ayrıca çocuklara çağdaş kreşler, gençlere spor salonları, akşamcı vatandaşlar için servis hizmetleri, yaşlılar için camiler, mezarlık hizmetleri; adamın imrenesi geliyor, şu hizmetlere.”

    AH ŞU DOLAR YOK MU?!

    “Gel gör ki dolar emmi milletin zevkini kursağında bırakıyor! Olsun; milletimiz onu yenmesini de bilir. Buraya kadar çok güzel fakat bir günümüz var ki o gün için bir hazırlık yok, veya hiç hatırlamak istemediğimiz bir.”

    BİZİM GÜNÜMÜZ HANGİSİ?!

    “Ölü günü, diri günü derken gerçek gelip ensemizden yakalayacak. Hangi gün? Elbette مالك يوم الدين ceza günü; metin ve de çetin bir gün. Diyeceğim o ki, bugünü de unutmayalım.”

    BÜYÜK İMTİHANLAR, KÜÇÜK HESAPLAR!

    “Hep daha bir büyük imtihanlar içindeyiz birkaç senedir. Pandemi, depremler, Ukrayna savaşı, ekonomik savaş; şimdi de Gazze savaşı.”

    GAZZE’DEN SİYÂSETE

    “Siyaset dünyasında da yavaş yavaş ısınmalar, yalanlar-dolanlar, atışmalar, sataşmalar, adam kayırmalar, torpiller kıran kırana.”

    HİZMET AŞKI, MAKAM KÖŞKÜ!

    Karnı ağrıyanlar, mideleri delinenler, siyaset oklarını birbirine çektiler bile. Maşallah ne kadar millete hizmet aşkıyla cayır cayır yanan baba yiğitler varmış bunu da bir aşama sayabiliriz.”

    HOŞGELDİN, SAFÂLAR GETİRDİN

    “Son güz çıkıyor, karakış geliyor. Hoş geldin, safa geldin; seni kovacak değiliz ya. Başımızın üstünde yerin var.”

    AHVÂLİ BEYÂN BİZE, YORUMU SİZE!

    “İşte böyle dostlar ahval-i dünya; yorumu size bırakıyorum…”

    BİTİMLİ GÜNLERDEN, SONSUZ HAYÂTA

    Evet; sonuçta her şey bilinçte düğümleniyor. Gündür, haftadır, aydır, yıldır, ömürdür; tüm bu bitimli zamanları bitimsiz gün için hazırlık olarak görüp ona göre değerlendirebiliyor, gerekirse Gazzeli kardeşlerimizin yaptığı gibi, tüm bu imkânları sunan Yaratanın İ’LÂ-YI KELİMESİ, yâni Hak dâvâsı uğruna tüm bu nîmetlerden ferâgat edebiliyor muyuz?

    AYARLI VE DUYARLI YAŞAMAK

    İşte o zaman başardık.

    Rabbimiz tüm günlerini sonsuz zamanlara ayarlı ve duyarlı olarak yaşayanlardan ve de böylelikle kulluk imtihanını başaranlardan, son tahlilde tüm sevdikleriyle berâber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşanlardan eylesin; Âmîn. 

    BURADA DA, ORADA DA; İNŞÂLLÂH

    Sâlih DÂNE Bey Hocamıza teşekkürlerle berâber, hep birlikte, burada olduğu gibi orada da görüşebilmek dileğiyle cümle dostlara sevgiler-saygılar wes’selâm…

    Devamını Oku

    Bize Bizi Öğretiyor; İnsanlığa İnsanlığı…

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden arkadaşımız Sâlih YAZICI, gerçekten iyi bir hoca, duyarlı bir Müslüman, ismiyle müsemmâ, sâlih bir insan, sâlih bir yazıcı. Değilseniz arkadaş olun ve de paylaşımlarına bir bakın.

    ÖZGÜN USLÛP, HASSAS KÂLP

    Özgün yazılarına kalbini de katan, hakîkâtten başka hatır tanımayan net, samîmî bir insan.

    İşte geçen günkü paylaşımı. Gerçi gün geçti ama, hocamızın da dediği gibi, öğretmenler her gün öğretmen:

    HER GÜN İNSANLIK GÜNÜ OLSUN!

    “Anneler günü icad ettiler ama Gazze’de binlerce anneyi alçakça Şehid ettiler. Dünya çocuk hakları günü dediler Gazze’de binlerce çocuğu acımasızca katlettiler.

    Bu nedenle bence her gün anneler günü her gün çocuklar günü her gün öğretmenler günü; yani anlayacağınız her gün insanlık günü olmalı.

    HEPİNİZE, HERKESE MUTLULUKLAR

    Bu duygularla her günün insanlık günü ve öğretmenler günü olacağı yeni bir dünya temennisiyle bütün öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum.

    Rabbimden hepinize mutluluklar diliyorum. Allah c.c. daima yar ve yardımcımız olsun.

    SEVGİ VE SAYGILARIMLA…

    (Sâlih YAZICI)

    ÖĞRETMEN DEYİNCE; DERS!

    Hocamız, öğretmen dedi ya; bugün de hemen derse geçmiş. Ara yok!

    Ama; ders ne? Onu da gündemden seçmiş. Gündemler üstü gündem. Belki de bu çağın en büyük olayı ya da imtihanı.

    YA İNSANLIK, YA CANAVARLIK!

    Geçerse İNSANLIK ÇAĞI olacak, kalırsa CANAVARLIK!

    İnşâllâh kalmaz, kalmayacak diyor, Sâlih Hocamızın iktibâsına geçiyoruz:

    DERSİMİZ GAZZE; BU DERS BİZE NE ÖĞRETTİ?

    *Güvenlik konseyinin bir çete, Uluslararası hukukun kâğıt üzerinde bir müsvedde, İnsan Hakları söyleminin bir şaklabanlık olduğunu öğretti…

    *Ülke, toplum, devlet, iktidar, kurum, cemaat, tarikat, mezhep herkes ve her kesim Gazze ölçeğinde test edildi…

    LABORATUVAR VE DE KARNE!

    Gazze laboratuvarının sonuçları tüm ihanet, işbirlikçi ilişkileri dünyaya rapor etti…

    Gazze dünyanın insanlık karnesini gözler önüne serdi…

    Kim ne kadar insan? Gazze bizi bize gösterdi…

    Kulluk kalitemizi, kardeşlik ölçülerimizi, insanlık derecemizi…

    Gazze direnişi ile tüm maskeler düştü, makyajlar çözüldü, ikiyüzlülükler, karanlık ilişkiler gün yüzüne çıktı…

    SAHTELİKLER, ÇİRKİNLİKLER DEŞİFRE OLDU!

    Gizli saklı niyetler, gizli dosyalar, çirkin bağlantılar hep deşifre oldu…

    Ulema, ümera, kübera, tekmili birden teste tabi tutuldu…

    ÜMMETE GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERDİ!

    Ölü toprağı serpilmiş, suspus olmuş ümmete Gazze söyleyeceğini söyledi, sorumluluğunu yerine getirdi…

    Şimdi sıra bizde?

    GAZZE KAZANDI, KAYBEDEN BİZİZ!…

    Bir Avrupa futbol takımı kadar ses veremedik, sahip çıkamadık Gazze’ye…

    Acziyetimizi gördük…

    Gazze ayrıştırdı, netleştirdi Safları, çizgileri, duruşları, niyetleri… Dost ve düşmanı… Sadakat ve ihaneti…

    NEZİH CİHAT, PAK KAN, AK NETÎCE

    Demek ki nezih bir cihat, mübarek bir direniş, şehitlerin pak kanı tüm bulanıklıkları, belirsizlikleri aydınlatıyor…

    ÎMAN VE CİHADIN AYNASI

    Gazze öğretisi yeniden ‘‘Hayatın iman ve cihat’’ olduğunu tescilledi…

    Bundan dolayı, imanını tazelemek isteyen yüzünü Gazze’ye çevirsin… Mürşid arayan Gazze’ye yönelsin…

    DİRENİŞİN KÂLBİ, GÖNÜLLERİN ŞİFÂSI

    Keramet görmek isteyen Gazze’ye dikkat kesilsin.

    Direnişin kalbi Şifa Hastanesi vurulmuş olsa bile, Gazze mahzun yüreklere şifa sunmaya devam ediyor… Mümin gönüllere ferahlık veriyor…

    TOPRAK DEĞİL; DURUŞ VE BURAK!

    Anladık ki, Gazze bir toprak parçası ya da yerleşim alanı değil, Gazze bir duruştur, bir bilinçtir, bir varoluş biçimidir, bir direniş mektebidir, bir onur okuludur…

    BİR HAYÂT TARZI, DÜNYÂ GÖRÜŞÜ

    Bir yaşam tarzı, bir dünya görüşüdür…

    Bugün Gazze denilince zihinlere düşen nedir?

    Asıl meselenin imkân meselesi değil, iman ve irade meselesi olduğunu… Akidenin satırlarda yazılı kalan bir şey olmadığını gösterdi.

    ÇAĞIN SAHABE ÖRNEKLERİ!

    Bu çağda sahabeleşmenin şifrelerini sundu…

    Özgürlük mücadelesinin dilenerek değil, direnerek sürdürülebileceğini gördük…

    Direnişin bereketi değil midir; sekiz milyar insanın gündemine İslam girdi…

    İslamofobi çöküyor…

    ÎMÂNIN İMKÂNA GALEBESİ

    Mazlumiyetten direniş üreten Filistin halkının estirdiği rüzgâr, tüm dünyayı etkiledi… Mahşeri vicdan silkindi… Masum çocukların sunduğu mesaj tüm dengeleri alt üst ediyor…

    KÜÇÜK YÜREKLER, BÜYÜK DURUŞLAR!

    Bu sabiler nasıl bir yürek taşıyor? Onlara çocuk demekten utanıyorum…

    Şimdi şunu soralım kendimize:

    O muhteşem direnişten payımıza ne düştü?

    Âlemi İslam’ın düştüğü hale bir bakar mısınız?

    ORASI NERESİ, BİZ NEREDEYİZ?

    Gazze elinden geleni, kendine düşeni yaptı… Gazze’yi yalnızlığa terkedenler utansın…

    Gazze’nin kahrı bir gün mutlaka siyonistleri de onlara sahip çıkmayanları da vuracak… 

    GAZZE’NİN ÂHI; KİMİN GÜNÂHI?

    Gazze’nin ahı herkesi tutacak elbette…

    Kuşkusuz Allah’ın planı işliyor… Peki, biz ne işteyiz?

    Arşı alayı titreten Gazze’nin çığlığını yeterince işitiyor muyuz?

    Sorumluluk bilinci ile titreyebiliyor muyuz?

    KİMDEN YANAYIZ, KİME VANAYIZ?

    Kimlerle iş tuttuğumuza dikkat ediyor muyuz?

    Unutmayalım ki, derdi İslam olanın destekçisi Allah’tır…

    Allah’ın değirmeni ağır döner ancak ununu ince eler… Düşmez kalkmaz bir Allah… Allah günleri döndürüp duruyor…  Müslümanların ise nerede kimin yanında durduğumuz önemli…

    O GÖREVİNİ HEP YAPAGELDİ

    Rahmetli Aliya’nin dediği gibi Gazzeli çocuklar bir tohumdu toprağa gömüldü, görevini yaptı…

    BİRGÜN BİRE YÜZ; İNŞÂLLÂH

    Birgün gelecek bire yüz artarak doğacak inşallah…

    Gazan mübarek olsun ey Gazze!

    GAZZE DEYİP GEÇENLER;

    İMTİHANI GEÇEMEZ!

    KARDEŞE YÂR OLMAYAN

    ÂB-I KEVSER İÇEMEZ!…

    Bekleyen ve de Beklenen İNSANLIK!

    Bir Müslüman ve de bilhassâ Kahraman millet olarak, tarihimizin de yüklediği bir misyon bağlamında ve dahî tüm insanlığın ihtiyâcı idrâkiyle yola çıkarak üzerimize düşeni yapmaya bizleri muvaffak kılması niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, bu duygu ve düşünceler ve de Sâlih YAZICI hocamıza teşekkürlerle berâber cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…

    Devamını Oku

    “Eti Senin, Kemiği Benim!” Günler; Öğretirken Öğrenilen Bugünler…

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Biz, meslek ve de branşdaşlarına örnek, okuyanlara da ibret olması dileğiyle aşağıdaki su gibi akıcı ve de sürükleyici metni sonsuz teşekkürlerle arz ediyor, Hayri BOSTAN Bey hocamıza bundan sonraki hayâtında daha hayırlı, bereketli nice yıllar, uzun ömürler temennî ediyor; ümit çiçeklerimiz talebelerimiz başta olmak üzere tüm sevdiklerimizle berâber Efendimiz SAV in komşuluğunda bizleri buluşturması niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor; ilimli-irfanlı, edepli, nezâketli, ardımızdan gelenlere güzel örnek niteliğinde bir hayâtı yaşamaya cümlemizi muvaffak kılması duâsıyla cümleye sevgiler-saygılar wes’selâm…

    ÖĞRETMENLER GÜNÜ ÜZERİNE

    Kasım 1982’de öğretmenliğe başladım. 24 Kasım da 1981’de Öğretmenler Günü olarak kabul edildiğinden ben ikinci Öğretmenler Günü’ne yetişmiş oldum.

    O yıllarda hep öğretmenlerin içinde bulunduğu sefaletler tema olarak işlenirdi. Televizyonlarda ikinci işlere koşturan öğretmenleri konu alan filmler yayımlanırdı. Öğretmenler Günü dolayısıyla ciddi birtakım eylemlere pek rastlamadım.

    Amiyane tabirle içimden şöyle demek geliyor. Öğretmenlerin maddi durumları iyi değildi ama daha iyi durumları hak edecek bir öğretmenlik birikimi, becerisi de yoktu.

    Öğretmen demek neredeyse şiddet demekti. Bu herkesin kabullendiği bir şeydi sanırım. Anne ile baba çocuğunu okula verirken “Eti senin kemiği benim” diyerek teslim ediyordu çocuğunu okula. Zaten geleneğimizde de şiddet ve dayak bol miktarda vardı. “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”, “Evlendiğin günün sabahında bir kediyi iki bacağından tutup ayıracak, karına gözdağı vereceksin” gibi anlayışlar vardı toplumda.

    Ailede şiddet gören çocuk, okulda da şiddet görmeye devam ediyordu. “Adam olmanın ön koşulu” olarak nitelenen askerlik görevinde de şiddetin, dayağın, hakaretin bin bir çeşidine maruz kalarak yetişen bu bireyler toplumu oluşturuyorlardı.

    Bizim öğretmenliğe başladığımız zamanlarda dayak ve şiddet azalmaya başlamıştı; ama gene de her öğretmenin elinde bir sopa bulundurması adeta olmazsa olmazlardandı. Müdür yardımcılarının çekmecelerinde yedek sopalar hazır bulundurulurdu. Yani öğrenci döverken biri kırılırsa ötekini kullanması için.

    Öğretmenliğe başladığım yıl bir öğretmenin bir öğrenciye yumruk attığını görmüş ve buna çok kızmıştım. Sınıflarda “Bir öğretmen öğrencisine yumruk atamaz. Atarsa o öğrenci de ona atar” gibi yaklaşımlarda bulunmuştum. Ama bizler geçiş dönemi jenerasyonu olduğumuzdan sonrada çok pişman olduğum durumlar da yaşadığımı inkâr edemem. Sebebi ne olursa olsun eğer bir öğrencimi kırmışsam, üzmüşsem, canını yakmışsam gıyaben onlardan utanıyorum. Telafisi olmayan davranışlardı bunlar. Ama dediğim gibi, biz de bu kaba davranışları bizden öncekilerden tevarüs etmiştik. Onlar da kendilerinden öncekilerden.

    35 yıl öğretmenlik yaptım. Bunun 14 yılı İstanbul’un güzel ilçesi Sarıyer’e bağlı İstinye’de, geri kalanı İzmit İmam Hatip Lisesi’nde, son 2 yılı da gene İzmit’te bulunan Yunus Emre Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde geçti.

    Öğrencilerimle çok güzel anılarım oldu. İlk göreve başladığım yıllardan emekli olduğum yıla kadar alakamız kesilmeyen, dostluğumuz devam eden öğrenci arkadaşlarım var. Mezunlar günlerine, evlilik cemiyetlerine, çocuklarının sünnetine, anne ya da babalarının veya kendilerinin vefatları durumunda cenazelerine koşarak katılırdım. Son zamanlarda yaş ilerledi, sağlık sorunları da başladı. Onun için artık evin dışına çıkamıyorum desem yeridir.

    Öğretmenlik egosunu kullanarak öğrenciyi bastırmak, susturmak ban göre değildi. Arada bana; “Hocam, hep siz konuşuyorsunuz. Bize söz hakkı vermiyorsunuz” gibi sızlanmalara karşı; “Benim söz hakkı vermemi beklemeyin. Benden o hakkınızı kopararak alın” diyordum.

    Ben şimdi ne yazarsam yazayım, ortada bir amel defterimiz var ve bunu değiştirmemiz mümkün değil. Onun için öğretmenlik hayatımda yaşadığım güzellikleri anarak mutlu oluyorum. Hatalarımızla da kimse bilmese de kendi kendime yüzleşiyorum ve pişmanlık duyduklarım oluyor. Bu konuda asıl hakem elbette ki şimdi her biri meslek sahibi olmuş, evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış, her biri birer yetişkin birey olan öğrencilerimiz bilir. Karşılaştığım öğrencilerim; “Hocam, üzerimizde çok hakkınız vardır” gibi sözlerden hep utanmıştım. Bu nasıl borçluluk. Öğretmenlik yaptık ve devletimiz de maaşımızı verdi, onunla da hayatımızı sürdürdük. Acaba görevimizin hakkını verebildik mi, sorumluluklarımızı yerine getirebildik mi diye düşünürüm hep.

    Bu konuda da kendimi iyi hissediyorum.

    Bir öğretmenin görevi öğrencilerine belli kalıpları aktarmak olmamalıdır. Aksine onların öğrenme, kendilerini geliştirme, yeteneklerini geliştirerek hayatta olabileceklerinin en iyisi olma yolunda ufuklarını açmak, meraklarını kamçılamaktır öğretmenin görevi. Kendi doğrularının; yani kendine göre doğruları öğrenciye empoze ederek kendi kopyalarını yaratma gayretinde olmamalı öğretmen. Belli şeyleri ezberletmek ve sınavlarla onları aynısıyla geri istemek öğretmenlik değildir. Onun için bir baba, anne, ya da öğretmen öğrencisine kitap tavsiye ederken, okumasını isterken kesinlikle onu neleri seçeceği konusunda baskılamamalıdır. Bir anne ya da baba çocuğuna, onun gıyabında giyecek elbise, ayakkabı, çorap ve benzeri şeyler alması ne kadar yanlışsa neleri okuması, neleri okumaması gerektiği konusunda da baskılamamalıdır. Bizler bu tür arızalı davranışlara çok maruz kaldık. Yaşım altmışı geçtikten ve emekli olduktan sonra boynumuza geçirilen o halkalardan kurtulmaya çalışıyorum şimdi. Ama çevremde hep böyle koşullanmış, kalıplaşmış insanlar çoğunlukta olduğu için yalnız kaldığımı hissediyorum. Adama birisinin bir konuşmasını gönderiyorsun. İçine bakmadan, izlemeden, okumadan; “Bu sapığın yazısını, videosunu bana neden gönderiyorsun? Sen de mi sapıklardan oldun” gibi sataşmalara maruz kalabiliyoruz. Bunlar az değil. Neredeyse sosyal çevremizin tamamına yakını böyle. Çünkü hepsi aynı dişlilerden geçmiş prototip insanlar. Prototip Müslümanlar. Prototip dindarlar. Yapılacak tek şey onlarla arayı açmak, uzaklaşmak, irtibatı koparmak.

    Ben de öyle yapıyorum.

    Az da olsa çok güzel yeni arkadaşlarım var. Bazıları solcu ve sosyalist. Bazıları milliyetçi şu bu. Ama en önemlisi bu arkadaşların güzel insanlar olması.

    Ben sinemayı seven birisiyim. Sinemaya ne kadar ilgiliysem spor olaylarına da o kadar ilgisizim. Öğretmenlik mesleğim icabı öğretmen, öğrenci konulu filmlere daha çok bir ilgim vardır. İzlediğim öğretmen öğrenci konulu filmlerde ortak bir durum gözlemledim. O filmlere konu olan muhteşem öğretmenler filmin sonunda şu ya da bu şekilde mesleklerinden uzaklaştırılıyor ya da kovuluyorlardı. Gerek öğretmenlik mesleğinde gerek siyaset alanında dürüstlüğü ilke edinenler şu ya da bu şekilde cezalandırılırlar. Yani; “Hiçbir iyilik cezasız kalmaz” öz deyişini doğrulamaktadırlar. Bu durum neredeyse her meslekte vardır.

    Sevindirici olan durum şudur: Bir öğretmen hayatının erken çağlarında muhatap olduğu gençler büyüdükçe, hayata atıldıkça neyin e olduğunu kesinlikle anlamaktadırlar. Onun için iyi bir öğretmen öğrencilerini çocuk olarak değil, her biri birer önemli yetişkin olarak görmeli ve onların geleceklerine hitap etmelidir. Bu konuda bu yazının boyutlarını aşacak çok örnekleri gördüm ve yaşadım.

    Emekli olduktan sonra sık sık rüyalarımda kendimi okul ortamında, öğrencilerimin arasında ya da karşılarında görüyorum. Zekai Tunca’nın seslendirdiği; “Seni görmem imkânsız imkânsız imkânsız… Rüyalarım olmasa” şarkısında olduğu gibi.

    Değerli eğitimci ve yönetici dostum Sayın Yusuf Sarıkaya’nın bir televizyon mülakatında söyledikleri beni de eski günlerime götürdü. Kitap okumaktan ve öğrencilerine kitap tanıtımlarından söz ediyordu. Ben de evdeki kitaplığımdan poşetler dolusu kitabı okula taşıyor ve öğrencilerime dağıtıyordum. Lise üçüncü sınıflara edebiyat derslerine giriyordum. Her öğrencime bir kitap vererek okumalarını ve okudukları kitapları sınıfta tanıtmalarını ödev vermiştim. O kadar güzel tanıtımlar yapmışlardı ki hayretler içinde kalmıştım. Bazılarının okuduğu ve güzel tanıttığı kitapları bir kez daha okuyarak onlarla daha içtenlikli duygudaşlıklar yaşıyordum. O öğrencilerimin tamamına yakını üniversite bitirdi ve çokları da öğretmen olmuşlardı.

    Bütün öğretmenlerimi saygı ve minnetle hatırlamama karşın özellikle imam hatip lisesi yıllarından rahmetli Mustafa Mirasoğlu’nu ve üniversiteden gene rahmetli Mahmut Kanık hocamı asla unutamam. Bu iki hocamız bizleri doğu, batı ve Türk klasikleriyle tanıştırmışlardı. Onların sayesinde kendi mahallemizi aşkın bir okuma eylemi sürdürmüştük. Bu hocalarımız bizleri hem okumaya hem de yazmaya teşvik ediyorlardı. Öğretmenler ne yaparlarsa yapsınlar öğrencileri üzerindeki etkileri onların fıtratlarındaki ilgi ve yetenekler ölçüsünde oluyordu şüphesiz. Biz de elimizden geldiğince boş durmadık, çalıştık çabaladık.

    Ünlem Yayınları’ndan çıkan çocuk kitaplarımı hocalarıma hediye ettiğim zaman ne kadar mutlu olmuşlardı. Sonra Bursa Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirme tezim olan “Türk Edebiyatı’nda Roman” adlı çalışmam yayımlandı. Ardından Arapçadan çevirdiğim “Kara Elbisedeki Lekeler” yayımlandı. Ardından harf Yayınları’ndan Dünya Masallarından Seçmeler yayımlandı. Emekli olduktan sonra zaman zaman yaptığım seyahatlerle ilgili yazılarımdan oluşan “Aklım Yollarda Kaldı” ve hatıralarımdan oluşan “Hayat Devam Ediyor” yayımlandı. Bunlar benim hayatımdaki mütevazı çalışmalarımdı. Kesinlikle yaptığım bu çalışmaları abartmıyorum. Ama hayatında ciddi hiçbir kitap okumadan mesleğini sürdürmüş ve emekli olmuş olanlara göre güzel işlerdi Elimizden gelen de buydu şüphesiz. Bir dağın yamacında sürüsünü otlatan bir çobanın, “Acaba bu dağın ardında ne var” diye hiç merak etmeden yaşaması yanında ben hep oralarda neler var diye merak ettim ve o merakla okudum, araştırdım, çeşitli konularda kitaplar okudum ve okuyorum. YouTube sayesinde hayatta kendilerine erişemeyeceğimiz nice düşünce insanlarını takip ediyorum. Hayatını tek bir yöne koşullanarak yaşayanlar farklı şeyleri okumaya, dinlemeye, duymaya tahammül edemiyorlar. Tek yaptıkları ona sapık, buna gafil, ötekine kafir diyerek dışlamak oluyor. Okumadan, izlemeden, tanımadan, dedikodu sadedinde duyumlarla insanları hayatlarından dışlıyorlar. Böylece kendilerini kendi elleriyle yarattıkları zindanlara mahkûm ediyorlar. Belli bir siyasi partiye, tarikata, cemaate bağlanıyorlar ve kendilerine taktıkları at gözlükleriyle bakıyorlar hayata. Bu tutumlarıyla onlar hiçbir şeyi değiştirmiş olmuyorlar. Sadece kendilerini bu dünyada var olan birçok güzelliklerden mahrum ediyorlar. Ben böyle bir sarmala düşmemek için çok çaba harcadım ve harcıyorum. Bunu yaptıkça da birçokları tarafından dışlanıyorum, yargılanıyorum. Ama bu çok da umurumda olmuyor. Artık bu ileri yaşlarda bu tür oluşumlardan uzak durmaya çalışıyorum. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce, kalemim yazdıkça herkese de bunu tavsiye ediyorum. Bunu başaramadığımız zaman bazı kesimlerin yalakası olmaktan kurtulamayız.

    Bu benim hayatım ve hayatımın kontrolünü bu dar kafalıların kontrolüne vermemek en büyük mücadelem olmuş oluyor. Bu durum beni yalnızlaştırsa da birçok şeyden mahrum etse de ben bundan çok memnun ve mutluyum.

    Bilmem anlatabiliyor muyum.?

    Öğretmenliği bir tutkuya çeviren, bu mesleği gereğince yapabilmek için doğuştan gelen özelliklerini aşarak öğrencilerinin ufkunu sonuna kadar açan, öğrencilerinin ergen duygularına kanmadan, onların geleceklerine hitap edebilen öğretmenlere ne mutlu.

    Eğitimin ve öğretmenin görevi dürüst, karakter sahibi insanlar yetiştirmektir. Öğretmenin görevi kendi kişisel kanaatine göre öğrencileri belli şeylere kanalize etmek ve bazı akımlardan, düşüncelerden uzak tutmak değildir. Allah insanı özgür yaratmıştır. Öğretmenin görevi suyu yokuşa akıtmak değildir. Su akar yolunu bulur. Öğretmen sadece o akıştaki engelleri ortadan kaldırabildiği ölçüde başarılı sayılmalıdır. Okuyacağı kitabı kendisi seçen, okuyacağı okulu kendisi tercih eden, evleneceği kişiyi kendisi seçebilen özgür iradeli insanlar yetiştirmek görevimizdir. Bütün bu konularda anne, baba ve öğretmenin görevi yeterince ve kararınca rehberlik etmektir. Gerek çocuklarımız, torunlarımız ve gerekse öğrencilerimiz bizlerden çok daha şanslıdırlar. Onlar çağın gerektirdiği bilgi ve becerileri bizlerden çok daha iyi biliyorlardır. Ben oğluma sürekli; “Sen işini bilirsin” diyordum. Gerçekten de benden çok daha kat kat başarılı oldu hayatında. Bazı önerilerim ve tavsiyelerim olmuşsa da onları kendisine söyledikten sonra; “Sen işini bilirsin” demişimdir. İyi ki de öyle yaptım. Kızlarıma da hiç ayrım yapmadan aynı şekilde davrandım. Maşallah! Oğlum da kızlarım da güzel okullar okudular, güzel evlilikler yaptılar, güzel torunlar verdiler bize. Bir anne, bir baba, bir öğretmen başka ne ister ki. Her fırsatta onlara dua ediyorum. Allah en ufak kederlerini göstermesin.

    Öğretmenler Gününüz kutlu olsun.

    24 KASIM 2023

    HAYRİ BOSTAN

    Devamını Oku

    Dünden Yarına Hocalarımız ve Bizler…

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Öncelikle, dünkü; ‘Merhum İsmet SELİM, ya da; Yusuf KARATAŞ Yazmalı mı?’ başlıklı yazımızı hatırlatıp, bugünkünün de oraya atfen, bir nevî onun devâmı sadedinde olacağını belirterek söze başlıyoruz.

    DERİN İZLER, ENGİN HÂTIRALAR

    Ordu’da müftü olarak 22 yıl gibi bir rekor zamana imza atan, buradan gittikten sonra da burayla bağlarını koparmayan ve de yüreklerde iz, hâfızalarda zengin hâtıralar bırakan merhum İsmet SELİM Hocayla ilgili Yusuf KARATAŞ hocamızın bir paylaşımı ekseninde yazdığımız bu yazı ve bu meyanda kendisine yaptığımız HÂTIRA KİTABI yazma teklifi câmiada geniş yankı buldu.

    YORUM VE DEĞERLENDİRMELER

    Bunlardan birkaçını paylaşıyoruz bugün. Sözü uzatmamak, dolayısıyla köşeyi fazla taşmamak adına doğrudan değerlendirmelere geçiyoruz:

    NÛRİ HOCAM; ALLÂH RÂZI OLSUN

    “Çok değerli Nuri hocam Allah razı olsun. Ziyadesi ile teşekkür ederim. Rabbimden sağlık sıhhat ve afiyet dilerim. Sağ olasın, var olasın. Allah’a emanet olasın…”

    (Yusuf KARATAŞ)

    HOCALARIMIZA TEŞEKKÜRLER

    “Yusuf hocam yüreğinize sağlık. Allah razı olsun. Nuri hocam size de ayrıca teşekkür ediyorum. Sağ olasın, var olasın.”

    (Mustafa KEPELİ)

    “NE DE GÜZEL YAZMIŞSINIZ”

    (Hacıbey VAROL)

    KÂBİLİYET MES’ÛLİYETTİR

    “Allah’ın herkese, ayrı ayrı kâbiliyet ve nimetlerin sorumluluğu olsa gerek.”

    (Hüseyin GÜRLEYİK)

    HEPİMİZDE EMEĞİ VE HAKKI VARDIR

    “Nuri bey kardeşim; Saygıdeğer müftümüz merhum İsmet Selim hocamızla ilgili Ordu Müftülüğü öncülüğünde bir anma programıyla bir ilke imza atmayı teklif ediyorum.”

    ÖRNEK BİR ANMA YAPALIM

    “Bir komite oluşturalım. Ben görev almaya varım. Benim gibi yüzlerce arkadaşlarımızın da görüşümü destekleyeceğine yürekten inanıyorum. Hepimizde emeği ve hakkı vardır. Allah mekanını cennet eylesin. Çok kıymetli eşi, yenge hanıma ve Nurşen kızımıza da, rahmet diliyorum. Yusuf hocama ve size çok teşekkür ediyorum. Örnek bir davranış olur. Selamlar.”

    (Sebahattin ÖZTÜRK)

    BU, DİN GÖREVLİLERİ DERNEĞİNE UYAR

    “Sebahattin Öztürk hocam, kanaatimce bu işi Din Görevlileri Derneği başlatmalı.”

    (Kul MURTAZA)

    O GÜZEL EZANLARI SEN Mİ OKUYORSUN?

    “Hem Yusuf hocama hem de siz Nuri Kahraman hocama bu güzel yazılarınızdan dolayı ben de canı gönülden teşekkür ediyorum. Babamın görevi nedeniyle ben de kendisini yakından tanıyor idim. Bir gün babam için sevk almaya gittiğimde (İmam Hatip öğrencisi idim) ‘Kimin oğlusun?’ dedi bana.”

    BABAMIN OĞLUYUM!

    “Ben de bugünkü gibi hatırlıyorum; ‘Babamın oğluyum’ dedim. Öyle güzel tebessüm etmişti ki sanki kahkaha atacak sandım. ‘Tamam da…’ dedi; ‘Babanın bir ismi var değil mi?’ dedi. Dedim: ‘Seyfettin hocanın oğluyum.’ ‘Öyle mi?’ dedi. ‘O güzel ezanları sen mi okuyorsun?’ diyerek gönlümü okşadı.”

    BİTLİS’TE DE FAYDASINI GÖRDÜM

    “ ‘Okulu bitir, hemen seni görevlendireyim’ dedi sağ olsun. Ben burslu okuduğum için kura Bitlis’e çıktı. Bitlis’e gittiğimde Bitlis Müftüsünü aradığını hakkında iyi şahitlik yaptığını bu vesileyle onun nimetini orada gördüğümü ifade etmek isterim ve ben de rahmetle hürmetle saygıyla hocamı anıyorum.”

    MAKSAT HÂSIL OLMUŞTUR

    “Nuri Kahraman ve Yusuf Hocam gibi edebi olarak yazamasam da onunla ilgili bir hatıramı yad etmiş oldum maksat hasıl olmuştur diye ümit ediyorum…”

    (Muhammed ERSU)

    ALLÂH ALLÂH! BU İŞ ÇOCUKLARA MI KALDI?!

    “Yıl 1977 Ordu İHL’yi bitirdiğim yıl imam-hatiplik sınavına girmiştim. Yazılım çok iyi geçmiş en yüksek notu almıştım. Sıra sözlü mülakata gelmişti. Kapıda beni görünce;

    – ‘Senin burada ne işin var?’ dedi.

    – ‘İmamlık sınavına geldim.’ dedim.

    – ‘Allah Allah!… Bu iş çocuklara mı kaldı?’ diyerek içeri girdi.

    Sıra bana gelince bir yazılı kağıdına, bir bana baktı. Okuldaki durumumu sordu. İki aşır bir ezan okuttu. ‘Hayırlı olsun’ dedi.

    Üç hafızın ardından dördüncü olarak imamlığı kazandım. Çubuklu Köyü’ne de tayinim yapıldı ama Samsun Y.İ.E. kazandığım için çalışmak kısmet olmadı.

    Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.”

    (Ahmet GEMİCİ)

    ASİL İNSAN İZ BIRAKIR

    “Acizane benimde kıymetli müftüm ile bir anım olmuştu. Yusuf Hocam ve devrem Muhammet Ersu Hocam kaleme almışlar. Bir de ben yazarsam sıkıcı olur düşüncesinden hareketle şu anda vazgeçtim. Asil insanlar yürekte iz, gönülde söz , ardından köz bırakırlar… Selam ve dua ile…

    (Yaşar GÜL)

    ÂDETÂ BİR ROMAN OKUR GİBİ!

    “Kıymetli Müftümüze Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

    Ne güzel yazmışsınız. Elinize, yüreğinize sağlık. Adeta bir roman okur, gibi filim izler gibi gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geldi geçti…”

    (İsmail BAŞARAN)

    SÖZ UÇAR, YAZI KALIR

    “Çok da güzel olur. Söz’ü yazı ile zincire vurun.

    Yusuf Karataş hocamız uzun yıllar Ordu Merkez’de çalıştığı için sadece merhum İsmet Selim değil diğer müftü hocalarımız ve dar-ı bekaya göç eylemiş imam hatiplerimiz için de anılarını yazabilir.”

    YENİ MAHALLE MÜFTÜSÜ(!) DE YAZILIR!

    “Güzel bir vefa örneği olur. Gün gelir bir dostumuz da Yeni Mahalle Müftüsü Yusuf KARATAŞ hocamızı yazar… Hollanda anıları dahil TİEL DİN GÖREVLİSİ …

    Sağlık, sıhhat ve afiyet dileklerimle…

    Söz uçar; yazı kalır…”

    (Turan ALTUN)

    BANA, OKUMAYI TAVSİYE ETTİ

    1971 senesiydi. Aybastı Ortaköy Merkez Camii müezzinliği için babamın isteği ile ben de sınava girdim. Biraz çekişmeli idi. Samsun İlkokulu 4. sınıfı (orta) bitirmiştim.

    Bana durum sorgusu yaptı.

    Ve okumamı tavsiye etti.

    Yalı Camii imamı Merhum Mahmut Yıldız miydi Nuri kardeş?

    Çok dramatik bir akıbet yaşamışlar.

    Rabbim cümlesini rahmet eylesin.

    Bu vesileyle paylaşımlar için de çok teşekkürler…

    (Kerim EREN)

    DAHASI YAPILMALI

    Evet; tanıyanların söyledikleri böyle. Sebahattin Ağabey ayrıca telefonla da aradı. İsmet SELİM Hoca için ayrıca geniş katılımlı bir anma programı da yapalım dedi.

    KÖŞEDEN KİTABA DOĞRU

    Tüm bunlar iyi gelişmeler. Bizim öteden beri köşe yazısı bazında yapmaya çalıştığımız ve de dahasını arzuladığımız geleceğe dönük hâtıra kaydı niteliğindeki çalışmaları genişleterek boyutlandıracak adımlar.

    TÜM HOCALARIMIZA RAHMET NİYÂZIYLA

    İnşâllâh öyle olur umûduyla sözü bağlıyor, üzerimizde emeği olan tüm hocalarımıza Yüce Rabbimizden engin rahmetler ve de tüm sevdiklerimizle berâber Efendimiz S.A.V.’in komşuluğunda bizleri buluşturması niyâzıyla cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…

    Devamını Oku

    Merhum İsmet Selim, ya da; Yusuf Karataş Yazmalı mı?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bugün; Ordu’da yıllarca hademe-i hayrâttan olarak diyânet görevi yapmış değerli bir hocamızın bizi cezbeden, bu sahada örneği az türden olup eli kalem tutan herkesin gerek çalıştığı müessese ve meslek ve de suyunu içtiği toprak adına yapması gerektiğine inandığımız bir vefâ yazısını sizlere arz ediyoruz.

    HOCA’NIN KİMLİĞİ, MÜFTÜ BEY’İN KİŞİLİĞİ

    Hocanın da, anlattığı müftü hocamızın da kim oldukları yazının akışında kendini belli ediyor. Sözü uzatmamak adına direkt paylaşıyoruz:

    KONUMUZ İSMET SELİM

    “Değerli dostlar! Ordu ilimizde 1970 ve 1980’li yıllarda uzun süre İl Müftülüğü yapmış merhum İsmet Selim hocam hakkında bir yazı yazmıştım. Şu anda biraz daha kapsamlı tekrar bir yazı yazmayı düşündüm.”

    GÖZLERİM YAŞARIYOR!

    “Saygıdeğer müftüm İsmet Selim hocamın ismi anılınca hemen duygulanıyorum ve gözlerim yaşarıyor. Yıl 1981 Temmuz ayının 6’sında beni Ordu Merkez Atik İbrahim Paşa Orta Cami’ye 3. müezzin olarak tayin etmişti.”

    İKİ İMAM, ÜÇ MÜEZZİN-KAYYIM

    “Orta Cami’de imam hatip ve 3 müezzin kayyım olarak 5 görevliydik. Orta Camii’nin 3. müezzinlik kadrosunu 3 yıl boş bırakmıştı. Bu kadro bize nasip oldu beni Orta Cami’ye şartlı olarak almıştı.”

    HÂFIZLIK ŞARTIYLA!

    “Bana; ‘Hafızlık yapacaksın, hafızlığı bitireceksin. Bizzat seni Daire’de ben dinleyeceğim. Eğer hafızlık yapmazsan Hakkari Şemdinli ve Mesudiye Topçam’a gidersin’ demişti.”

    EZBER DERSLERİMİ BİZZAT DİNLİYORDU!

    “Araya Ramazan girdi. Bayramdan sonra ben hafızlığa başladım. Saat dersleri makamında İsmet Selim hocama veriyordum. Her cüzden 6 sayfa ezberledim.”

    ORTA CÂMİ’DEN YALI’YA

    “Orta Cami’de 11 ayı aşkın bir zaman kaldıktan sonra beni Yalı Camii’ne verdi. Orada Salih Delice isminde bir müezzin hocamız emekli olmuştu. O yıl Yalı Camii’nde 4. görevli olarak 5 sayfa mukabele okumuştum. Zaman zaman Yalı Cami’ye gelir ve bizi dinlerdi mest olurdu. O yıllarda benim 2 tane çocuğum vefat etmişti. Bu yüzden hafızlığa devam edememiştim.”

    TAYYAR ALTIKULAÇ’I GETİRECEĞİM!

    “Bana şöyle diyordu: ‘Hafızlığı bitir. Diyanet İşleri Başkanımız sayın Tayyar Altıkulaç’ı Ordu’ya getireceğim. Sana büyük merasim yapacağım’ demişti. Ne yazık ki bana hafızlık nasip olmadı. Buna İsmet Selim hocam çok üzülmüştü. O bir hafız aşığı idi. O bir alim, o bir amir, o bir deha, o bir kari yani güzel Kur’an okuyucu bir şahsiyetti.”

    GÖREV KONUSUNDA ÇOK HASSASTI

    “Çok disiplinliydi. Görevlilerini candan ve gönülden severdi. Kesinlikle hiç kimseye ezdirmezdi. Aleyhinde olanlar vardı. Onları bile rahatsız etmezdi.”

    GÜZEL SES, KIRAAT VE HÂFIZLIK

    “Camilere görevli seçiminde çok hassastı. Güzel sese ve güzel okuyuşa önem verir hele bir görevli hafız ise onu ayrı bir sever bağrına basardı. Kendisi çok güzel giyinirdi. Giyim ve kuşama önem verirdi. Görevlilerin de böyle olmasını isterdi.”

    KIYÂFETE ÇOK ÖNEM VERİRDİ

    “Makamına giden bir görevliyi baştan aşağı şöyle bir gözden geçirir eğer bir eksik gördüyse onu uyarır ve nasihat ederdi. Namazlarını mutlak surette cemaatle kılardı. Cumartesi Pazar 5 vakit eğer Ordu’da olursa Yalı Camii’nde olurdu. Orta Cami’ye de çok giderdi.”

    MİNÂREYE ÇIKMAK YETMEZDİ!

    “O yıllar yönetmelik gereği müezzinlerin minareye çıkıp ezanları şerefeden okumaları gerekiyordu. O yıllar bu çok önemliydi. Toplantılarda 1. gündem maddesi buydu. Bir gün yağmurlu ve rüzgârlı bir havada Yalı Cami’nin minaresine çıktım. Şerefenin kapısını açtığımda aşağı baktım. Saygıdeğer müftüm köşeden bana bakıyor ve beni izliyordu. Ona kendimi iyice gösterdim. Yağmur ve rüzgâr olduğu için içeri girdim. Ezanı içeride okudum.”

    ÇIKMAK YETMEZ, DÖNECEKSİN!

    “Camide namazdan sonra beni çağırarak yönetmeliğe niçin uymadığımı, şerefede sağa sola ezan okurken niye dönmediğimi sordu. Ben de; ‘Hocam, şerefeye çıktım ya… Ben sizi gördüm. Dışarıda yağmurlu ve rüzgârlı bir hava olduğu için çıkamadım. Minarede hafif sallanıyordu. Korktum, dönemedim.’ deyince, bana; ‘Daire’ye gel. Ben seni döndüreceğim.’ dedi.”

    CEZÂSI DA DOKUNMAZDI; ÂDETÂ MUTLULUKTU!

    “Benden savunma aldı ve bana kınama cezası verdi. Bir kınama cezası da bir gün izin tecavüzünden aldım. Böylelikle 2 kınama cezası almış oldum. Onun verdiği kınama ya da bizi azarlaması bizim geleceğimiz için bir umut ve mutluluk idi.”

    BAMBAŞKA BİR İNSANDI!

    “Çünkü o bir babaydı, çünkü o bambaşka bir adamdı. Ben Türkiye’de öyle bir müftü duymadım ve tanımadım. 6 yıl beraber çalıştık. Çok anılarım var. 1987 yılında Sakarya İl Müftülüğü’ne tayini çıktı.”

    SANKİ BABAMIZI KAYBETTİK!

    “Öyle üzüldük, öyle üzüldük ki sanki babamızı kaybettik. Bu bir abartı değil. Sanki Boztepe başımıza yıkıldı. Onu kalabalık bir ekip Ordu – Samsun il sınırına kadar uğurladık. Gözyaşlarımız sel oldu.”

    FESÜBHÂNÂLLÂH; YİNE DE ARAR MIYDI?

    “Daire’de çalışan arkadaşlar dönüşte şöyle diyorlardı: ‘Oyalanmayalım, hemen Daire’ye gidelim. Görevimizin başında olalım. İsmet Selim hocam şimdi Daire’yi arar diyorlardı.”

    SONRA ONA MEKTUP YAZDIM

    “O çok saygıdeğer bir insandı. Caddede sokakta aramız uzak bile olsa onu gördüğümüzde kalbimiz yerinden oynardı. Ona bir mektup yazdım çok değerli hocam. Bana iki tane kınama cezası verdin. Keşke her hafta bir kınama alsaydım da Ordu’da kalsaydınız.”

    GÖZYAŞLARIMA HÂKİM OLAMIYORUM!

    “Yalı Camii’de namaz kıldığınız yere bakıyorum. Sizi orada göremeyince duygulanıyorum. Gözyaşlarıma hakim olamıyorum diye duygulu bir mektup yazmıştım. Mektubu almış okumuş ve duygulanmıştı.”

    ORDU’YA İZNE GELDİĞİNDE…

    “Ordu’ya izine geldiğinde bana; ‘Buraya gel. Sen nasıl bir mektup yazdın?’ dedi. ‘Kıymetli hocam, özür dilerim. Galiba hata yaptım.’ deyince;
    ‘Hayır, hayır. Çok duygulu bir mektup yazmışsın. Beni ağlattın. Yarın ikindiye kadar kararını ver. Seni Sakarya Merkez Orhan Camii’ne alıyorum’ dedi.”

    SAKARYA’YA İZİN ÇIKMADI!

    “Ben de eşimle görüştüm. Razı olmadı. Bize Sakarya Merkez Camii de nasip olmadı.”

    ONUN ZAMÂNI ÇOK FARKLIYDI

    “Onun zamanında cami görevlileri olarak birbirimize çok bağlıydık. Her ikindiden sonra Yalı Cami’nin önünde 30 ya da 40 görevli bir araya gelir, demlik çay yaptırır, şahane bir sohbet yapardık.”

    ZAMAN ZAMAN O DA KATILIRDI

    “Zaman zaman bu sohbetimize çok değerli müftümüz İsmet Selim hocam da katılırdı. Kimseye elini cebine attırmaz, çay paralarını kendisi verirdi. Çok cömertti. Lokantada bile kimseye para ödetmezdi. Biz görevlilere gösterdiği hassasiyeti mutlak surette ailesine çocuklarına da gösterirdi.”

    ANLATMAYA KİTAP YETMEZ!

    “İsmet Selim hocam hakkında bir kitap yazılsa o kitap onu tarif etmeye yetmez. Çok güzel bir sesi vardı. Tok sesi ile Kur’an okur, insanların ruhuna dokunurdu. Muazzam bir hatipti. Alim ve bilge olduğu vaazlarından hep ortaya çıkardı.”

    HER DÖNEMDE KENDİNİ SEVDİRİRDİ

    “O yıllarda sık sık hükümetler değişirdi. Her dönemde kendini sevdirir, hiçbir parti ile kötü olmazdı. Mülki amir olan Valilerle iyi bir diyalog kurardı. Ramazan aylarında mukabele Orta Cami’de öğle namazını müteakip, Yalı Cami’de ise ikindi namazını müteakip okunurdu.”

    DUÂLARDA AĞLAR, AĞLATIRDI!

    “Arefe günü ya da bir gün önce duaları İsmet Selim hocam yapardı. Öyle bir dua yapardı ki duygulanmamak mümkün değil, kendisi ağlar ve tüm cemaati ağlatırdı.”

    DİB’TE AĞIRLIĞI VARDI

    “Kendisi bir ilim aşığı idi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda (DİB) ayrı bir yeri vardı. Çok sevilirdi. Bir dediği iki olmazdı. Zamanın başkanı şu anda hayattadır. Rabbim uzun ömürler versin. Tayyar Altıkulaç onu çok ama çok severdi.”

    SAKARYA’DAN ADANA’YA

    “7 yıl Sakarya İl Müftülüğü yaptıktan sonra Adana İl Müftülüğü’ne tayin olmuştu. Adana depreminde çok korkmuş, kadere bakınız ki yıllar sonra 1999 yılında Marmara depreminde Sapanca Gölü’nün kenarında kendi evinde kızı ile beraber enkaz altında kalarak hayata veda etmişti.”

    ANKARA’YA GELEMEDEN GİTTİ

    “Eğer yaşasaydı Ankara İl Müftülüğü’ne tayini yapılmıştı. Yüce Rabbim eşine kızına ve kendisine gani gani rahmet eylesin. Eşi de kendi vefatından 23 gün önce Ordu’da trafik kazasında vefat etmişti.”

    ORDU’DA 22 YIL!

    “Kırık dökük cümlelerimle Ordu ilinde 22 yıl müftülük yapan çok değerli saygıdeğer müftümüz İsmet Selim hocam hakkında gerçekleri yazmaya gayret ettim. Yüce Rabbim makamını cennet eylesin, nurlar içinde yatsın ruhu şad olsun…”

    (Ordu Merkez Yenimahalle Camii emekli imam hatibi Yusuf KARATAŞ)

    Son cümleden sonra Âmîn dedik ve altına şöyle bir yorum geçtik:

    YUSUF HOCAM; MÂŞÂLLÂH!

    Hocam; mâşâllâh. Ne güzel anlatmışsın. Böyle 10 tâne yazsan bir kitap olur. Senden bunu bekliyoruz. Bu senin himmet gördüğün insanlara ve yaşadığın topraklara bir vefâ borcundur.

    YAZI KÂBİLİYETİN DE SESİN GİBİ!

    Bu yazı gösteriyor ki senin en az sesin kadar gürül gürül bir yazı kabiliyetin var. Benzer hâtıra ve gözlemlerin, duygu ve düşüncelerinle berâber bir kitap oluşturmalısın.

    KİTABA ÂDETÂ MECBURSUN!

    Bu yazıdaki performansın seni buna mecbur ediyor. Bekliyoruz, kolay gelsin; Rabbimiz şimdiden sa’yinizi meşkûr eylesin; duâlarımız seninle muhterem hocam wes’selâm…”

    SİZLER NE BUYURURSUNUZ?

    Acabâ haklı mıyız? Sizler ne buyurursunuz, değerli okurlar?

    Bu sorularla berâber sizlere vedâ ederken, herkesin kendisi için olduğu kadar memleketi için de kabiliyet ve imkânınca yapacağı bir şey olduğunu düşünüp îfâya yönelmesi ve de muvaffak olması niyazıyla…

    DUÂYA DEVÂM, CÜMLEYE SELÂM

    Rabbimize yalvarıyor, bu duygu ve düşüncelerle berâber cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…

    Devamını Oku

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.