34,3122$% 0.21
37,2200€% -0.48
44,4322£% 0.46
3.017,79%-0,07
5.060,00%-0,18
8.885,00%0,24
2352820฿%-1.76901
31 Ekim 2024 Perşembe
Ölmeden Önce ‘Allah’a Teslim Olmak’ ve Kadir Gecesi
Kentsel Dönüşüm ve Konteyner Evler; Lüks Değil, Mecburiyettir
Toplumsal Sorunlar ve Altyapıları
Bir Varmış Bir Yokmuş Çiftçilere İkramiye Yokmuş
Bir Ağır Hasta Ziyaret Ediyor
Avrupa Birliği Tekmesi
Başlık böyle olunca iş değişti. Yoksa, yazıya başlarken niyet son günler, bilhassâ Bulancak Millet Bahçesi, Salı Pazarı ve Sarayburnu Câmii ve Kütüphâne intibâ ve değerlendirmeleri içindi. O zaman gün gün, kısa kısa, kimini olaylar, kimini de o güne ajandaya kaydedilen vecîzelerden seçmeler şeklinde yazmaya çalışalım:
1- Ayın ilk günü, Bursa’da ikâmet eden hemşehrimiz, meşhur YAŞ kararları mağdurlarından, asker/öğretmen, kadim dost Ârif ÇELENK Bey aradı. Altın Çarşı’da buluştuk. Ordu Kadîm Dostlar oluşumu için gelmiş. Bu konuyla ilgilenme teklifinde bulundu. Kaçamadık. Sonuçta biz de bir siyâsî âidiyet noktasında kendimizi Millî Görüş kategorisinde addediyoruz. Dıştan görüntü de öyle olmalı ki, bu meyânda bir arayışta akla gelen isim oluyoruz. Bununla şeref duyarım. Rabbimiz bu nispet ve teveccühe lâyık olmayı nasîp eylesin.
2- Eğitime Destek Platformu [EDEP] toplantısı. Mülkî erkân, akademisyenler, iş adamları, bir bölge milletvekili ve eğitim ağırlıklı bürokratların katılımıyla eğitimin meselelerini değerlendirdik.
3- ODÜ İlâhiyât’ın ilk gün açılış dersinde Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ Hoca’yı dinledik. Geniş not aldık.
4- Cumâ, Sabah buluşmasında namazın ardından tesbîhât ve akabinde Dr. İsmail ÇİÇEK’in Câmiler Haftası bağlamında Kâbe’den bu yana mâbedin hayâtımızdaki yeri bağlamındaki nefis konuşmasını dinledik. Müftülük sitelerinden ulaşmak mümkün.
5- 1985-89 arası İmam-Hatip lisesi müdürlüğünde bulunduğumuz Akkuş’ta bir dosta yaptığımız iâde-i ziyârette Kertil kahvaltı ve gezisiyle genel uğramalar sonrası ikindi ezan tilâvet ve namazı sonrası Ordu’ya dönerken Akkuş yıllarında yakın görüştüğümüz şimdi Ünye’de ikâmet eden BAL âilesini ziyâret ettik. Çok çok güzel oldu.
6- Eymür köyümüzde mevsim sonu toparlanma, meyve ve sebzeler, dal kesmeler, komşu uğramalarında bulunduk. Bahçemizden son ürünlerle kahvaltı yaptık.
7- AÇLIK: “İki türlü insan dâimâ açtır; biri İLMİ arayan, diğeri de PARAYI!”
8- Abdülkadir DEMİR Bey Hocamızla Cenâze için gittiğimiz Perşembe’den Bolaman’a, oradan Fatsa’ya geçtik. Dost ziyâretleri yaptık. Bunu zâten köşe yazısı olarak değerlendirmiştik.
9- Şenel ÖZATA’dan güzel bir intibah paylaşımı: “Evlât! Geceler uzundur; uyku ile kısaltma. Gündüzler aydınlıktır; günâhlarla karartma!”
10- Önceki gün Fatsa’da görüştüğümüz, ziyâret için buralarda bulunan İst. YİE’den arkadaşımız Tokat Turhal’lı Muzaffer ÖZ kardeşimizle Ordu’da hasbihâl ve 6 İstanbul mezunu olarak buluşma ve hasret giderme saâdeti. Elhamdülillâh…
İkindiye de, Ensar Vakfı Heyeti olarak Ulubey Devlet Hastanesi Başhekimliğine atanan Dr. Muhammed Mazhar Bey’e HAYIRLI OLSUN ziyâreti.
11- Cumâyı Proje İHL’de ümit çiçeklerimizle kılmanın hazzı ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bizim okuduğumuz ezan kadar çocukların cumâ görev tatbikâtları da çok güzeldi. Mâşâllâh.
12- ORİMDER Başkanımız Abdurrahman MURTAZAOĞLU Bey’in oğlu Müctebâ’mızın Düğünü ve burada halef-selef olarak buluştuğumuz Akkuş İHL müdürü Mustafa BAL Bey ve arkadaşları başta olmak üzere diğer ilçelerden dostlarla çayın ardından İbrâhim KARA kardeşimizi de alarak iki iş adamı olarak onları tanıştırma meyânında Şenel ÖZATA Bey arkadaşımızla berâber kardeşi Cevat Bey’in iş gereği bulunduğu Gülyalı/Tepealtı’ya gittik. O bayır yerlerde güzel çalışmalar, projeler gerçekleştiriyorlar. Tebrik etmemek elde değil. Başarılar.
13- Kötdwki evine yaptırdığı asansörde 4. Kattan zemîne çakılmak sûretiyle kazâya mâruz kalan ve evinde yatan, Ordu’nun tanınmış sîmâlarından Zeki SÖNMEZ Bey’i Efirli’de ziyâret ettik. Konu kayınpederi, bizim çocukluk yıllarımızın meşhur işadamı, siyâset ve toplum aktörlerinden, o gün de ifâde ettiğimiz gibi kitâbı yazılması gerekenlerden Hâki YENER büyüğümüz etrâfında dolaştı.
14- Muallim Câhit ŞÂHİN arkadaşımızla ORDU ve Altınordu Müftülüklerine ziyâret, kitap-dergi sohbetleri.
15- ORİMDER’de yönetim kurulu ictimâı. Özellikle talebe bursları ve öğrencilerin tespîti, bunun için kaynak arama ve okullarla irtibat husûsu konuşuldu.
16- Müftülük eski binâsındaki Gençlik Merkezi’nde dâire âmirlerinin ağırlıkta olduğu, ODÜ İlâhiyât Fakültesi hocası Yağızhan GENÇ Bey’in, Kur’an’da adı geçen şahsiyetler tarzında yapılanTefsir Sohbeti.
17- Şehir kütüphânesinde Dergiler arasında gezinti. Ne çok da varlar mâşâllâh. Ve de dilimize pelesenk olan hüzzam nağmeler. İçimizde kaynayıp dilimizde dolaşıyorlar.
18- ORİMDER geyeti olarak, ÖNDER’in takdir ve teşekkür plâketini takdim için Süleyman Aydın MEMİŞOĞLU’na gittiğimiz Ünye Akşamı. Ayrıca, o hafta vefat eden kardeşi dolayısıyla taziyede de bulunduk.
19- Süperkebt Mescidi İmam-Hatîbimiz, Kumrulu, hâfız İlhâmi EGE Bey hocamızın, hıfzını tamamlayan kızı Beyzânur hanım için Karşıyaka Câmii altında icrâ ediken Hâfızlık dâvet Proğramına katıldık.
20- Günlerden Pazar. Köydeyiz. ODÜ Edebiyâtta bir öğrenciye incelemesi veriken Ordu İHL okul dergilerinden Şadırvan’ın mevcut sayılarını arayalım derken eski kitap, dergi, gazete, fotoğraf deryâsı arasında gezinti.
21- FETÖ GEBERMİŞ, Toprağı bol, durağı ateş olsun! Bu meyanda yazılar yazdık, paylaşımlarda bulunduk. Ne yazılsa, bu mendeburun İslâma, ümmete, hattâ insanlığa verdiği zarârı ifâdede hafif kalır.
22- Kitap delisi, özellikle Tefsir ağırlıklı bilgi ve birikimiyle mütehassıs ve mütehassis diyebileceğimiz arkadaşımız Câhit ŞÂHİN Bey’le mûtad ODÜ Ziyâretlerimizden birini daha yapıyoruz. 5 öğretim üyesi hocamıza kısa da olsa uğramış, üniversite ve dostluk havası solumuş oluyoruz. Küçük ve de çoğu kitap-dergi gibi şeyker de olsa hediyeleşip ikramlaşıyoruz. Daha ne olsun!
23- İHL emekli hocalarından, mesâi arkadaşımız Osman Demir nerhûmun Cenâzesi için, YEŞİLYURT SİTESİ önünde helâlleştirmeden sonra namaz ve defin için Mübârek Köyü’ndeyiz. Namazını oğlu, bizim de talebemiz olan FATİH HOCA Bey kıldırdı. Allâh CC kabûl etsin. Babası olan merhum hoca arkadaşımıza ganî rahmetiyle muâmele eylesin; Âmîn…
24- “Köyün ağası, söyleyemediği sözleri köyün delisine söyletirmiş!” ATASÖZÜ
25- Eymür Köyümüzde saat 11.00, ÇAMLI lakabıyla mâruf akranımız yaşta Mustafa ÖZTÜRK kardeşimizin Cenâzesi. Konuşmasını, merhûmun amcasının dâmâdı olduğunu öğrendiğimiz Prof. Dr. Ali AKDOĞAN yaptı. Allâh CC rahmet eylesin.
Cumâ’yı da Şuâyip’te kıldık.
26- Araba çarpması sonucu yatağa düşen Müzeyyen SOYLU teyzemizi ziyâret meyânında gittiğimiz Bozukkale’de akşam namazını, ilk defâ gitmiş bulunduğumuz, merhum Namık ALTAŞ’ın ULU CÂMİ’yle birlikte olmak üzere yapımıyla ilgilendiğini önceden bildiğimiz Cemâl Azmi Câmii’nde kıldık.
27- 1 Eylül’de bizi köyde bulup, yeniden yayınlanmaya başlayan, Mehmet Âkif’in meşhur SEBÎLÜR’REŞÂD DERGiSi’nin Ordu temsilcisi yapan Av. Mustafa Vahdet SÜRÜCÜ Bey’le, eskiden mecliste danışmanlığını yaptığı Mustafa KAMALAK Bey’le geldiği ve yerini bize haber verdiği Anadolu Gençlik’te kendisini konuşmanın içinden alıp yan odada kısa bir hasbihâl ettiğimiz Eymür’e Dâvet Günü
28- Ensar Yönetim ve Danışma Kurulu toplantısı. Vakfa ve eğitim meseleleriyle talebelere yardıma dâir konuştuk. Kitap Kahvenin geleceğini ve burada gerçekleştirilebilecek faaliyetleri değerlendirdik.
29- Bulancak SALI PAZARI cevelânı. Daha başta, hava güzeldi bir defâ. Çocuklar dedi, bugün Bulancak SALI PAZARI var. Oraya gidelim. Gezmek canımıza minnet. Asıl burayı yazacakken kalem genele kaydı. İnşâllâh yine de ayrıca yazmayı düşünüyoruz.
30- Perşembe için de, gerek Ordu İHO, gerekse İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden arkadaş olduğumuz Server KARAMAN Bey’le, eğitim adına birlikte neler yapabilirizi konuşmak hem de kimiyle tanışmak, kimiyle de yeniden buluşup sılalaşmak adına okullarımızı dolaşmayı plânladık. Bakalım n’oolacak? Niyet hayır; inşâllâh âkibet te hayır.
31- Bu yolda dünden devam ederken bakalım cumâda nereye tevâfuk edeceğiz?
Burdan sonrası Kasım. Bakalım neler getirecek. Gelecek günler çok daha ciddî gündemlere gebe. Dünyâ, Gazze ve Filistin’i çözmeden huzûru yakalayamayacak. Nihâî olarak bu meseleyi çözecek olan da bizleriz. O günleri tez zamanda göstermesi niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, cümleye sevdikleriyle berâber sonsuz mutluluk dileklerimiz ve de gelecek nice ayları böyle yazıp sizlerle paylaşabilmek ümîdiyle kâffe-i ehl-i îmâna sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…
Çok hoş bir yazı. Çocukluğumuzdaki Anadolu’dan bir kesit olmalı. O zamanlar bizim hayâtlarımız da benzer keyfiyet ve tatlardaydı. Belki bugün de yer yer yaşanıyordur benzerleri, kirliliklerin henüz sirâyet edemediği kimi mûtenâ ve müstesnâ yerlerde.
GEÇMİŞTEN SES, ÇAĞA NEFES
Her neyse, bugün size arz edeceğimiz bu hikâyeyi Mehmet BOZKURT Bey arkadaşımız paylaşmış. İyiki de paylaşmış. İnsan böyle güzellikleri duyunca içi açılıyor, ümitleri depreşiyor.
Nitekim, bu, yaşanmış olduğuna ve kıyılarda-köşelerde yaşanıyor ve de Anadolu insanının genel hayât karakterini yansıttığına inandığımız hikâyeyi okuduk nefes aldık, geçmişten ses aldık.
DÜNKÜ ANADOLU, BUGÜNKÜ DÜNYÂ
Kısacası böyle acımasız, güvensiz, sevgisiz ve karmaşık bir çağın içindeyken böyle sıcak, hoş, insâniyetli yaşanmışlıkların, geçmişte de olsa varlığından haz duyduk, tad aldık, imrendik; acâbâ hâlâ böyle hikâyeler var mıdır diye kendi çapımızda sorgu-suâl eksenli âlemlere daldık.
DOSTLAR GÖRELİM NE DERLER!
En son; bakalım dostlar ne der, ne buyururlar, nasıl yorumlarlar acabâ? En iyisi onlara da bunları hatırlatıp bir değerlendirme, en azından bir istifâde veyâ nostalji imkânı sağlamak dedik. Bilmeyiz iyi mi ettik? Takdir sizin; işte buyrun:
YEDİ İKLİM SULTÂNI İLE PERİ PÂDİŞÂHININ KIZI
“Geçen Erzincan’dayım. Merkeze bağlı köylerinden birine gittik. Sevdiğim bir gencin nişanına çağırmışlar. Bahçede oturuyoruz. Kenarda mütevâzı bir kulübe. Tek katlı kerpiç, kapı doğrama eğilmiş bükülmüş… Kapıda iki ihtiyar göründü. Adam, basamaktan rahat insin diye kadıncağızın elini tuttu. Bu ne zarâfet ya, hanımın eli beyinin avucunda, kocası bileğinden destek oluyor ona. Kadın nasıl muhabbetle bakıyor, hayran hayran… Ağzımdan kaçtı; nişanlanacak olan sen misin yoksa bunlar mı? Güldü…
DURUYORLAR FAZLA, ZÂTEN ÖYLELER
– Amca onlar benim dedemle ninemdir, kaç yıllık evli olduklarını bilmiyorum ama babam 55 yaşında, artık hesapla.
-Yok sevdalı gibi duruyorlar da…
-Duruyorlar fazla oldu, zaten sevdalıdırlar. Biz Kerem’le Aslı deriz onlara…
Nine kadınların yanına gitti, dede yaklaştı “HOŞ GELDİNİZ” dedi. Sanırım yetmiş beşinde olmalı, ama dinç görünüyor. Hatırını sorduk, nasılsın, iyi görünüyorsun maşallah!
– Şükürler olsun. Allah bugünümüzü aratmaya.
NE EMEKLİ, NE BAĞ-KUR, NE SİGORTA!
– Emeklisi misin?
– Yooo değilim.
– Bağ Kur, sigorta filan…
– Bilmem, yazılmadık ki zamanında…
– Ya tarla tapan?
– Üç beş evlek bir şey var ama öyle uğraştıracak kadar sayılmaz.
– Eee neyle geçiniyorsunuz peki?
TEKERLEK DÖNÜYOR, ÇOK ŞÜKÜR!
Köşede yatan at arabasını gösterdi, “tekerlek dönüyor be, Rabbim umduğumuzdan fazlasını veriyor.”
– Köyde ne iş olur ki at arabasına?
– Köyden pek iş çıkmaz, ben her sabah erkenden kalkarım. Namazımı kıldım mı atı bağlarım, doooğru Erzincan’a…
– Az değil bayağı da mesafe var.
– O kadar değil, üç çeyrek sürer ancak. Nereden biliyom, üç yüz salevat, beş yüz kelime-i tevhid çekemeden yol bitiyor zira.
– Sonra?
CAM ÖNÜNDE YERİM HAZIRDIR
– Buğday meydanına varırım, otururum çorbacıya. Cam önünde yerim hazırdır. Ezogelinimi söylerim, kaşıklarım sıcak sıcak. Biraz da biber serpersin oh, ekmekler de çıtır, keyfe bak. Yönümü yola karşı tutarım, ola ki bir tanıdık geçer, çağırırım gel bi çorba iç, için ısına. Bazıları sırtını döner cama, ama nekesliklerinden değil, bilirim vakitleri dar, şehir insanı değil mi? Koş oraya, koş buraya…
-Eee?
TELDOLABI, SOMYA, KUM, KÖMÜR; HER NE OLURSA
– Derken ufaktan ufaktan çağırmaya başlarlar, kimine bir çeki odun götürürüz, kiminin istasyona yükü çıkar. Teldolabı, koltuk takımı, somya, termosifon, kum, çimento, tuğla artık ne olursa… Beş on pangınotumuz olur akşama kadar. Atın yemini almışsın o da caba.
KÜHEYLANIM KOŞ; BEKLEYENİMİZ VAR!
Gidersin bakkala göğsünü gere gere gürlersin
“-Aslanım; iki paket Nuh’un Ankara Makarnası vir amcana. Bir kutu da salça. En iyisinden ama!” Yem torbasının üstüne oturursun, haydi küheylanım, koş bekleyenimiz var.
KAPI ÇALDIĞIMI HİÇ HATIRLAMAM!
Hanımın dersleri vardır, sabahtan okur öğlene kadar. Biraz kayluleye yatar. Sonra beni karşılamak için hazırlanır. İnanır mısın bugüne kadar kapı çaldığımı hiç hatırlamam, araba bahçeye girdi mi sahanlığa çıkmıştır çoktan. Bakarsın soba yanmış, güğüm ıslıklanmakta… Hayvanla uğraşınca insanın üstü biraz… Nasıl söylesem kokar, girer yıkanırım. Banyodan çıktığımda çay demlenmiştir, tenceremizde sıcak aşımız hazırdır. Yanında da, çörektir, çökelektir, kete börektir, artık ne olursa…
– Afiyet olsun
BEY ŞÜKÜR ETMESİN DE NE YAPSIN?!
– Baş başa yeriz, çayınan azıcık muhabbet ederiz… Düşünebiliyon mu beg sabah kalkmış, Erzincan’a varmış. Beg çorbasını içmiş bir Müslüman’a da ısmarlamış. Beg yükünü ney taşımış, atının yemini almış. Beg erzakını tedariklemiş, evine varmış… Beg şükür etmesin de n’apsın?
– Yaa şikayet edenler duysunlar.
YİNE ERZİNCAN, YİNE ÇORBACI VE YİNE KAPI
– Vakitli yatacaksın ki yarın elin ayağın tuta… Ertesi gün yine atı bağlarsın, yine Erzincan, yine çorbacı, yine bi harçlık yaparsın. Akşam girersin bakkala ver oradan baldo pirinç ver, oradan nohut mercimek. Hatta tahin, pekmez, cevizli helva… Gelirim hanım yine kapıda…
EV SARAY, OTURANLAR HÂNEDAN
Kadına baksan sanırsın efendisi 7 iklime sultan. Adama baksan sanırsın, hanımı peri padişahının kızı filan.”
[Yalçın ÇELEBİ Bey’den İktibas edilmiştir…]
HERKESTE GIPTA, ARAMA TIPTA!
Bizim gibi diğer okuyanlar da iç geçirerek gıptayla değerlendirmişler yazıyı. Bakalım sizlerin de yorumları olacak mı?
NE BEREKETLİ GÜNLERDİ
Erhan TOKLU: At arabacılar hep aynı mı imiş? Rahmetli dedem de Erzincan’da 20 küsür sene at arabacılık yaptı. Hikayedeki anlatılan güzellikleri doyasıya yaşamış birisi olarak kendimi hep şanslı hissederim. Ne bereketli günlerdi… eve karpuz alındığı zaman en az 5-6 tane alırdı. Cimin üzümünü kasayla, şeker çuvalla tursili bile içinde bir düzine olan büyük kolilerle alırdı. Dedem vefat edeli 22 sene oldu istisnasız her gün Fatiha’mı okur ruhuna hediye ederim…
İKİ GÖNÜL BİR OLUNCA
Ârif BAŞ: Rabbim! Sağlık Afiyet versin. Şu Hayatın Güzelliğine bakar mısınız! Şu Mutluluğa ve Sadakate bakar mısınız! Rabbim muhabbetlerini ve mutluluklarını daim eylesin. Çok güzel bir Hayat. Bizde Bir Söz var ya! İki Gönül bir olunca! Samanlık Seyran olur.
İÇİM ISINDI; NE GÜZEL HAYATLAR
Türkan Bekgöz ÜNSAL: Çok değerli bir paylaşım teşekkür ederim. İçim ısındı. Ne güzel yaşanmışlıklar var
ÖRF, ÂDET, AHLÂK; MERHAMET MUTLAK
Caner YOLCU: Allah herkese böyle hanım nasip etsin. Mevcut hanımlara akıl izan merhamet versin. Tabiki bu arada erkeklerde ama Türk örf adeti böyle idi. Saygı, sadakatten oluşurdu aile yapısı. Kocası gelmeden yatmazdı hanımı. Çilekeş, emektardı aileler. İçimize fitne tohumları saçılmadan evvel, batı özentisi gelmeden evvel.
53 YIL OLDU; HÂLÂ ÖYLEYİZ
Yücel Karaman KUTUN: Biz de hatunla 76’yi bulduk, evlilikte ise 53’u. Hâlâ liseli aşıklar gibi el ele gezeriz. Şükür Rabbimin verdiği sağlığa.
HUZÛRUN ANAHTARI; TEVÂZU
Tâlip AKARÇEŞME: Kısa yol, ‘tevazu’ huzurun anahtarı!…
SEVGİ-SAYGI, AZA KANAAT, KADR-İ KIYMET
Rezzan ÜNLÜDOĞAN: Sevgi, saygı, aza kanaat, kadir kıymet bilmek; tüm yaşamın, mutluluğun anahtarı. Ne mutlu.
SABAH SABAH İÇİM AÇILDI
Yetiş TÜRKÖZ: Diline gurban… Sabah sabah içim açıldı…
HÂLİNE ŞÜKREDENLER GİTTİ!
Ârif EL: Hey gidi günler… Bu anlattıkların en az 35-40 sene önceki insanlardı. İnsanın insana saygısı vardı. At arabası bile artık tarih oldu. Böyle haline şükreden insanlar gittiler. Türkiye fırsatçılar ülkesi oldu.
NERDEE? ŞİMDİ HERKES BARUT!
Naran KURT: Harika; şimdi nerede… Herkes barut fıçısı. Güle oynaya yollarsın, akşama surat asık, bağırmaya yer arayan her şeye bi bahane bulan birini bulursun. Hoş karşılaşan ne olur ki adam kendini programlamış huzursuzluk çıkarmaya…
BÖYLE İNSANLAR KALDI MI?
Zâhide SULTAN: Ne güzel işte… Kaldı mi öyle insanlar? Kalmadı?
BU TİP ÂİLELERİ ÇOĞALT YÂ RABB
Duran YILMAZ: Rabbim bu tip aileleri çoğalt. Amin, amin, amin, amin.
GENÇLERİMİZ ÖRNEK ALSIN
Zöhre ÖZER: Gençlerimiz okusa bunu, biz yaşlılar öyle yaşadık…
EVET BÖYLE, SEN DE BİRŞEYLER SÖYLE
Evet, görüyorsunuz. Milletin mayası sağlam. Hepsi de güzelliklere gıptalarda. Yaşayan şükürde, değilse hasret duyuyor. Aslında bu güzellikler bölük-pörçük te olsa yaşanmıyor değil günümüzde ama gösteri ve görsel boyutu berekete halel getiriyor. Kıskançlıklar huzûru ifsâd ediyor, toplumu fesada boğuyor.
ÂİLE TEMEL, DEVLET ÇATI; GÂYE SONSUZ
Herkes böyle bir âileyi arzuluyor. Ama moda gibi algı ve telakkîler de değişiyor. İnşâllâh, toplumun temeli, devletin yüreği olan âilede müspete doğru değişmeler olur. Bu hem dünyâyı tatlı yaşamanın hem de ukbâda sonsuz saâdete olaşmanın biricik yolu. Rabbimiz cümlemize sevdiklerimizle berâber lûtfeyleyip âhirette de tüm sevdikleriyle Efendimiz SAV in komşuluğunda buluştursun.
ZÂLİMLERE KAHIR, MAZLUMLARA NUSRET
Bu duygu ve düşüncelerle vedâ ederken, başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere tüm mazlumları zâlimlerin tasallutundan kurtarması, bizleri kardeşlerimize yardıma müdrik ve muvaffak kılıp o günleri çabuk gösternesi niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, ümmeti sağlam âileler ve şuurlu nesillere sâhip kılması arzu ve temennîsiyle cümleye sonsuz mutluluk dilekleri yanında kalbî sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…
Siz Kur’ân’ı hayâtınıza taşırsanız, Kur’an da sizi Cennet’e taşır. Kur’an her yönüyke bir mûcize. Dünyâ ne kadar eskisi de Kur’an hep tâzedir. Hattâ çağlar geçtikçe hakîkâtleri daha iyi anlaşılır. Diğeryandan, insanoğlu her ne anlamda ne kadar ilerleme kaydederse etsin, Kur’ân’ın benzerini getiremez.
EZBERLEMEK DÂHİL, HER YÖNÜYLE MÛCİZE
Konumuz bu değil ama, Kur’ân’ı ezberlemek te bir mûcize. Başka hangi kitap var yeryüzünde; böylesine çok ve kısa zamanda ezberlenebilen? Hem, böylesine ezberlenme arzusu duyulacak nitelik ve muhtevâda olduğu kadar edebî güzellik ve anlamsal derinlikte; ve de bu meyânda tahayyül ötesi boyutta bir kitap!
Var mı? Elbette yok. Çünkü bu kitap ilâhî bir kitap, hiç aksaması bulunmayan kainatın ve onun kanun ve ilkelerini koyan yaratıcısının gönderdiği kitap. Onu ezberlemenin, zihninde muhâfaza, kalbinde mütâlaa etmenin Hal katındaki değerini bir düşününüz. Hâfızlığın fâzileti, bereketi ve feyzine dâir Hadîs-i Şerifler çok. Bunlara ulaşmak çok kolay. Lâkin mevzûun bu tarafını idrâklerinize havâle ediyoruz.
ASIL KONU; HAFTA SONU
Bu girişten sonra asıl konumuza gelelim: Geçtiğimiz hafta sonu Ordu Karşıyaka Câmii Konferans salonunda, Akyazı Süperkent Mescidi İmam-Hatîbi, hâfız İlhâmi EGE Hoca’nın 4 kızından ilki, aynı zamanda Ordu Proje İmam-Hatip lisesi talebesi olan BEYZÂNUR Hanım kızımızın, sevinç ve mutluluklarını sevdikleriyle paylaşma sadedinde HÂFIZLIK DÂVET PROGRAMI vardı.
SÜPERKENT’TEN BULANCAK’A KATILIM
Başta kızımızın anne-baba ve Şeymânur, Semiha Ravza ve Ceydâ isimli kardeşleri olmak üzere, Süperkent sâkinleri, kızımızı yetiştiren Bulancak Kız Kur’ân Kursu’ndan Seldâ YAVUZ Hoca hanım ve arkadaşları, Ordu merkezden İmam-Hatip lisesi öğretmenleri, Diyânet çalışanı hoca arkadaşlar ve câmi cemaati olmak üzere 150 civârında kişi katıldı.
TİLÂVET, İLÂHİ, KASÎDE, SOHBET
Kur’ân tilâveti yanında ilâhi ve kasîdelerin de seslendirildiği ikrâmlı programın konuşma ve duâsını, Altınordu Müftümüz Mh. Abdullah SÖYLEMEZ Bey Hocamız yaptı. Günün anlam ve önemini çok güzel vurgulayan ve dikkâtlice dinlenilen konuşma şöyleydi:
KİTÂBA VÂRİS KILINAN SEÇKİNLER KİMLERDİR?
“Kerim Kitabında Rabbimiz Fâtır Sûresi 32’de şöyle buyuruyor:
“SONRA BİZ, O KİTABI KULLARIMIZDAN SEÇTİĞİMİZ KİMSELERE (Muhammed Ümmeti’ne) MİRAS OLARAK VERDİK.”
Âyetin devâmında Rabbimiz Kur’an karşısında insanları 3’e ayırıyor;
“ONLARDAN KENDİNE ZULMEDENLER VARDIR.” Bunlar Kur’ân’a sâhip çıkmayıp kendilerine yazık eden nasîpsizlerdir.
“ONLARDAN ORTADA OLANLAR VARDIR.” Yâni, mesajlardan haberleri var, eksik-gedik te olsa, tam vukûfiyet olmasa da uymaya gayret ediyorlar.
“YİNE ONLARDAN ALLAH’IN İZNİYLE HAYIRLI İŞLERDE ÖNE GEÇENLER VARDIR. İŞTE BU BÜYÜK LÜTUFTUR.”
Bu 3. grup ta hayırda öncü olup, bu mîrâsı hakkıyla taşıyabilmek için yarışanlardır.
HÂFIZLAR DA HAYIRDA ÖNCÜLERDEN MİDİR?
Âlimlerimiz diyor ki, bu âyet-i kerîmede işâret edilen kişiler Kur’ân’a hizmet edenlerdir. İşte hâfızlarımızı da biz SÂBİKUN BİL’HAYRÂT, hayırda öncüler olarak ifâde ediyoruz.
LAFIZDA HÂFIZ, MÂNÂDA DA MU-HÂFIZ
Hele hele bir de lâfzı gibi mânâsına da mu-hâfız olursa, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanır, fazîletiyle donanırsa bu sıfâtı hak edenler arasına girer.
Yüce Rabbimiz İsra Suresi 82. Ayette de meâlen; “Biz Kur’ân’ı müminlere ŞİFÂ ve RAHMET olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.” buyuruyor. Kur’ân’ın işâret ettiği bu şifâ ve rahmete fert, âile, toplum, millet, ümmet ve dünyâ olarak hepimiz muhtâcız.
HÂFIZLIK ZOR, LÂKİN BEREKETİ GANÎ
Hâfızlık çok zor. En azından; kolay değil. Bir Hâfız olarak söylüyorum. Çok çileli, meşakkâtli, zorlu bir yolculuk. Ama sonu da çok bereketli bir yolculuk ve süreç.
ŞİFÂ VE RAHMETİ BİZZAT YAŞADIM
Gerçekten de, Kur’ân’ı Kur’ân-ı Kerîm hayâtınızın en zor anlarında size öyle kapılar açar ki; en bunaldığınız zamanlarda o âyet-i kerîmeler size öyle ikrâmlarda bulunur ki, Kur’ân-ı Kerîm’in kelâmını, lafzını hıfzetmiş olmanız, Allâh’ın kelâmına gönül vermiş olmanız hasebiyle en dar ânınızda bir şifâ ve rahmet kapısı olarak onun bereketini görürsünüz. Kendi hayâtımda bunun çok örneklerini yaşadım.
RABBİMİZ YARDIMINI ESİRGEMESİN
Hâfızlığı, bu zorlu yolculuğu başarıyla tamâma erdiren evlâdımıza Cenâb-ı Allâh Kur’ân ahlâkı üzere yaşamayı, hayırlı, bereketli bir ömür sürebilmeyi nasîp eylesin.
HÂFIZLIK ÂİLE BOYU FEDÂKÂRLIK İSTER
Anne-babasını tebrik ediyorum. Bir evde bir evlât hâfızlık çalışıyorsa, anne-baba da bütün hayâtını ona göre şekillendirmek, bir o kadar da onlar fedâkârlık yapmak zorunda.
KUR’AN SEVGİSİNE HEPİMİZ MUHTÂCIZ
Evlâdımızı tebrik ederken Cenâb-ı Hakk’tan bütün yavrularımızın gönlüne Kur’ân sevgisi lûtfetmesini niyâz ediyoruz. Bu duâya hepimizin ihtiyâcı var. Hepimiz istiyoruz ki çocuklarımız Kur’ân’ı sevsinler, ona gönül versinler, lâfzen öğrensinler, ahlâkını ve ahkâmını kavrasınlar, yaşasınlar…
ÂİLE, HOCALAR, TÜM EMEKTARLAR
Dolayısıyla, en büyük duâ ve niyâzımız odur ki; evlâdımızın yetişmesine katkı sunan, başta anne-baba olmak üzere herkesten Allâh C.C. râzı olsun. Hâfızlığını her nerede tamamlamışsa oradaki hocalarımıza, şu âna kadar Kur’ân’a hizmet eden tüm hocalarımızdan Rabbim râzı olsun.
Âhirete intikâl edenlere rahmetiyle muâmele eylesin. Kızımızı ve âilesini bir kere daha tebrik ediyorum.
CENÂB-I HAKK HEPİNİZDEN RÂZI OLSUN
Bugün bu sevinci, bu heyecânı paylaşmak için buraya gelen sizlerden de Rabbim râzı olsun. Her ne murâdınız varsa, neyi arzu ediyorsanız, her ne için gönlünüzü Allâh’a açıp duâ ve niyâzda bulunuyorsanız, güzel niyetlerinizle berâber Cenâb-ı Allâh hayırlısıyla kabûl eylesin. Hepiniz Allâh’a emânet olunuz…”
HÂFIZLIK BİR SEVGİ VE FEDÂKÂRLIK İŞİ
Hâfızlık hocası Seldâ YAVUZ Hoca hanım da yaptığı konuşmada Kur’ân’ı, hâfızlığı sevdiğini, kitabımıza hizmet etmenin kendisine haz ve huzur verdiğini, talebelerini çok sevdiğini, herhâlde onların da kendisini sevdiklerini belirterek, bu işin sevgi ve gönül işi olduğuna vurgu yaptı.
ÂİLE, HOCA, TALEBE BERÂBERLİĞİ MÜHİM
Hâfızlıkta Âile, Hoca, Talebe berâberliği önemli. Bunu sağladık ve netîceyi aldık.
“Beyzâ kızımız 2 yıl önce bize geldi. Benim de iki kızım var, birinin adı da Beyzâ. Ordu’dan 3 talebeyle berâber 5 kızım oldu. Kolay değil. Zor dönemler yaşadık. Âilelerin de katkısıyla hepsini aştık çok şükür. Çok destek oldular. Kısa sürede bitirdiler.
BU HEPİMİZ İÇİN BÜYÜK ŞEREF*
Bu benim için de onlar için de çok büyük şeref. Rabbim benim evlatlarıma da nasîp eylesin.
Çocuklarımı ve âilelerini tebrik ediyor, Allâh C.C. onlardan, sizlerden râzı olsun diyor, cümleye Kur’an üzere bir hayat niyâz ediyor, sevgiler-saygılar sunuyorum.”
BİZ DE TEBRİK EDİYOR, SEVDİKLERİYLE MUTLULUKLAR DİLİYORUZ
Beyzânur kızımız ve âilesini biz de tebrik ediyor, Muhterem Müftü Bey hocamız ve hoca hanımın tüm dileklerine ilâveten, yavrumuz ve âilesinin bugünden geleceğe tüm gençlere ve âilelere örnek olması, gıpta edilen bir hayâtı yaşamayı, sonsuz hayâtta da sevdikleriyle berâber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşmayı lûtfetmesi niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere cümle mazlûmların kurtuluşunu en yakın zamanda görmeyi nasip etmesi temennîsiyle cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…
Ordu’da câmi konusu çok muammâ. Câmi konusunun sâhibi yok. Bir defâ, şehir merkezi ilçelere nazaran câmi oranında yarı yarıya. Yıkılanın yerine yenisi yapılmıyor. İşte eski Otogar. Bakalım devâsâ betonların yanına ne konduracaklar, yoksa hiç mi yok?
ÜMİTLER HEBÂ, NEREDE WEFÂ?
Biri çıkıp ta, câmi konusunu benimseyip göğsünü gere gere net bir açıklama yapmadı, yapmıyor. Bu noktada güven veren yok. Şu halka, gözünün içi gülerek, coşkuyla bir mânevî, irfânî müjde verme peşinde, böyle konuları dert edip önceleyen, rutini dışına çıkan bir siyâsetçimiz de olmadı.
İMAM-HATİPLİLER DE DÂHİL
İmam-Hatip mezunu vekil, başkan ve de bürokratlar dâhil. Allâh için, göz dolduran, gelecekte; “ŞU ESERİ FALANCI YAPTIRMIŞTI” denilebilecek bir eserlerini göstersinler. Aha geldiler gittiler, gidiyorlar! Aksini iddiâ eden varsa biz buradayız.
SİYÂSÎ ETMENLER, ELİT ETMANLAR!
Her neyse; hafta içi, önceki hafta sonu ÖĞRETMENEVİ terasında ORŞAYAD’ımızın kahvaltı buluşması meyânında uygulanan program ve sonrasındaki serbest bölümde dile getirilen duygu, düşünce ve teklifler, kimi zaman verilen cevaplar ya da getirilen açıklamalar çerçevesinde bizim yaptığımız, Melet Havzası’nın Ulubey sınırları içerisinde yer alan 1.000 dönümlük yeni 2. OSB’ye, illâki bir câmi gerekeceği, bunun da 1.645 târihinde yapılıp zaman içerisinde etrafındaki mezarlarla birlikte kaybolan, emareleri mevcut, köye âit yere hem ihtiyâca binâen ve hem de târihi ihyâen yapılması fikir ve teklifini ileri sürmüş, CHP eski İl Başkanlarından, avukat Kenan ÇEBİ tarafından tenkîde ve fikrin reddine mâruz kalmış, bunun üzerine orada konuşulanlar çerçevesinde Ordu’nun siyâsî aklı ve buna etken olan etmen ve etman(!)lar çerçevesinde iki yazı kaleme almıştık.
SESLİ AZINLIK, SESSİZ ÇOĞUNLUK!
İşin bir tarafı da şu ki; Kenan Bey’in oradaki konuşmasını heyecanla karşılayıp alkışlayan azımsanmayacak bir kesim de vardı. Bunu Ordu -sözümona- elitlerinin genel karakterine dâir ön bilgi ve genel mâlûmât sadedinde söylüyoruz. Neyse ki, bu sesi çok çıkanlara mukâbil sessiz çoğunluktan gelen sessiz değerlendirmeler yüreğimize su serpti.
FARKLILAR, AYKIRILAR; HEPSİ
Bugün de, târihe not adına, aralarındaki farklı, hattâ aykırı olanları da ayırmadan, ibretlik kabîlinden alıp hepsini birlikte paylaşacağız:
Önce; “CÂMİYE TEPKİ, MÜZEYE TAPKI ARASINDA KENAN ÇEBİ” yazısına gelenler:
“ÂYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LÂFA BAKILMAZ”
İsmail TÜRKYILMAZ: “Bacanak; bu adamlara fazla değer vermeğe değmez. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
“AKSİ OLSA ŞAŞARDIM”
Ahmet ÇAKIR: “Farklı bir şey söylese şaşardım.”
“ŞEYTANA NİYE KIZIYORUZ Kİ?”
Celâl ŞAHİN: “Az da üzerimize alınalım. Bugün camiler cemaatsiz. Profesörler, doçentler, ilahiyatçılar, memurlar, bürokratlar (dini kurumların) gelmiyor, imam hatipliler yok, hâfız, Kuran kurslular, emekli hocalar. Kaç kişi günlük cemaate katılıyor, nerde…?? Adamlar cesareti buradan alıyor. Biz neredeyiz… Kimiz… Şeytana niye kızıyoruz? O görevinde; ya biz… Bizim alanlar niye boş?… Allah sonumuzu hayreylesin. Vesselâm…”
“BU DA GÜZELDİ”
Şükrü KILIÇ: “Celal Şahin Bey Kardeş, ssğol; bu da güzeldi…”
“BİZ ‘BİZ’ OLSUN, ABDESTSİZLER SUSSUN!”
Sâlih BURKAÇ: “Millet haklı. Camii betondan ibaret oldu. İmamı beton, selam vermez oldu. Caminin avlusundan çocuklar kovuldu. Yav hocam, camiler muhteşem olacağına, iman muhteşem olsa da bu abdestsizleri sustursak ya… Adamlar haklı…”
“İŞTE; MEÂLCİLİK BÖYLE BİR ŞEY!”
Recep UZUN: “Meal okuyup müçtehit (!) olanlar maalesef böyle hezeyanlarda bulunabiliyor. İslam’ı en iyi ben bilirim diye ahkam kesiyorlar…”
“CENÂZESİ MÜZEDEN KALKSIN!”
Fâtih KORKMAZ: “Ondan da bu beklenir zaten. Ancak müzeler olduğu için camiye giremez. Cenazesinde müzenin kapısında kaldırırlar…”
“MÜZELİK DÜŞÜNCELER!”
Bülent YÜCE: “Ne de olsa kendisinin bu düşünceleri de artık müzelik oldu. Kendine yer yapmaya çalışmış… Bizler seçim zamanları değil, yıl 365 gün camiyi hatırlayan siyasiler istiyoruz…”
“FESLİ DOSTU, ATATÜRK DÜŞMANI”
Hüseyin AĞAOĞLU: “Sen fesli dostu, Atatürk düşmanısın. Sen yalan beyanlar ve belgelerle Cumhuriyet’e ve kurucusuna kara çalarak emperyalistlerin uşaklığını yapıyorsun. O sebepten sen benim gözümde muteberliği olmayan bir müfterisin.”
“HEPSİ DE OLSUN; ÇOK MU ZOR?”
Nurettin Özcan YETİMOĞLU: “Cami de olsun, müze de olsun, kütüphane de olsun demek, çok mu zor???”
“SİZ TÂRİHİ İHYÂ İSTEDİNİZ”
Hüseyin SALUR: “Nuri bey siz, tarihin konuşulduğu yerde gizli kalmış ‘Tarihi Bir Yerin’ ülkemize kazandırılmasını istediniz. Tebrikler…”
“SÂDECE 5 DÖNÜM AYRILSIN İSTİYORUZ”
İbrâhim YÜKSEL: “Nuri hocam yazındaki ifadelerinden dolayı seni kutluyorum ben Şuayipli olarak bin dönümlük Organize sanayi için ayrılan araziye 22 dönüm araziye 1645 tarihli cami 1878 tarihine kadar hizmet etmiş daha sonra köy merkezine taşınmış ve mezkur arazi fındık dikilip arazi büyük şehire geçinceye kadar köy gelir getirmiştir. Bu caminin kitabesi hâlâ camimizde muhafaza edilmektedir. Bu kitabının aslına rücu ettirilmesi tarihi görev olarak hepimizin sorumluluğudur. Bu sebeple bu arazinin 5 dönümü cami yeri olarak ayrılması arzumuzdur. İsteğimiz tarihimiz ihya edilsin, hem de sanayi bir cami kazanmış olsun. Saygılarımla. Bu vesileyle cumamız da hayırlara vesile olsun âmin.”
“MÜZE DE, CÂMİ DE YAPILSIN!”
Hüseyin GÜRLEYİK: “Camiye karşı tahammülsüzlüğün yaşandığında oradaydım. Sanki; ‘Müze dursun, cami yapılsın’ dedi Nuri bey! Konu tarih, konuşmacı arkeolog, gündeme gelende tarihî bir cami kalıntıları. Ne bu tahammülsüzlük?! Böylesi kişilerin elinden olsa ihtiyaçlarımız, yaşamamız nice olur halimiz?!”
“DERT BİZİM, YA YETKİLİLER?”
Ahmet ŞİMŞEK: “Nuri hocam, teşekkür ederiz. Dert hepimizin. Bakan bizim değil, O da CHP lilerin…”
68 KUŞAĞI, 52 UŞAĞI!
Gelelim, 2.si olan; “KENAN ÇEBİ, DENİZ GEZMİŞ; HİLMİ GÜLER, NÛRİ GÜLMEZ!” başlıklı yazıya dâir değerlendirmelere:
“MELET MÜHİM; AMA ÖNCELİK MİLLET CÂMİİ”
Uğur YÜCE: “Hocam konu biraz farklı. Melet havzasına yapılacak Şuayip camii veya Türk İslam Kültür Merkezi gibi projeler bunlar şehir merkezinde Ordu ilinin en fazla insan sirkülasyonu yaşamış olduğu ana arterdeki ihtiyaç olan şehir Camisi yerine geçmeyecektir. Ayrı bir hesap şehrin tamamına hizmet edecek bir hesap değil. Yine eski otogarda Cami alanı bırakılmaması ihanetti. O bölgede semt camisine ihtiyaç vardır. Osmanlı ecdadımız her 70 haneyi hesaplayarak ya bir mescit yapmış veya bir cami yapmıştır. Konular ayrı.
“İHTİYÂÇ DA OLSA, DİKKÂTE ALINMIYOR”
Şu an Hilmi bey ihtiyaca göre hareket etmemiştir. Rabbim her şeyin en iyisini bilen kalpleri en iyi gören odur. Herkese hak ettiğini yaşatsın. Hilmi Bey’in Millet Bahçesi projesi içinde şehir Camisi ve külliyesi projesi için gerekli olan alanı yine eski otogarda 300 metrekare bir cami alanı ayırması zor değildi. Burada cami karşıtlığı var…”
“BÜYÜK ŞEHRİN BÜYÜK CÂMİSİ OLUR”
Mustafa ÖMEROĞLU: “Halkın talepleri nedense pek umursanmıyor. Halbuki bizim kabul ettiğimiz yönetim bu taleplere bigâne kalınca hayal kırıklığı oluyor. İnşallah bu haklı talebe duyarsız kalınmaz. Camileri zaten vatandaş yapıyor, bütçeye bir yükü yok. İstenen sadece müsaade. Büyük şehirin camisi büyük olur…”
“YER GÖSTERİLSİN YETER, HALK YAPAR”
Uğur YÜCE: “Mustafa Ömeroğlu Büyükşehir Cami yapmasın, Mustafa Bey cami için imar planında şehir imar planında ihtiyaç olan alanları bıraksın onu istiyoruz. Camiyi halk olarak bizler yaparız ama ne yazık ki Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler özellikle eski otogarda bir mahalle Camisi ihtiyacını karşılayacak derecede 16.000 metrekare alanda 300 metrekare alan bırakamadı. Yine 60.000 metrekare Millet Bahçesi projesi içinde bir şehir Camisi ihtiyaç projesini gerekli olan alanı ayıramadı bunları ayıramadığı halde çıkıp bu millete hizmet ettim deme hakkı yok…”
Mustafa ÖMEROĞLU: “Uğur Yüce Ben de onu diyorum kardeşim.”
Uğur YÜCE: “Mustafa Ömeroğlu anladım zaten Rabbim razı olsun duyarlılığınız için.”
“İMAM-HATİPLER KONUSUNDA ÎTİNÂ YOK”
Zekeriya KOCAKOÇ: “Maalesef ülkemizde imam-hatip okulları tam zıt görüşe ait okul müdürleri öğretmenler atanıyor. İmamların camilerde görevi gençlere sadece ezan namaz kıldırmak değildir. İmam-hatip lisesi okulları orman içinde olursa… Sayın vekillerimiz ihale yerine halka hizmet yapın.”
YILAN HİKÂYESİ, YALAN SİYÂSESİ
Evet Ordu’da câmi konusu böyle yılan hikâyesi gibi sürüp gidiyor. Bir el atıp da ağırlık koyan yok. Hâlbuki, başta, sorumluluğun odağındaki HİLMİ BEY olmak üzere MÎZAN GÜNÜ herkesin bir ağırlığa ihtiyâcı olacak.
CÂMİYE MUHÂLEFET HASTALIĞI
Veyl’olsun çobanı oldukları halkın mânevî ihtiyâcını öncelemekten öte, hiç olmazsa nazar-ı îtibâra alma zerâfet ve dirâyetini göstermeyen okumuş ya da okumamışlara!
MAHALLE BASKISI, MUHİT ASKISI!
Başka ne diyelim, sorumluluğun boyutunu hissettirelim; mahalle baskısı ve elit çevre askısından kurtaralım. Yoksa öyle bir şey yok mu? Kirazlimanı BELDE konutlarını yerle yeksan eden, tasarrufa takılan Millet Bahçesi projesini bir zirve ziyâretiyle hâlleden başkan halkın buradaki taleplerini nasıl değerlendiriyor?
BU KADAR DA OLMAMALI
Öyle ya da böyle ortada bir gerçek var. Sonuçta olan Ordu’ya ve geleceğimize oluyor. Bu noktada en büyük sorumluluk da başkana terettüp ediyor.
HEM TÂRİH, HEM İHTİYÂÇ
Kim ne derse desin, Hilmi Bey bakanımızın bu câmiyi 1000 dönümlük yere gereksiz diye değerlendirmesi mümkün değil. Yer gösterildiği takdirde halk da yapmaya hazır. Biz sâdece sesi çok çıkan azınlığın fotoğrafını, kentin sısyo-tipolojisini, bu meyânda da idâreciliğin zorluğunu dile getirip olan-bitenleri anlamada denge perspektifini ortaya getirmeye çalıştık.
İDRÂK-İ MEÂLÎ, VÂKIANIN MEÂLİ*
Rabbimiz cümlemizi mes’ûliyetini müdrik olarak yaşayıp huzûruna pîrüpâk olarak gelenlerden, sevdikleriyle berâber hem dünyânın hem de âhiretin saâdetine erenlerden eyleyip, dünyâ gözüyle başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere cümle mazlûmların kurtuluşunu görmeyi nasîp buyursun; Âmîn wes’selâm…
Bugün arzetmeye çalışacağımız merâm, değişen isimler değişmeyen resimlere dâir olacak. Yâni Ordu’da gözlemlediğimiz, özellikle son 20 yıllık dönemde Ankara’daki köklü diyebileceğimiz değişime rağmen, bunun Ordu’ya yansımaması.
ESKİ MAHALLE, YENİ ÇEVRE
Çok ümitlendiğimiz, ilmine-irfanına, kültür ve birikimine, bir yanı Ankara olduğu kadar ağırlıklı yanının İstanbul olduğuna inandığımız, dolayısıyla Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın MEDENİYET TASAVVURU ifâdesinin mücessem hâli olarak düşündüğümüz ve Enver YILMAZ’ın zâhirî îmârının ardından özellikle gönderilip kenti şehre dönüştürme göreviyle tavzif olunduğunu tahayyül edip çokça ümit beslediğimiz, bu meyânda yazılar yazıp kendimizce birşeyler yapmaya, ulaşmaya, şehrin irfânî ihtiyaçlarını da duyurmaya çalıştığımız Bakanımız OBB Başkanımız Sn. Mehmet Hilmi GÜLER Bey’in de bu noktada, söylemde pozitif, eylemde negatif kalması bizleri, gerek Ankara’nın söylem ve vaadleri, gerekse bizim buradaki beklentilerimiz husûsunda büyük bir hayâl kırıklığına uğrattı.
ERBAKAN’DAN ERDĞAN’A HİLMİ GÜLER
Erbakan Hoca’yla çalışmış, Erdoğan’la yol arkadaşlığı yapmış bir insanın Ordu’ya gelince siyâsî âidiyetini unuturcasına icraatlarda bulunması, kimi temaslarda alınan sözlerin dağın fâre doğurması misâli netîcelenmesi, şehrin genel manzarasında müspet bir tezâhür oluşmaması dâvâmız adına bir şanssızlık diye düşünüyorum.
MİLLET’İN NE CÂMİİ, NE DE PAZARI!
İşte MİLLET CÂMİİ konusu. Milletin BAHÇESİ tamam, ama, şehrin sembolü, onu temsil eden özel proje, etrafındaki sosyâl kısımlarla külliye şeklinde ce 7’den 77’ye herkesi parkları ve müştemilâtıyla kucaklayan bir CÂMİYE GELİNCE o yok. Neden? İstemiyorlar! Kim? Arkadaşlar!
Ondan geçtik; İşte ÇARŞAMBA PAZARI. Eski OTOGAR, şehrin tam ortası, halk pazarı olarak birebirken sermâyedarların talepleri galebe çaldı. Orada bir beton yığını daha yükselecek. CUMARTESİ PAZARI da şimdi uzaklarda.
BAKAN BAŞKAN ÇALIŞMIYOR DEĞİL
Bunu derken başkanımızın çalışmadığını, kendisini takdir etmediğimizi aslâ söylemiyoruz. Her şeyi çok güzel yapıyor. İcraat performansı çok iyi. Ordu için bir şans. Ama bir AK Parti Başkanı olarak, “HİÇ TE ÖYLE DEĞİL!” gibi davranması kabul edilebilir değil.
AK PARTİ’NİN ÖZÜ, AKePe DİYENLERİN SÖZÜ!
Konuşmalarında nezâketen de olsa AK PARTİ demeyip, o gün de olduğu gibi özellikle “AKePe!” diyenlerin taleplerinin öncelenmesi ve son tahlilde kentin genel karakteriyle silûetinde baskın çıkmaları bizi, şehrin ve neslin geleceği adına endîşelendirip üzüyor. Meselenin özü bu.
ORDU SİYÂSETİNDE BİTMEYEN MARKAJ!
Cumartesi günkü ORŞAYAD kahvaltı programında bu genel hava ve değişmeyen realitenin sebebini biraz daha yakından müşâhede imkânını bulduğumuzu söyleyebiliriz. Başkanımız aristokrat diyebileceğimiz bir âile çocuğu. Bu elbette bir nakîsa değil. Okul ve mahalle arkadaşları da hep kentsoylulardan oluşuyor. Diğer ifâdeyle beyaz türklerden. Dolayısıyla bu çevrenin evreninden çıkamıyor. Çıkmak istese de aslâ peşini bırakmıyorlar. Sâdece bizim o gün gördüklerimize değil, gittiği her yerdeki kalabalık fotoğraflara bakınız, hemen yanına sokulanların kimliklerine baktığınızda ne demek isteğimizi daha iyi anlayacaksınız.
FOTOĞRAF TEMSİL, KASDIMIZ ÖTESİ
Fotoğraf sözü elbette temsil. Bizim kasdettiğimiz daha ötesi. Başkanın birebir yakınında durup, çevresinden de ayrılmıyorlar. Kentin elitleri olarak ta gâyet etkili oluyorlar. Çocukluktan gelen arkadaşlık seyri bunu doğal olarak kolaylaştırıyor.
DÜNKÜ YAZIDA BİR ÖRNEĞİNİ VERMİŞTİK
Dünkü; CÂMİYE TEPKİ, MÜZEYE TAPKI ARASINDA KENAN ÇEBİ başlıklı yazıda sözünü ettiğimiz mantaliteyi, gâyet mâkul câmi teklifimiz ve bunun son derece âmirâne ve de duruma hâkimâne diyebileceğimiz şekilde püskürtülmesi meyânında dile getirmiştik.
İNANÇDAN İBÂDETE, İDEÂLDEN SEYÂHATE
Bu çevrenin ruh iklimi de belli. Biz onlara da birşey demiyoruz. Müzeye, sanata karşı olmamız mümkün değil. Biz de sanatkârız. Târihe ve târihî eserlere ilgiliyiz. Konser için İngiltere’ye 7 defâ gidecek kadar değil belki ama Mekke’yi, Medîne’yi, Bağdat’ı, Şam’ı, buralardaki târihî yerleri, dînî büyüklerimizi, irfan yıldızlarımızı, ecdad eserlerini görmek için Aftika’dan Asya’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Fas’tan Lyon’a birçok yeri gezdik ve medeniyetimizle birlikte, dünyâda güzel izler bırakan ecdâdımızla iftihar ettik.
BESMELESİ MÜZE, MESELESİ REFÜZE!
Her neyse; onların dünyâsı farklı. Bu da normâl de bizim önceliklerimizin farklı olması gerekliliği bağlamında, çevresi ve çerçevesi ne olursa olsun seçtiğimiz insanlardan âidiyetler ve siyâsî taahhütler meyânında beklentilerimizin olması da normâl kabul edilmeli değil mi?
MELET HAVZASI, ŞUAYİP CÂMİİ
Meselâ, 2.OSB’ye câmi meselesi hem târihî hem de BİN DÖNÜME BİR CÂMİ olarak bir gereklilikken ve de hem Profesör hocamız, hem Bakan Başkanımız da onaylamışken teklifimizin pervâsızca refüze edilmesi bu elit kesimin, kendi konum ve etkilerinden ne kadar emin olduğu ve özgüvenlerinin bir göstergesidir. Biz doğal taleplerimizi dillendirirken zorlanıp, ezilip-büzülürken bu tavır kente hâkim sivil otoritenin kim ve ne olduğunu açık eder niteliktedir.
MÜZEDEN MÂZİYE, BAKAN’DAN GELECEĞE
Her neyse, biz sadede gelelim; CHP Eski il başkanlarından Avukat Kenan ÇEBİ o gün mikrofonu eline aldığında ilk dile getirdiği husus MÜZE oldu. Önce kendi müze kültürü ve hayranlığını, bu ve benzeri sanat tutkuları bağlamında yaptığı seyâhatleri ifâdeden sonra da OBB Başkanı M. Hilmi GÜLER Bakan’a hoş güzellemeler yaptı:
BATI MÜZELERİNDE ANADOLU ESERLERİ
“Sözlerimin başında önce şunu ifâde edeyim ki; Avrupa’da teşhir edilen eserlerin yüzde 30’u Anadolu’dan gitmiştir. Ayrıca bir o kadar da mahzenlerinde vardır. Çünkü sonra gelenler yeni birşeyler görsünler diye hepsini bir sergilemezler, kimini sonraya bırakırlar.
ŞEYTAN 65 YILDIR ARAMIZA GİREMEDİ!
Bakın; Sn. Bakanımıza çok teşekkür ediyoruz. İyi dinleyin; eski bir CHP İl Başkanı AKP’nin bir Bakanına teşekkür ediyor! Bizim aramıza siyâset giremediği gibi şeytan da 65 yıldır giremedi! Bizim dostluğumuzu herkes bilir eder.
MÜZENİN ÂCİLEN YAPILMASINI İSTİYORUZ
Ama birşeyi söylemek istiyorum; bakın, en sevindiğimiz olay son yılda Vâliliğin müze olarak yapılacak olması. Biz bu müzenin bir an evvel yapılmasını istiyoruz.
DENİZ GEZMİŞ KUŞAĞI, EYLEM-MEYLEM ÂŞIĞI
Bir şeyi ise açık söylüyorum; hiç kimse alınmasın. Ben 68 kuşağıyım. Bunun için her eyleme hazırım. Benim sıra arkadaşım Deniz Gezmiş. Beni bilen bilir. Bunu şunun için söylüyorum; biz öyle eylemden meylemden hayâtımız boyunca kaçmadık.
ORDU GÜZEL, GÜLER BAŞKAN GÜPGÜZEL!
Ben ısrarla her zaman şunu söyledim: Avrupa’da Ordu’dan daha güzel bir yer yoktur. Şehir yoktur. Cannes (Kan) Film Festivali; Cannes (Kan) dediğin yer Perşembe’nin yarısı. Şu Boztepe, şu Turnasuyu, Yoroz Seyir Tepesi. Allâh râzı olsun. Bu hizmet, bu güzellik nerde var? Deyin ki Polonya’da var. Deyin ki İngiltere’nin şurasında var.
İNGİLTERE’YE; 7’Sİ KONSER İÇİN, 9 DEFÂ GİTTİM
Ben İngiltere’ye 9 defâ gittim. 2 defâ tamamını gezmek, 7 defâ da konser izlemek için gittim. Arkadaşlar; bu müzeyi bir an evvel görmek istiyorum. Ve bunun için bize düşen ne görev varsa yapmaya hazırım.
“BİR ŞEY DAHA!” DEDİ; KÜKREDİ DE KÜKREDİ!
Bir şey daha diye başladı ve bizim dün burada paylaştığımız câmi konusunu dile getirip, müzeyle ilgili olarak gösterdiği heyecanın benzerini onca mâkuliyetine rağmen bu noktada tüm enerjisini CÂMİYE TEPKİ OLARAK sergiledi. Câminin yapılmaması için Bakan Başkanımız Hilmi Bey’i iknâya, hâzirûnu etkilemeye çalıştı. Bunun için de dönüp dolaşıp güzellemeler yapmaya devam etti. Bir kısmını dün vermiştik. Şimdi de hatırlatalım.
KİMSE BAŞKANA TEK LÂF SÖYLEYEMEZ!
İşte konuşmanın o satırları; buyrun:
– SON BİŞEY DAHA SÖYLEYEYİM:
– Sn. Bakanım; Yaptıklarınız için çok teşekkürler. Ben herşeyi bilen bir kişiyim. Bakın, şimdiye kadar benim yanımda bir tek kişi bakanımızla ilgili aleyhte tek lâf söyleyememiştir, söyleyemez!
Biz, kimin ne olduğunu, 65 yıldan beridir biliyoruz. Kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz…”
NİYE SÖYLEYEMEZ ACABÂ? TAKDİR SİZİN!
Evet, yine çok uzadık. Bilmiyoruz boyumuzu aştık mı ama huyumuzu aşmadığımız, gereğini yerine getirdiğimiz muhakkak.
NİYE SÖYLÜYORUZ, NEYİ SÖYLÜYORUZ?
Biz söylüyoruz. Niye söylüyoruz, neyi söylüyoruz? Yukarda ifâde etmeye çalıştık. Takdîri size bırakıyoruz. Buradaki sözler en çok Bakan başkanımızın hayrınadır diye düşünüyoruz. Çünkü bizimkisi lâf, onunkisi sorumluluk. Kendisini takdir ediyoruz.
ORDU’YU İLMEK İLMEK DOKUYOR
Dünyâ ölçeği de dâhil hergün bir yerde. Hergün bir ilginç hizmetinin haberi yer alıyor ajanslarda. Kâbiliyet, kapasite geniş. Bu birikimden medeniyet tasavvurumuz da istifâde etsin. Merâmımız bu.
MELET HAVZASI, OSB ŞUAYİP CÂMİİ
Bu meyânda, 2. OSB ŞUAYİP CÂMİİ’nin yapılacağına inanıyoruz. Çünkü onun aklen de, fikren de redde sebep olacak argümanı yok. Proje ortaya konulduğunda inşâsı için zâten herkes seferber olacaktır. Herkes mânevî pay sâhibi olmaya çalışacaktır. Çünkü orada oranın ihtiyâcı yanında târihin ihyâsı, ecdâdın rızâsı var. Tabiî başta Hakkında rızâsı. Rabbimiz cümlemizi rızâsına erenlerden eylesin. Âmîn…
GEÇMİŞTEN GELECEĞE; YAZMAYA DEVÂM
Bu duygu ve düşüncelerle, bugünlük te bu kadar derken, yazdıklarımızla inşâllâh insanlar ve olan bitenlerin daha iyi anlaşılıp birbirimize buna göre davranmamız ve de birbirimizi daha iyi anlamamıza imkân sağlaması niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, gelecek nesiller ve yorumculara da buradan istikâmet, hidâyet ve mutluluk temennîlerimizi ifâde ediyor, geçmişi-geleceğiyle tüm hakîkâtli dostların Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşup görüşmesi ümîdiyle cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.